top of page

YAKUP BAROKAS İLE YENİ KİTABI ÜZERİNE SÖYLEŞİ




TÜRKİYE ÜZERİNDEN YASA DIŞI GÖÇ

“Türkiye Üzerinden Yasa Dışı Göç” adlı kitabı, yakın zamanda yayın hayatına giren Yakup Barokas ile sizler için söyleştik.

Yakup Barokas, 90’lı yılların başından itibaren çok uzun yıllar boyunca, Şalom gazetesinde dirsek dirseğe çalıştığım eski bir çalışma arkadaşım. Birer yıl arayla İsrael’e aliyah yaptığımız senelerden itibaren, yollarımız bu defa da İtahdut Yotsei Turkiya Derneği’nin yazarlar sitesinde çakıştı. Bu çerçevede Yakup’la yeni kitabı üzerinde bir röportaj gerçekleştirdik.

Sara YANAROCAK



Sevgili Yakup gazeteci/yazar olarak birçok yazını onlarca yıldır takip ediyorum. Bu kitabı yazma fikri nasıl doğdu?

Bundan tam 30 yıl önce birkaç arkadaş birlikte bir konferans hazırladık. Konusu, Avrupa’da Nazi vahşetinin yükselmeye başladığı yıllarda, savaş öncesi ve sonrasında gemilerle veya karadan Filistin topraklarına gerçekleştirilen göçün hikâyesiydi. O dönemin tanıklarıyla pek çok söyleşi yapıldı, kaynak toplandı. İsrail’de Dr. Robert Hason çalışmamız için oldukça önemli bilgilerin aktarımında bulundu. Tabi 50 dakikalık bir sunumda tüm bu bilgilerin aktarılması mümkün değildi. Yıllarca sakladığım bu malzemeyi hep yeniden ele alıp değerlendirmeyi düşündüm. Günlük yaşamın akışı içinde bunu başaramadım… Ta ki korona döneminde masamı toparlamak için bol bol vaktim olana dek.


Yıllarca tabu olan ve ağza bile alınamayan bu konuları gün ışığına çıkarıp yayınlamak nasıl bir duygu?

İlkin bu bilgi ve tanıklıkların heba olmasına gönlüm elvermedi, bunların gün ışığına çıkması bence yerine getirilmesi gereken toplumsal bir sorumluluktu. Ayrıca eşim Nelly’nin yıllarca önce Şalom gazetesinde gerçekleştirdiği ve beş hafta boyunca yayınlanan bir söyleşi dizisini tarihi ve belgesel değeri açısından çok önemsiyordum. Bu söyleşiler 230 kişinin dalgalarda can verdiği veya kaybolduğu Salvador Gemisi kurtulanlarıyla gerçekleştirilmişti. “Türkiye Üzerinden Yasadışı Göç” kitabının ikinci bölümünde bu söyleşilere de yer verdim. Çünkü 2004 yılında gazetedeki yazılar henüz internette kayıt altına alınmıyordu ve unutulup gidecekti.


Gerçi daha önceki yıllarda Türkiye’deki Yahudi yazarlar ve geniş toplumdan yazarlar bu konuları irdelediler. Özellikle de Struma faciasını. Ama bu denli açık seçik, canlı tanıklıklar, oluşan bütün legal ve illegal faaliyetleri, kişilerin adlarını ve kayıtlarıyla birlikte belgelemek, gerçek bir deşifre olmak. Bunun hakkında ne söylemek istersin?

“Deşifre” deyince bir olumsuzluk akla geliyor. “Kirli çamaşırlar evde yıkanır” dünya görüşünün bir ifadesi bu. Olaylardan 80 yıldan fazla geçti. Adı geçen kişilerin her halde bir ikisi hariç hiçbiri hayatta değildir. İsrail’de göçlerden söz edilince “Arap ülkeleri ve İran” (Medinot Arav ve İran) denir, Türkiye hiç akla gelmez. Bu ülkelerin göçleri hakkında sayısız kitap ve tanıklıklar, belgesel filimler bulmak mümkündür.

Oysa hem Türkiye’den İsrail’e Yahudi nüfusunun büyük bir kitlesel göçü oldu, hem de çoğu zaman devletin bilgisi dahilinde hareket eden pek çok illegal oluşum Nazi vahşetinden kaçan Yahudilerin göçlerine yardımcı oldular. Bu gurur duyulacak bir durumdur. Ancak aman “deşifre olmayalım, ucu bize dokunmasın” endişesiyle bunlar anlatılmayınca bu onurlu tarih sadece bazı hatıratlarda yer aldı ve Türkiyeli Yahudiler de “un-seen” suya sabuna dokunmaz hüviyetlerini korudular. Bu beni hep çok üzdü.


Bildiğimiz kadarıyla Türk hükümeti, 2. Dünya Savaşı esnasında gerek Müttefik Devletlerle ve gerekse Almanya ile ikili bir satranç oyunu oynardı. O yıllardaki başarı bölümü hangi tarafa kayarsa, onlar da politikalarının rüzgâr gülünü oraya doğru çeviriyorlardı. Savaşın gidişatına göre onlar da Avrupa’daki katliamdan kaçarak kutsal topraklara varmak isteyenlere ya hiç el vermiyorlardı veya az da olsa destek veriyorlardı. Bu konudaki düşüncelerin nedir?

Doğrudur. Kitapta, “Mülteci Akınına Karşı Türkiye’nin Değişken Siyaseti” başlığı altında bu konuyu ele aldım. Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’nda stratejisi savaşa bulaşmamaktı. Yahudiler pek umurlarında değildi. Zaten 2. Dünya Savaşı’nda Yahudileri düşünen kimdi ki…Hangi devletin eli temiz ki…. Ancak bu devletler büyük ölçüde sorumluluklarını, sessiz kalışlarını gizlemiyorlar.

