top of page

YENİ YILA GİRERKEN…



(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)

Merhaba sevgili okuyucularım, zamanlar yine kuş gibi uçtu ve 2021 yılına girdik. Dilerim ki hoş girdik, iyi girdik. Kiminle konuşsam 2020’yi lanetle anıyor. Aslında her yıl olduğu gibi, kimi insan bazı yılları nefretle, bazı yılları minnetle anar. Kişiye göre değişir bunların hepsi. Şimdi diyeceksiniz ki 2020 Corona felaketinin yılıydı. Evet doğru ama, bu felaketlerin yanında 2020’de çok iyi şeyler de oldu. Mesela yüzlerce harika bebek doğdu, ailesini sevince ve mutluluğa boğdu. İnsanlar aynı acılara maruz kalınca, belki de birbirlerini anlamayı az da olsa öğrendiler. Ortak bir felaket ortamında empati kurmayı öğrendiler.


Tabiat dinleniyor. Düşüncesiz güruhlar sayesinde katledilmiyor. Bilim insanları kendilerini laboratuarlarına kapatıp aşı bulma yarışına girdiler. Amaçları hep aynı, insanları bu bulaşıcı dertten kurtarmak… Ben iyimserim, aşılanan ülkeler çoğaldıkça bu derdin savılacağına inanıyorum. Geçen yazımda söz etmiştim, ilk aşı olanlardanız. Bu haftanın başına kadar bir milyon insan İsrael’de aşılandı. Henüz iki haftada rakamlar bir milyonu gösteriyor. Hesaplamalara göre Mart ayı sonuna kadar tüm ülke aşılanmış olacak. Bu konuda İsrael dünyada, birinci sırada yer alıyor. Gönül istiyor ki Türkiye de artık aşıya başlasın. Doğup yetiştiğimiz ve çok sevdiğimiz Türkiye’miz selametle mikroptan arınsın.


2020’yi fişleyenlere söylüyorum, 2021’ de aynı şartlarda ve hızla yol kat etmeye başladı. Burada 3 haftalık bir kapanma var. Bunu bedelini gerçekten çok ağır ödeyenler var ama, yine de olgun davranıp bu yasaklara uymak lazım. Bir şekilde kendimize çıkışlar aramalı ve oyalanmak için çareler üretmeliyiz. Tarih bu dönemi insanların sabırlarının ve sinirlerinin sınavdan geçtiği bir dönem olarak hatırlayacak. Çocukların ise bir başıbozukluk kasırgasının içinde yuvarlandıklarını, sarılarak, öpüşerek sevgi göstermenin unutulduğu, ellerinde cep telefonları, dijital oyunlar ve tic toc’lar içinde, en güzel ve üretken yıllarını tükettiklerini anımsayacak. Bu dönemden başarılı olarak çıkan gençlerin ve çocukların, canlarını dişlerine kattıklarını ve dış etkenlere rağmen yaşama direndiklerini anlayacağız. Diğerleri ise dönemsel kargaşanın eleğinden umarsızca akıp gidecekler. Burada ebeveynlere çok iş düşüyor. Bu dönemde öğrenci olan çocuğum olmadığına şükrediyorum.


Biz yaştakiler aslında, bu konuda daha şanslıyız, yaşamın gerektirdiği bazı sorumluluklardan vareste yaşamak iyi bir şey. Evde oturma zorunluluğunu daha kolay aşabiliyoruz. Film izleme, kitap okuma, becerebilenler için örgü işleri harika bir oyalanma vesilesi olabilir. Yakınlardaki bir parka gidip günlük bir yürüyüş, yani “dar alanda kısa paslaşmalar”.


Gelecek hafta- İtahdut Yotsei Turkiya -yani “Türkiyeliler Derneği” bir zoom toplantısına daha imza atacak. Şalom gazetesinden 30 yıllık gazeteci arkadaşım Liz Behmoaras ile zoom’da siz seyircilerimiz için bir söyleşi gerçekleştireceğiz.


Çok yönlü bir gazeteci/ yazar olan Liz Behmoaras’ın birçok yayınlanmış kitabı var. Hepsi bir birinden güzel ve değerli… Bir çok döneme ışık tutan biyografik romanlar, röportajlardan derlenmiş araştırma çalışmaları, tatlı ve akıcı bir dille kaleme alınmış. Ben onun en eski ve sadık okuyucularından biriyim, yayınlanmış olan eserlerini okudum. Onunla yıllara serilen ortak anılarımız var. Kahkahalarla dolu sohbetlerimiz, çocuklarımızı yetiştirirken aramızda konuştuğumuz ortak problemler, özlemler, daha neler neler… Onunla yapacağımız bu keyifli söyleşi benim içimi tatlı bir telaş ve sevinçle sarmalıyor.


Bunlar küçük mutluluklar. Bunlarla mutlu olmayı bilmek lazım… Aksi halde kendimizi umutsuzluğa sürükleyip, her şeyden elini eteğini çekmek an meselesi. Bu zamanları asalet ve suhuletle atlatmamız lazım. Sabır çok önemli… Sınırları aşmamak, mümkün olduğunca hijyene dikkat etmek ve maske takmak…

Şiir sever misiniz?

Ben çok severim. Bu yazımı Can Yücel’in bir şiiri ile noktalamak istiyorum. Yeni yılımız şiir tadında geçsin diye… Sevgiyle kalın J)

ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya

çalıştığını, kendimi

bulduğumda anladım.

herkesin mutlu olmak için başka bir yolu

varmış.

Kendi yolumu çizdiğimde anladım…

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,

okuyarak, dinleyerek değil…

Bildiklerini bana neden

anlatmadığını anladım…

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün

kayıpmış.

Aşk peşinden neden yalınayak

koştuğunu anladım.

Acı doruğa ulaştığında

gözyaşı gelmezmiş gözlerden,

neden hiç ağlamadığını

anladım.

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla

ağlamaktan daha değerliymiş.

gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde

anladım.

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir

tek en çok sevdiği acıtabilirmiş.

Çok acıttığında anladım.

Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her

damla gözyaşını,

gözyaşlarıyla birlikte sevinçler

terkettiğinde anladım…

Yalan söylememek değil, gerçeği

gizlememekmiş marifet.

Yüreğini elime koyduğumda anladım..

“Sana ihtiyacım var, gel!”

diyebilmekmiş güçlü olmak,

sana “git” dediğimde anladım...

Biri sana “git” dediğinde, ”kalmak istiyorum”

diyebilmekmiş sevmek.

“Git” dediklerinde gittiğimde anladım.

Sana sevgim şımarık bir

çocukmuş, her düştüğünde zırıl

zırıl ağlayan,

büyüyüp bana sımsıkı

sarıldığında anladım.

Özür dilemek değil, “affet beni” diye

haykırmak istemekmiş pişman olmak.

Gerçekten pişman olduğumda anladım.

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,

sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş,

bir gün affedilmeyi,

beni affetmeni ölürcesine istediğimde

anladım.

Sevgi emekmiş,

emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak

kadar sevmekmiş.

Can Yücel


Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page