top of page

Yetim ve Dulun Haykırışı





Mişpatim Peraşası birçok kuralı içerir. Hayvanların insanlara verdiği zararlardan, insanların başkalarının mallarına verdiklerine kadar birçok kural bu peraşada işlenir. Ve tabii ki insanların insanlara verdikleri zararları… Gerek fiziksel gerekse de duygusal zararları… Tüm bunlar birer yasaktır ve Tora tarafından kınanır. Fakat Tora tüm bunların yanında bir emri özellikle, belirli bir grup insanın duygularının incinmesi konusuna ayırmıştır. Bu grubu dullar ve yetimler oluşturur. Tanrı, bu kategoridekilere yapılacak haksızlıkların karşılıksız kalmayacağını kesin bir dille belirtmektedir. Karşılığı da Bizzat Tanrı verecektir:


Hiçbir dul veya yetime eziyet etmeyin. Eğer ona eziyet edersen [her türlü karşılığa hazırlıklı ol!] Çünkü bana feryat ederse, feryadını mutlaka duyacağım. Ve öfkem alevlenecek, sizi kılıçla öldüreceğim ve eşleriniz dul ve çocuklarınız yetim kalacaktır (Şemot 22:21-22).



Dul ve yetimlere eziyet etme yasağı, Tora’nın 613 emrinden biridir. İster hareketle ister sözle olsun, dul ve yetimlere eziyet etmek, baskı yapmak, iğnelemek, küçümsemek vb. ciddi bir yasaktır. Kişi, özel ve hassas durumdaki bu tür insanlara karşı davranışlarında özellikle dikkatli ve özenli olmalıdır. Bu mitsvanın temelinde dayanacakları kimseleri olmayan kişilerin özel durumuna karşı anlayış ve duyarlılık gösterme gereği vardır. Tora, bu kişilere karşı en saf insani duygularımızı harekete geçirmemizi, tüm yaptıklarımızda dürüst olup onlardan yararlanmamak için son derece dikkatli olmamızı talep etmektedir.



Pasuk İbranice okunduğunda dikkati çeken bir özelliği vardır: “Eziyet edersen” ifadesi “İm Ane Teane” şeklindedir. Benzer şekilde, “Bana feryat ederse” sözleri için “İm Tsa’ok Yits’ak”, “mutlaka duyacağım” sözleri içinse “Şamoa Eşma” ifadesi kullanılmıştır. Fark edileceği üzere Tora buradaki fiilleri hep ikilemelerle vurgulamıştır. Sanki iki çeşit eziyet, bundan duyulan iki çeşit acı ve feryat ve Tanrı’nın iki çeşit duyması söz konusudur. Dul ve yetimlerin haksızlık karşısında yaşadığı iki çeşit acı nedir? Hangi iki şekilde haykırmaktadırlar? Tanrı haykırışları neden iki kez duymaktadır? Rabi Mordehay Kamenetsky yaşanmış bir olay aktararak bu soruları anlamamıza yardımcı olur.


* * *


Hirshel Ellman’ın Pesah Bayramı’na iki ay kala ani ölümü, arkasında bıraktığı dul eşi ve dört çocuğunu derin bir ümitsizlik ve üzüntü içinde bırakmıştı. Cemaat kendilerine destek olmaya çalışıyor ve bu acı felaket karşısında ayakta kalabilmelerine biraz olsun yardıma gayret ediyordu.



Pesah’tan bir hafta önce, dul bayan Ellman bayram alışverişi için çocuklarıyla çarşıya geldi. Girdiği ayakkabı dükkânının sahibi durumu biliyordu ve işleri sona erince dükkânın arka tarafına geçti. Nezaketle, elinde büyük, helyum dolu beş tane uçan balonla geri geldi. En gencinden başlayarak balonları çocuklara verdi. “Bir tane Tsipi’ye, bir tane Dani’ye, bir tane Lea’ya, bir tane Şimi’ye; ve...” yavaşça ve nazik bir gülümsemeyle bayan Ellman’a dönerek, “bir tane de Anne’ye.”



Çocuklar mutlulukla balonlarına bakarlarken çocuklardan Lea yavaşça dükkânın kapısına doğru yöneldi. Kapıyı açtı ve dükkân sahibinin şaşkın bakışları arasında güzel balonu elinden bıraktı. Bayan Ellman da, dükkân sahibininkiler kadar şaşkın gözlerle, gökyüzüne doğru yükselen balonun gittikçe uzaklaşmasını seyretti. Durumdan gücenen dükkân sahibi “Bunu neden yaptın?” diye sordu biraz sert bir ses tonuyla. Fakat hemen toparlanarak açıklamaya çalıştı. “Biliyorsun Lea, bir hediyeyi öyle fırlatmak çok yanlış bir hareket. Özellikle de bunu, hediyeyi veren kişinin önünde yaptığın zaman!…”



Beş yaşındaki Lea dükkân sahibinin sözlerini kulak ardı ederek, yükselmekte olan gümüş renkli balonun arkasından bakmaya devam etti. Balon küçük bir nokta haline gelene kadar yerinden kıpırdamadı ve ardından bir gözü hâlâ gökyüzüne bakar halde annesine döndü. Doğru bir şey yaptığından emin bir halde, yaşlarla dolu gözleriyle annesine bakarak hareketinin sebebini açıkladı: “Ama babam balon almamıştı.”


* * *


Kotzk Rabi’si yukarıdaki pasukta yer alan ikilemeler hakkında şu açıklamayı yapar: Bir yetimin hissetmesine sebep olduğumuz acıların iki boyutu vardır. Gücendirici sözlerin, çocuğun üstünde bıraktığı olumsuz etki ve sebep olduğu üzüntünün yanında, farklı bir acı söz konusudur. Yetim hemen o anda “Eğer babam burada olup beni koruyabilseydi, bana böyle davranılmasına izin vermezdi!” diye düşünür. Kaybedilen kişinin yüzü ve hatıraları hiçbir zaman geride kalan dul ve yetimi tamamen terk etmeyecektir. Çevrelerinde gördükleri her hareket, onlara kaybedilen eşi veya babayı hatırlatacaktır. Bazı zamanlarda dul ve yetimlerin acı duygularının, derin yansımalar sebebiyle diğer herhangi bir kişiye oranla ne kadar güçlü tezahür ettiğinin farkına varılamaz. “Annem olsaydı ne derdi!” “Babam olsaydı buna izin vermezdi.” Eşim olsa bunlar başıma gelmezdi”. Bu hatıraların bilinç altına atılması bazen çok uzun sürer. Ve herhangi bir acı olduğu zaman, kaybedilen de hemen hatırlanır ve acı iki katına çıkar. Feryat da. Ve “Avi Yetomim VeDayan AlmanotYetimlerin Babası ve Dulların Yargıcı” (Teilim 68:6) olan Tanrı’nın buna gösterdiği hassasiyet de.



Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page