Türkiye’de 1938 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanmayan bir kararname yürürlüğe kondu. Bu kararnamede olabilecek bir Yahudi mülteci akınına karşı alınacak tedbirler bir esasa bağlanmaktaydı. Almanya, Macaristan ve Romanya tabiiyetindeki Yahudilere katiyen geçiş izni verilmeyecekti. Konu Corry Guttstadt ve İzzet Behar’ın inceleme kitaplarında geniş bir şekilde ele alındı. Ben 500. Yıl söylemi çerçevesinde tarihin çarpıtılmasına, “güvenli sığınak” türünden efsaneler yaratılmasına karşıyım. Nitekim Prof. Dr. Çağrı Erhan da Türkiye Gazetesi’nde 20.02.2022 tarihinde yayınlanan makalesinde 1938 ve 1941 tarihli arşivlerde ulaşılamayan iki kararname ile Yahudilerin ülkeye girişlerine izin verilmediği ve bütün Yahudilere kucak açılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını açıklamaktadır.


Kitaptaki tanıklıklar bölümü de çok yürek acıtıcı ve ibret verici. Ne kadar ilginçtir ki, bu insanlar Avrupa’da verilen binlerce kurbanın içinden, cesaret ve azimle mücadele edip, şöyle ya da böyle selamete erdiler. Bu tanıklar anılarını anlatırken geçmişteki travmalarının etkisini üzerlerinden atabilmişler miydi? İçlerinde kin ve nefret duygusunu hala beslemeye devam ediyorlar mıydı?

Örneğin Salvador kurtulanlarından Yaakov Chakirov 1948’de İsrail’e göç ediyor. 43 yıl bir teknik lisede öğretmenlik yapıyor. Evleniyor, iki kızı, dört torunu ve dört torun çocuğu oluyor. “Yaşadığım için mutluyum.” diyor. Geçmişteki travmanın etkisini atlatıp kendisine yeni bir hayat kurabildiği anlaşılıyor. Buna karşılık yine aynı gemiden kurtulanlardan Regine Canetti, Aliyat Hanoar” (Genç Aliyası) ile demiryolundan Filistin’e gönderiliyor. Nelly ile görüşmesinde açıklamıyor, ancak ileri bir tarihte Hristiyanlığa geçip Damme De Sion’da rahibe olmayı seçtiğini Liz Behmoaras’ın bir söyleşisinden öğreniyoruz. Bunda yaşanmışlıkların etkisi ne bilemiyorum. Ama üzülüp oldukça şaşırıyorum. Bu insanlar parçalanmış geminin artıkları ve çarpan cesetler arasında yüzerek Silivri sahiline ulaşmışlar ve sahile vurmuş onlarca cansız bedenle karşılaşmışlardı. Mutlaka her birinin hayata yeniden tutunmaları farklı olmuştur.


Geçtiğimiz yıl Rıfat Bali’nin Betar Hareketi ve Faaliyetleri hakkında yayınladığı kitap, Türk Yahudi Toplumu içinde ve İsrail’deki bazı münferit Türk Yahudi’si tarafından infialle karşılanmıştı. Sence bu kitabı da aynı akıbet bekliyor mu?

Rıfat Bali’nin Betar kitabını henüz okuyamadım. Ancak Rıfat N. Bali bu toplumun nadir yetiştirdiği değerlerindendir. Kendini bu toplumun sözüm ona koruyucusu olarak gören, neyin konuşulup neyin konuşulamayacağını belirlemeyi görev bilen münferit bazı kişilerin varlığını biliyorum. Kimi kime karşı koruyorlar? Betar kitabı yazıldı, raflara girdi, çevremde; “Bunların yazılması, bilinmesi, tarihe mal olması çok önemli” diyenlere de rastladım. Soruyorum bu kitap yüzünden bir Allah’ın kulunun burnu kanadı mı? Peki Türkiyeli Yahudilerin sadakatini kanıtlama yönündeki uyduruk yayınların antisemitizmi zerre kadar azaltmakta bir fonksiyonu oldu mu? Betar kitabının yayınlanması nedeniyle Türk Yahudi Toplumunun devlet nezdindeki itibarı mı azaldı?


İleri dönemler için yeni kitap projelerin var mı? Doğrusu ben kendi adıma, olmasını yürekten diliyorum.

Büyükada’daki gençlik anılarımı kitaba aldım. Viktor Albukrek 1940-50 yıllarını anlatıyor. Ben 60. 70 yıllarını aktarıyorum. Adalı Yayınları basımını yükleniyor. Bir de askerlik, Şalom, gençlik ve Aliya anılarımı tamamladım. Sırası gelince onu da yayınlamayı düşünüyorum.

Senin kendi fikirlerinin doğrultusunda, bu kitabın hakkında eklemek istediğin şeyler var mı?

Verimli bir döneme girdiğimizi sanıyorum. Korona nedeniyle evde kapalı kaldığımız dönemler bir açıdan da yararlı oldu diyebiliriz. Prof. Dr. Daniel Yahya’nın yaşamını aktaran kitap, Dr. Robert Schild’in öykü kitabı, Dr. Shirli Ender Büyükbay’ın korona günlüğü, Suzan Nana Tarablus’un dört kitabı arasında özellikle Dönmelerle ilgili olanı…. Bunlar önemli kazanımlar. Bu çalışmaların arkasının geleceğini umuyorum. Bir uyanış var sanki…

Sevgili arkadaşım Yakup, yeni kitabın için söyleşi yapma mutluluğunu bana verdiğin için çok teşekkür ederim. Kitabının, bol okuyucusunun ve sana güzel dönüşlerinin olmasını gönülden diliyorum.




Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page