top of page

Şezlong




Çocukluk (ve de gençlik) yıllarım Burgazada’da geçti. Çok güzel manzarası ve koskocaman bir terası olan bir evde yaşadık hep. Terasında yemek masası, sandalyeler ve koltukların yanı sıra, iki tane de ahşap şezlongumuz vardı. Hani şu en demodelerinden, çizgili kanvas kumaşları alttan ve üstten birer tahta çubukla sıkıştırılarak oturma alanı sağlayanlardan. Bana göre terasın en keyifli oturma grubuydular. Ve seneler içinde kumaşları, yeşil beyaz çizgiliden, mavi beyaz çizgiliye (hatta bir ara sarı-beyaz bile olmuştu sanırım) meyletse de, gıcırtılarından asla taviz vermeyen bu şezlonglar her daim favorimdi. Anneannemle beraber o şezlonglara kurulur, manzaraya karşı sohbet ederdik.


İstanbul’da, ya teras ya da bahçe katlarında oturdum hep ve bu açık alanlarda bir çift tahta şezlonga yer vermeyi asla ihmal etmedim. Ardından bir süre Bodrum’da yazlığım oldu, oradaki balkonumun da vazgeçilmezi oldu bu demode şezlonglar. Hatta ister inanın ister inanmayın, Burgazada’daki şezlongları PTT kargo ile Bodrum’a yollatırmıştım, neme lazım aynılarını bulamam korkusuyla. Ve tam şu anda, sizlere bu yazıyı yazdığım esintili bahçede, hemen göz hizamda, ağacın altına kurulu iki tahta şezlong var. Tıpkı çocukluğumdaki gibi…



Çocukluk anıları asla unutulmaz, unutulmamakla da kalmaz hayatımızı şekillendirir. “İnsanların çocukluğunda yaşadığı anıları, yaşam kumbarasıdır,” derler. Hepimizin çocukluğundan kalan, kimisi tatlı, kimisi daha az tatlı bir sürü anısı var. Bu anılar ileriki yıllarımızda karakterimizi oluşturan duygu, düşünce ve davranışlarımıza temel oluşturur. Geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, İçimizdeki Çocuk adlı kitabında: “Hepimizin içinde bir çocuk vardır. İçimizdeki çocuk her zaman sağlıklı bir ortam içinde gelişmez. Aile, okul, genel kültür ortamı, çoğu kere çocuğun sağlıklı gelişmesini engeller. Birey bedenen büyür, fakat içimizdeki çocuk, psikolojik anlamda sağlıksız ve cılız kalır. İçimizdeki çocuk sağlıklı olmadan biz yetişkinlerin sağlıklı ve doyumlu bir yaşam gerçekleştirmesi olanaksızdır” diye anlatmıştı.


Ne garip değil mi? Küçükken bir an önce büyümek isteriz ama büyümenin aslında pek de matah bir şey olmadığını fark etmemiz uzun sürmez. Belki de o dönemlerin değerini bilemediğimiz içindir. O günlerin ne kadar özel olduğunun farkında olmadığımızdan büyüyünce pişman olur, çocukluğumuza geri dönebilmenin özlemini çekeriz. Çünkü- genellikle- çocukluk hayatın en güzel, en mutlu, en rahat ve en huzurlu dönemleridir. Bebekken çocuk olmak, çocukken okula başlamak, okuldayken bir an önce iş hayatına atılmak isteriz. Zamanın ne kadar da yavaş geçtiğini düşünür, daha hızlı akmasını arzularız. Oysa zaman hep aynı hızla akar, ancak biz bunun farkına varmayız.


Demem o ki, şezlong benim hayatımda bir sembol aslında, beni güzel anılara götüren, o masum ve kaygısız küçük kıza dönüştüren, kısacası çocuk kalmamı sağlayan bir araç. Ve ben bu yönümü kaybetmemek için inatla ona sahip çıkmaya devam edeceğim.








Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page