Girit Adası Venedik hakimiyetinde iken Kandia’lı (şimdiki İraklion) Hahambaşı Rav Eliya ben Elkana Kapsali (1485-1550) Fatih Sultan Mehmet, 2nci Beyazid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Süleyman için şunları yazar: “Yahudilerin kurtarıcıları, iyi ve kötü güçler savaşında Mesih’in geliş işaretini verenler, Tanrı’nın habercileri, Hıristiyan zulmüne karşı Yahudileri koruyanlar…”.
İstanbul’un Fatih tarafından alımına dünyada en çok sevinenlerin başında Yahudiler geliyordu. Özellikle Kanuni’ye karşı özel muhabbet Süleyman’ın 10. Osmanlı sultanı olmasından kaynaklanıyordu. Tevrat’a göre “Onuncu hükümdar Tanrı’nın mukaddesidir, onun günlerinde İsrail güvende kalacaktır”.
16. Yüzyıl boyunca Yahudilerin Türkleri övmeleri hatta göklere çıkarmaları converso Samuel Usque, Kastilya’dan kovulan Jozef ben Yeoşua Hakohen, Dona Gracia Mendes ve yeğeni Don Jozef Nasi (Naxos Dükü) yaşamları süresince gelişir. “Yahudilerin Kızıl Deniz’i geçerek Arz-ı Mevut’a kavuşmaları Osmanlı yayılmacılığı yoluyla olacaktır.”
İmparatorluğun yükseliş dönemindeki sevgi tezahürü 17. Yüzyılda krize dönüşür ve mesihliğini ilan eden Sabetay Zevi’nin, Yahudi ileri gelenlerin şikayetleri üzerine, Müslümanlığı kabul etmesiyle sonuçlanır. Ona inanan onbinlerin İslam kisvesi altında Dönme inancına sığınmalarına ve 20. Yüzyıla kadar kimliklerini yaşatmalarına yol açar.
20. Yüzyıl başlarında Yahudiler gene Türklerin (Osmanlıları) kaderinde önemli rol oynar ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (Jön Türkler) fikirsel ön saflarında yer alırlar. Balkanların başkenti addedilen ve birçok önemli şahsiyetin hayatlarını şekillendiren Selanik’in nüfusu 1910’lara kadar Yahudi (ve Dönme) ağırlıklı idi.
Fakat Cumhuriyet ile birlikte 400 yıl kadar süren muhabbet mesafeliye dönüşür. Trakya olayları (1934), Varlık Vergisi (1942) ve İsrail’in kuruluşuna başlangıçta (1947-48) olumsuz oy veren ve bir süre için Türk Yahudilerinin oraya göç etmelerini engelleyen Halk Partisi iktidarı sonunda (1949) yeni Yahudi Devletinin tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olur.
500 yıldır devam eden bu ilişkiyi düşmanlık olarak tanımlayamayız. Türkiye’de Filistin taraflılığı her yükselişe geçtiğinde veya muhafazakar oylara göz kırpan partiler milletin duyarlılıklarını sömürmek istediklerinde bozulan diplomasi, işadamlarının ve hükümetlerin mantıklı yaklaşımları ile yeniden rayına oturmuştur.
Son seçimlerle Türkiye’de “İslamcılık” biraz gerilemiş milliyetçilik ise şaha kalkmıştır. Bu ortam İsrail ile ilişkilere halel getirmez.
Bu yıl beklenen bir milyon İsrail’li turist ve olası Netanyahu-Erdoğan görüşmesi Türk milliyetçiliğinin pek antisemit olmadığını kanıtlamaya yeter mi? Not: Bu yazıdaki bilgilerin bir kısmı Marc David Baer’in “The Ottomans: Khans, Caesars and Caliphs” adlı kitabından alınmıştır.
Comments