top of page

Yosef ve Hanuka



Bu hafta sizinle Rabi Mordehay Kamenetsky’nin bir yazısını paylaşmak istiyorum:


Neredeyse her yıl, Hanuka içine düşen Şabat günü Mikets peraşası okunur ve bu yıl da bir istisna değildir. Mikets peraşası, Mısır “Başbakanı” Yosef’in Kenaan Toprakları’ndaki kıtlık sebebiyle yiyecek almak için Mısır’a gelen kardeşleriyle karşılaşması ve onları casuslukla suçlamasını anlatır. Bu olay neredeyse her yıl Hanuka’da okunduğuna göre, bu bayramla, Mikets’te anlatılan olaylar arasında bir bağlantı olmalıdır. Nasıl bir bağlantı olabilir?



Peraşada Ortadoğu’yu kasıp kavuran kıtlıktan bahsedilmektedir. Yaakov’un çocukları, kıtlıktan etkilenmeyen tek ülke olan Mısır’a gitmeye karar verirler. Mısırlıların “Tsafenat Paneah – (Raşi ve Rambam’a göre) Gizemli Şeyleri Açıklığa Kavuşturan” olarak tanıdıkları bir İbranı kölenin ileriyi görebilmesi ve mükemmel planlaması sayesinde bu ülke hem kendine hem de zamanın tüm medeniyetlerine yetecek kadar stoka sahip olmuştu. Mısır’a gelen kardeşler efsanevi “Mısırlı Yönetici”nin odasına alınırlar. Yosef ise kendilerini birer düşman casusu olarak suçlar. Şimon’u hapsederek, yaşlı babalarının yanında bıraktıkları küçük kardeşlerini getirmelerini ister. Yosef şüphesiz, kendisini köle olarak satmış olan kardeşlerine bir ders vermek istemektedir. Fakat eğer Yosef küçüklüğünde yaşadığı bu olay sebebiyle kardeşlerini cezalandırma niyetinde ise, neden bunu doğrudan yapmamakta ve tüm bu oyunu oynamaktadır?



Hanuka, sekiz (artı bir) kollu bir şamdan olan Hanukiya ile simgelenir. Bir mucizenin anısına kutlanan bir bayramdır. Sadece bir gün yetebilecek yağ sekiz gün yanabilmiştir. Fakat belki de bundan daha büyük başka mucizeler de vardır. Önceleri sadece maneviyatla ilgilenen ve bu sebeple kesinlikle bir savaş tecrübesine sahip olmayan bir grup Koen (Haşmonaylar), Suriye Helen Krallığı’nı yenilgiye uğratmıştır. Durum böyle iken neden bu büyük zafer yerine yağ mucizesi kutlanır? Ufak bir miktar yağ neden bu kadar önemlidir?


* * *


Küçük bir kasabada fakir bir damat adayı vardır. Kendisi için bir damat elbisesi yapacak iyi bir terzi için yeteri kadar parası olmadığından, malzemelerini üçüncü sınıf bir terziye teslim eder. Giysi hazır olduğunda genç adam terziye gelir. Sonuç oldukça kötüdür.



“Ama bu kol neredeyse on santim kısa!” diye şikâyet eder müstakbel damat. “Sen de kolunu biraz içeri çekersin” diye gülümser terzi. “Ama; ama diğer kol da bir o kadar uzun!” der genç adam. Terzi istifiniz bozmaz: “Önemli değil kolunu biraz gergin tutarsın; olur biter.” “Ya pantalon!” diye haykırır genç damat adayı; “Sol bacak yamuk dikilmiş!”. “Ha o mu?” der terzi; “Canım sen de merdivenleri çıkarken bacağını hafif bükersin.”



Düğün gelir çatar. Düğünde bulunanların dehşet dolu bakışları arasında, zavallı damat Hupa’ya doğru acayip hareketlerle gelmektedir. Kalabalık arasında ise, “Zavallı damadın vücudu oldukça deformeymiş; yazık…”; “Hi!… Tanrım; şu zavallı geline acı. Şu alacağı adama bir bakın!” şeklinde acımasız diyaloglar geçmektedir. İzleyenler insana hüzün veren bu sahneye bir kez daha dikkatle bakarlar ve damadın üzerindeki kıyafetin ne kadar güzel oturduğunu fark ederler. Neredeyse hepsinin ağzından şu sözler çıkar: “Ama şu terzinin maharetini takdir etmek lazım. Bu vücuda bu kadar uygun bir elbiseyi ancak bir dahi dikebilir!”


* * *


Geçtiğimiz asrın en büyük otoritelerinden olan Rabi Yaakov Kamenetsky, Yosef’in, kardeşlerine vermek istediği çok önemli bir mesaj olduğunu açıklar. “Bundan uzun bir süre önce oturup beni yargıladınız. Mükemmel bir karar verdiğinizi ve herkesten; hatta kutsal babanızdan bile daha zeki olduğunuzu düşündünüz. Karar; beni köle olarak satmaktı. Şimdi ise bu neslin en zeki kurtarıcısının karşısındasınız. Bu kişi tüm dünyayı kıtlık belasından tek başına kurtaran birisi olmasına rağmen size karşı paranoyak bir deli gibi davranıyor. Sizi öylesine inanılmaz bir suçla itham ediyor ki, siz adamın deli olduğunu düşünüyorsunuz. Herkes tarafından dönemin en akıllı kişisi olarak tanımlanan bu adam bile, böylesine acayip bir davranış içerisinde ise; bir düşünün bakalım. Acaba sizin yıllar önce vermiş olduğunuz kararda bir hata olmuş olabilir mi? Acaba verdiğiniz kararın kızgınlık ve önyargı ile verilmiş bir karar olması muhtemel değil mi? Sizce gerçekte garip ve deforme olan hangisi? Fakir damat mı, yoksa üzerindeki elbise mi?”



Yosef bu beklenmedik oyunla, kardeşlerine dünya üzerindeki en zeki ve en mantıklı insanın bile her durumda yanlış yorumlar yaparak hatalı kararlar verebileceği mesajını vermektedir.



Hanuka da benzer bir mesaj içerir. Hahamlarımız, savaştaki zafer gerçekten de bir mucize olmasına rağmen, savaşta kazanılan başarı yerine yağ mucizesini ön plana çıkarmışlardır. Bu yolla bizlere oldukça güçlü bir mesaj vermeyi amaçlamışlardır. Bu dünya üzerinde hiçbir olay sırf gerçek yönüyle yargılanamaz. Sadece bir gün yanabileceği hesaplanan bir miktar yağ, belki de daha uzun süre yanabilecektir.



Hahamlarımız dış görünüşün aldatıcı olabileceğini ve her zaman gerçekleri yansıtmayabileceğini hatırlamamızı istemişlerdir. Bu ders anlaşıldığı zaman, o zamana kadar sadece maneviyatla ilgilenmiş olan bir avuç Koen’in, güçlü bir orduyu yenebileceğini anlamak da kolay olacaktır. Bu mesaj sayesinde, zayıf görünen şeylerin güçlü, az miktarda görünen şeylerin de aslında gereğinden fazla bile olabileceğini anlayabiliriz. Ve az miktarda yağ, tıpkı ileride bir baltaya sap olması beklenmeyen şımarık bir kardeşin, geçen zaman içinde böylesine büyük bir mevkie gelebilmesi gibi, uzun bir süre ışık verebilir.


Hanuka Sameah!

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page