Thomas L. Friedman, 1981’den beri New York Times dış ilişkiler köşe yazarıdır Üç Pulitzer gazetecilik ödülü vardır. Ulusal Kitap Ödülü'nü kazanan "Beyrut'tan Kudüs'e" de dahil olmak üzere yedi kitabın yazarıdır.Formun Başı
Thomas L. Friedman
Kendisi aynı zamanda Biden yönetimine en yakın gazeteci olarak da tanınıyor. Hatta bazı makalelerini Biden’ in “nabız yoklaması” yapmak için yazdığı da söyleniyor.
Geçtiğimiz hafta “İsrael karar vermeli: Rafah mı Riyad mı” diye bir makale yayınladı. Ona göre İsrael Rafah’a girmeye değil Riyad ile ilişkilerine odaklanmalı.
Özetlediğim yazısında Friedman şöyle diyor:
İsrael’in önünde iki seçenek var. Birincisi, şu anda izlediği politika: Savaşın ertesi günü için herhangi bir siyasi bir çözüm ileri sürmeden Rafah’ı işgal ederek Hamas’ı tamamen yok etmeye çalışmak. Biraz sonra değineceğim nedenlerden bu, Biden yönetimiyle köprüleri atmaya eşdeğerdir.
İkinci seçenek Suudi Arabistan ile normalleşme, Gazze için bir Arap barış gücü ve İran'a karşı ABD liderliğinde bir güvenlik ittifakı. Bunun bedeli İsrael’in reforme edilmiş bir Filistin Yönetimiyle iş birliği yapma taahhüdü. Kazanılacak olan Yahudi devletinin tarihinde sahip olduğu en geniş ABD-Arap-İsrael savunma koalisyonu, İsrael ’den Müslüman dünyasına yapılan en büyük köprü ve Filistinlilerle çatışmanın "ebedi bir savaş" olmayacağına dair bir umut yaratması.
Bu seçim belki de İsrael’in bugüne kadar yapması gereken en önemli seçimlerden biri. Fakat sorun, Hükümet veya Muhalefetten bunu halka anlatan kimsenin olmaması.
7 Ekim’den sonraki travmanın ve rehine krizinin sonucu olarak pek çok İsraellinin Gazze’de öldürülen binlerce sivili umursamayacak kadar kalplerinin katılaşması ve sadece intikam almak istemeleri sürpriz değil. Fakat intikam bir strateji değildir.
Savaş altı aydır devam etmekte. Hala “mutlak zafer” peşinde koşmak delilik. İsrael’in bir savaş sonrası planı olmadan Rafah’a saldırması, Gazze ve Batı Şeria’yı süresiz işgali sadece İran’ı memnun edecek ve müttefiklerini uzaklaştıracak bir hamle.
Riyad ve Washington’da yaptığım sohbetlerde Suudi Arabistan’ın tutumunun “Bir an önce dışarı çıkın. Tek yaptığınız daha fazla sivili öldürmek, bizi uzaklaştırmak, El Kaide ve IŞİD'e daha fazla asker kazandırmak, İran ve müttefiklerini güçlendirmek. Hamas liderlerini ele geçirmek için Gazze'de operasyon yapın fakat asker orada kalıcı olmamalı. Kalıcı bir ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması sağlansın ve Gazze ile uğraşmak yerine ABD-Suudi-İsrael-Filistin güvenlik-normalleşme anlaşmasına odaklanın” olduğunu gördüm.
Bu seçenek İsrael ‘de tartışılmıyor, fakat ABD ‘nin Suudilerin, Mısırlıların, Ürdünlülerin, Bahreynlilerin, Faslıların ve UAE’nin desteklediği bir seçenek. Başarılı olacağı kesin değil ancak Netanyahu'nun vaat ettiği "topyekûn zafer" de kesin değil.
