top of page

Yahudiler İngiltere’de Güvende mi?





Amerika, Fransa ve Kanada’dan sonra 290.000’lık nüfus ile İngiltere Yahudileri diasporanın en büyük 4ncü toplumunu oluşturuyorlar. Tarihsel geçmişleri, akademya ve ekonomiye katkıları, siyaseten ağırlıkları açısından ise ABD’den sonra belki de en önemlisi…

 

Antisemit akımlara, Fransa kadar yoğun olmamakla birlikte, İngiltere de tanık olmuştur. Özellikle 1930’larda Nazi ideolojisinden esinlenen faşist gruplar varlık göstermişler fakat İngilizler genellikle Yahudilere olumlu bakışlarını değiştirememişlerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar Avrupa’dan 70.000 Yahudi göç etmiş ve en önemlisi 1938-39 döneminde anne-babaları kamplara sürülen 10.000 Alman, Avusturya ve Polonya Yahudi çocuğu Kindertransport programı sayesinde kurtarılmıştır.

 

Bu kabule karşın 500.000 Yahudinin vize bekleyip alamadıkları, hükümetin kamuoyunun tepkisinden çekindiği ve gelemeyenlerin çoğunun öldürüldükleri bilinmektedir.

İngiliz Mandası altında Filistin’de Yahudi grupların subaylara karşı giriştikleri cinayet ve bombalamalar bir ara Yahudi düşmanlığını körüklemişse de 1948’den sonraki yıllarda İngiltere İsrail ile müttefik olmuş, hatta 1956 Süveyş çıkarmasını birlikte planlamışlardır.

 

Ortalama İngiliz ve medyanın önemli kesimi Yahudileri pozitif algılar, İsrail’in askeri zaferlerine hayranlık duyar, bankacılık, sanat ve medya alanlarında başarılı örneklere olan takdirini de esirgemez.

 

Demografik değişim ile birlikte bugün Birleşik Krallık’da 4 milyon Müslüman yaşamaktadır. Çoğu Pakistan ve Bangladeş kökenli olup İslami yaşam tarzları ile İngiliz gelenekleri arasında sert çelişkilere rastlanmaz. Nitekim “çoklu kültürellik” politikası çerçevesinde kıyafetler ve kapanmalar olağan karşılanır ve İngiliz liberalizminden destek alır. Bu siyasi ve sosyal tercihin Fransa gibi katı laiklik güden, kamuda örtünmeyi yasaklayan, Müslüman toplumu ve camileri yakından kontrol eden yaklaşım ile ne kadar tezat oluşturduğunu not edelim.

 

İngilizlerin müsamaha anlayışına nispet yaparcasına Batı veya Yahudi karşıtı İslami terör örgütlerinin bombalarıyla 2005’de Londra’da 52, 2017’de Manchester’de 22 kişinin ölümüne neden olmaları Parlamentoyu radikalleşmeye karşı tedbirler almaya yöneltmiştir.  Buna rağmen güvenlik güçleri genellikle aşırı grupların yürüyüş ve propagandalarına sert çıkmazlar, tutuklamaları sınırlı tutarlar.

 

Oysa ki Gazze Savaşı’nın yol açtığı yüksek heyecan dozu İngiliz toleransını ve demokratik değerleri tehdit eder noktaya gelmiştir. Geçtiğimiz hafta Rishi Sunak olağandışı bir davranışla hemen Downing Street 10 numara (Başbakanlık) önünde yaptığı bir uyarı ile “Cihatçı ve aşırı sağ uçların” İngiliz demokrasisine darbe vurabileceğini belirtti. Bu çıkışın Asya kökenli ilk İngiliz başbakandan gelmesi evrensel değerlerin köken kültür ile kaynaşması gerektiğini hatırlatır.

 

Konuşmayı yapmaya sevk eden faktörlerden ilki: Parlamentoda İsrail’i savunan milletvekillerine karşı yürütülen tehdit kampanyası. İkincisi de İngiliz siyasetinin en şirret Hizbollah taraftarı George Galloway’in Manchester yakınlarında milletvekili ara seçiminde çoğunluk Müslümanların oylarıyla yeniden seçilmesi.

 

Anaakım partiler genellikle İsrail’in yürüttüğü savaşı destekliyorlar. Daha önceki liderleri Corbyn zamanında antisemit akımlara kapılan İşçi Partisi yeni başkanları Sir Keir Starmer sayesinde kendini temizledi ve bu yılki genel seçimlerde yeniden iktidar adayı. Müslüman taraftarlarının tüm “ateşkes” ve “İsrail’e boykot” çağrılarına rağmen OrtaDoğu siyasetini değiştirmemeye kararlı.   

 

Yahudiler nasıl hissediyorlar anti-İsrail kisvesi altında Yahudi karşıtlığını? Mezuza ve kipa gibi açık işaretlerden kaçındıkları gibi yüksek sesle İbranice konuşmamaya da gayret ediyorlar.

 

Fakat Yahudi varlığında ve etkinliklerinde azalma yok. 1952’den bu yana aralıksız düzenlenen ve Londra’nın en eski edebiyat festivali olan Jewish Book Week (Yahudi Kitap haftası) 2024’de gene hareketli, canlı ve rağbet görüyor. Bu hafta izlediğim “Yahudi Tarihi Neye Yarar?” açık oturumunda İngiltere’nin en ünlü tarihçilerinden Simon Schama yazdığı Hollanda ve Britanya tarih kitaplarından ve tv programlarından sonra neden Yahudi tarihine eğildiğini anlattı. Bir programında açık açık “ben Siyonist’im” demekten kaçınmadığını tekrarlaması izleyicilerin alkışlarını kazandı.

 

İngiltere hiç bir zaman aşırı uçlara prim veren bir ülke olmadı. Bugün de BBC’in solculuğu ve bariz Filistin yandaşlığı aksi tutum takınan medyanın serpilmesi ile dengeleniyor. Sağın ve Avrupa karşıtlığının zaferi addedilen Brexit’in olumlu sonuçlara varmaması siyasi partileri yeniden ortaya itiyor.

Siyasetin orta yolu, heyecanlı gösterişlerden ve aşırılıklardan kaçınma genel İngiliz kamuoyu gibi Yahudi vatandaşların da buluştukları yer.

Burada kritik sözcük: decent = düzgün, Yahudi olsun olmasın tümünün benimsediği değer!    







Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page