top of page

Üzücü bir konu…







İsrael ziyaretinde Türkiyeliler Birliği’ni Batyam’daki lokaline de konuk olan Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, oradaki konuşmasında "Türkiye'de farklı inanç gruplarıyla farklı kültürler arasında Yahudi vatandaşlarımız da yaşamaktadır. Bundan da gurur duyuyoruz.” ifadesini kullandı. Gerçekten kulaklara, gönüllere hoş gelen bir yorumdu bu…



Ancak son yılların demografik bilgilerine baktığımızda, bu “gurur”un ne yazık ki daha uzun yıllar boyunca sürebileceğini kestiremiyoruz! Zira, daha bir asır önce neredeyse 100.000 sayısını bulan Türk Yahudilerinin büyük bir kısmının bu güzel ülkeden çeşitli nedenlerle ayrıldığı yadsınamaz. Bunların bir bölümünün, 20. Yüzyıl’ın ilk yarısında Türkiye’de dini azınlıklara karşı takınılmış olumsuz tutumdur kuşkusuz – başta Trakya Olayları, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül pogromu olsa gerek… 1960’larda yavaşlamış olan bu azalma, yirmi yıl geçmeden ülkedeki anarşi durumuyla yeniden yerini önemli sayıda dış göçlere bırakmıştı – ardından da özellikle ekonomik durum ve küreselleşme, başta genç nüfusun geleceğini başka ülkelerde aramasına yol açacaktı. Diğer göz ardı edilemeyecek bir neden ise, Türkiye’deki bazı çevrelerce körüklenen ve kimi cahil halk toplumları tarafınca benimsenen dayanaksız Yahudi karşıtlığıdır.



Bu son olgu, diğer bazı Avrupa ülkelerinde görülen antisemitizm kadar güçlü değildir. Örneğin, yıllar önce katılmış olduğum bir toplantıda, Fransa’nın Yahudi Toplumu eski başkanının “Eğitimde çocuklarımıza güvenli bir ortam, sadece Yahudi okullarında sağlanabiliyor” türündeki aktarımı, beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Gerek o yıllarda gerekse bugün de böyle bir saptama İstanbul için düşünülemez! Öte yandan, kimi marjinal ancak bazı ana akım medya kurumlarının da sergilediği Yahudi düşmanlığı, haliyle düşündürücü olup, zaman zaman caydırıcı nitelikte olabiliyor...



Sonuç: Yukarıda sözünü ettiğim yüz bin sayısı, günümüzde (resmen doğrulanmamış) bazı kaynaklarca on binlerin az üstünde gezinmektedir!



Bu gelişmenin salt demografik nedenleri de vardır kuşkusuz. Bakınız, Türk Yahudi Toplumu (TYT) tarafınca her hafta açıklanan ölüm/doğum sayılarını neredeyse beş yıldır izliyor ve kaydediyorum. Bunlara göre Türk Yahudi nüfusu 2018’de 192, 2019’da 161, 2020’de 181, 2021’de ise 212 kişi olarak azalmış, aynı sayı bu yılın Mayıs ayının sonuna kadar neredeyse 100’e varmıştır – ve buna dış göçler ile yurt dışında okumaya giden gençlerin sayıları dahil değildir…



Değerli araştırmacı Rıfat Bali, 2011 yılında yayımladığı The Slow Disappearance of Turkey’s Jewish Community (“Türkiye’deki Yahudi toplumunun yavaşça yok oluşu”) başlıklı makalesinde, o dönem için geçerli saydığı anlaşılan, kötümser yorumuyla şöyle demekteydi: “Bir toplumun yok oluşu, salt demografik değerlere bağlı değildir. Nüfusu az olsa da ve gittikçe azalsa da, kültürel ve toplumsal yaşamı canlı kalmış, belki eskiye göre daha da canlanmışsa, onun “öldüğünü” savlayamayız. Bu bağlamda Türkiye’nin Yahudi toplumu demografik açıdan yok olmuyor – ancak kültürel ve toplumsal açıdan o yola yakındır.” (https://archive.jpr.org.uk/download?id=2583)



Sayın Bali’nin bu konudaki öngörüleri ne derece doğrudur acaba? Şurası kesindir ki, aradan geçmiş 11 yıl içinde gerçekler, onu (henüz?) haklı çıkarmadı: “Demografi” tepe taklak aşağıya gitmiştir – ancak kültürel devinim gittikçe yoğunlaşmaktadır… Aslında Bali’nin kuramı, şu örneğe bakılırsa, doğru gibi görünüyor: İki binli yılların başlarında İstanbul Aşkenaz Cemaati’nin Schneidertempel ve Yüksek Kaldırım Sinagoglarında, kısmen Avusturya Kültür Ofisi ve Alman Goethe Enstitüsü ile birlikte düzenlediği çok sayıda konser ve sergi üzerine, rahmetli Sami Kohen o dönemin AC Başkanı Mario Frayman’a karşı “Ya, siz iki yüz kişiyi geçmiyorsunuz aslında, ancak yaptığınız kültürel ‘patırtı’, birkaç bin kişilik bir cemaat olduğunuzu andırıyor!” yorumunu getirmişti. – Ne var ki, diğer sinagog ve kurumların aynı yolu izlemesiyle TYT –demografik açıdan gerçekten çok azalmış olmasına karşın– özellikle kültürel alanda kotarmakta olduğu yoğun ve başarılı etkinlikler aracılığı ile “biz varız” iletisini dört bir yana saçıyor! Bunlar yine konserler ve sergiler olsun, kamuya açık Hanuka kutlamaları olsun, iş birliğini esirgemeyen kimi devlet ve belediye kurumlarının desteği ile yeniden yaşama kavuşturulan sinagoglar ve oralarda düzenlenen etkinlikler olsun – bu yılmayan çabaları üzerine TYT’nun yöneticileriyle yaratıcı/özverili bireylerine uzaktan da olsa, şapka çıkarmak isterim.










Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page