“Çocukluk evleri terk edilir mi? Asla. Artık var olmasalar, greyderlerle, buldozerlerle yıkılsalar bile içimizde var olmayı sürdürürler.”
Ferzan Özpetek - “ İstanbul Kırmızısı
Istanbul’un Arnavutköy semtinde denizin kıyısında yürürken arkadaşımla sohbet ediyor bir yandan da gözlerimi gökyüzünden, bulutlardan , denizden ayıramıyordum. “Mavinin tonu değişti burada sanki daha parlak daha mavi “yorumuma “sen buraları özlemiş olmayasın?” diye sordu.
Yeni bir yaz Tel aviv’den Istanbul’a ”evimden evime “ yeniden gelince zaten sardı karışık duygular. Arkadaşımın sorusu ise beni kendimle yüzleştirdi.
Özleyince mi, yoksa başka bir gözle bakınca mı ülke daha güzel gözüküyor bilemedim. Tel Aviv’de dikkatimi çokça verdiğim deniz, gökyüzü ve bulutları beraberimde getirmiş de olabilirim.
Türkiye’ye her geldiğimde kendimi, çevremi, insanları biraz daha tanıma ve anlama olanağı bulurum. Tek başınalıktan kalabalığa, rahatlıktan yeni düzene, özgür ifadeden dikkatli konuşmaya geçişler çok zaman almaz.
Özlem konusuna gelince. Değişik ülkelerde yaşarken “ahh boğazda balık yesem” diye içi gidenlerden olmadım. Yaşadığım ülkeye odaklanarak doğasını insanını, tanımaya çalıştım. Dikkatimi olmayana değil de, olana vermeyi seçiyorum. Özlem duygusunu bastırıyor olabilirim miyim diye sorgularken bir anımı hatırladım:
1980 senesinde eğitim almak için yine bir süre Tel Aviv’de yaşadım. Sekiz aydır gitmediğim İstanbul’a Pesah bayramı dolayısıyla seyahat ediyordum. Uçak Yeşilköy havalimanına inmeye doğru denizin üzerinden çok yakın geçerken Marmara’nın o zamanki çok kirli denizini bile özlediğimi sevinçten ağladığım zaman fark etmiştim. Demek ki başka yerdeyken değil de, İstanbul ‘a gelince özlediğimi anlıyorum.
İçimde başka evlere yer olsa da, doğduğum yer Türkiye ile senenin büyük bölümü yaşadığım İsrael yüreğimde çok yer kaplıyor. Bu gelişimde iki evime gidiş gelişlerin duygusal farkını anladım.
Türkiye’ye her yaz gelmeme rağmen gelme tarihine karar vermem zaman alıyor. İçimi bazen sebepli, bazen sebepsiz sıkıntı kaplıyor. Hepsi varana kadar.. Anadilimde konuşmanın verdiği rahatlıkla ,dostlarıma sevdiklerime kavuşmanın sevinci, hizmet almanın lüksü ile sanki hiç gitmemişim gibi oluyor. Ta ki iki ayı doldurana kadar. Sonra İsrael’e dönüş isteği geliyor. Ben Gurion havaalanına vardığımda büyük bir özgürlük, rahatlık hissi geliyor. Sonrasındaki savaş, terör ,lisan gibi zorlukları bilmeme rağmen nerden gelirsem geleyim beni büyüten, geliştiren, derinleştiren evim İsrael’e varınca
içimi müthiş bir coşku ve sevinç kaplıyor. Çünkü ben bunu seçtim.
Her şey, her an değişken. Ülkeler, durumlar değişebilir ,dönüşebilir, ilişkiler düzelebilir. Türkiye İsrael ilişkilerinin iyiye gitmesi gibi. Her şey bizim elimizde olmasa da olaylara bakış açımızı, inanç kalıplarımızı değiştirmekte, aldığımız tavır konusunda özgürüz.
Önemli olan derinlerde ve özümüzde zaten var olan sevgiyi yine yeniden bulmak ise eğer; bunu politikacıların keyfine bırakarak değil de çaba göstererek, iyi dinleyerek, anlamaya çalışarak, empati kurarak yapmak bizim elimizde. Değişmeyen, sonsuz ve zamansız olan sevgi her yerde bulunabilir. Hatta, Kafka’nın küçük bir kıza yazdığı mektuptaki cümle gibi “sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak; ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek.”
Comments