ABD'li yetkililer, İsrael'in Han Yunis ve Gaza City’den sonra Refah'ı da yerle bir edip tamamen harabe olmuş Gazze şeridini yönetecek ve kendisini güvenlik yükünden kurtaracak güvenilir bir Filistinli ortağı olmaması durumunda, ABD'nin Irak'ta yaptığı hatayı yapacağına ve insani krizin yanı sıra kalıcı bir isyanla baş başa kalacağına inanıyor. Tabi ki büyük bir farkla: ABD, Irak'ta başarısız olsa da bunu üstesinden gelebilecek bir süper güçtür. Hiçbir dostu kalmamış bir İsrael için Gazze'de sonu gelmeyen bir isyan bir felaket olur.
Biden yönetiminin ısrarlarının nedeni sadece insani kaygılarla Gazze'de daha fazla sivil kayıptan kaçınmak veya dünya kamuoyunu İsrael ‘e karşı daha da alevlendirip İsrael’in savunmalarını daha zorlaştıracak olması değil. Biden, İsrael'in Refah'ı işgalinin hem rehineleri geri almayı baltalayacağına hem de İsrael'in uzun vadeli güvenliğini artırmak için üzerinde çalıştığı üç hayati projeyi imkânsız hale getirdiğine inanıyor.
Birincisi, Gazze'deki İsrael askerlerinin yerini alabilecek bir Arap barış gücü. Bazı Arap ülkeleri, kalıcı bir ateşkes olması koşuluyla Gazze'yi terk edecek olan İsrael birliklerinin yerine Filistin Yönetiminin onayıyla Gazze'ye barışı koruma birlikleri göndermeyi tartışıyor. Henüz sonuçlanmış değil, ancak fikir ciddi bir şekilde değerlendiriliyor.
İkincisi ABD’nin Suudi prensiyle prensip anlaşmasına çok yaklaştığı ABD-Suudi-İsrael-Filistin diplomatik-güvenlik anlaşması. Bu anlaşma, karşılıklı bir savunma ittifakı, Suudi Arabistan’a sivil nükleer güçte bazı tavizler de veriliyor. Buna karşılık olarak gündemde Suudilerin Çin ile ilişkilerine set çekmeleri ve Netanyahu'nun reforme edilmiş bir Filistin Yönetimi ile iki devletli bir çözüm konusunda çalışmayı taahhüt etmesi koşuluyla İsrael’i tanımaları var.
Son olarak, ABD, İsrael, Suudi Arabistan, diğer ılımlı Arap ülkeleri ve Avrupalı müttefiklerini, İran'ın füze tehditlerine karşı koymak bir araya getirecek bir güvenlik anlaşması. Bu koalisyon da, İsrael Gazze'den çıkmadan ve Filistin devleti için çalışmayı taahhüt etmeden gerçekleşemez.
Biden Netanyahu'ya şunu söyleyebilmek için anlaşmanın ABD-Suudi kısmını tamamlamak istiyor: “Ya 7 Ekim'de İsrael'in en büyük askeri felaketine başkanlık eden lider ya da İsrael'i Gazze'den çıkaran ve İsrael ile en önemli Müslüman ülkesiyle normalleşmenin yolunu açan lider olarak hatırlanabilirsin. Seçim senin.
İsrael'in uzun vadeli çıkarları Riyad'da. Rafah’ ta değil. Tabi ki, her iki seçimin de riskleri var. Bugünlerde bütün dünyada İsrael Gazze'deki yaptıklarında dolayı protestolar ve Hamas’a melek muamelesi yapılırken İsraellilerin bu seçenekleri tartmalarının kolay olmadığını da biliyorum . Ancak liderler bunun için vardırlar: Riyad’a giden yolun, kelimenin her anlamında Rafah’a gidecek olan çıkmazdan çok daha avantajlı olduğunu anlatmak için.
Derleyen : İsak DUENYAS
Yüzde yüz katılıyorum…. ayrıca Thomas Friedman ın makalesini bu denli güzel toparlıyan Doenyasa da teşekkürler. Etrafımızda ve bilhassa Cemaatimizin içinde bu konuyu anlamakta güçlük çeken fertlerimizin bu yazıyı dikkatlice okuyup anlayabilmelerini ümid ediyorum.