(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
Yavaş Ölüm
Yavaşça ölmeye başlarsın;
Seyahat etmediğinde,
Okumadığında,
Yaşamın seslerini dinlemediğinde,
Kendine değer vermediğinde.
Yavaşça ölmeye başlarsın;
Öz-saygını öldürdüğünde,
Sana yardım etmelerine izin vermediğinde.
Yavaşça ölmeye başlarsın;
Alışkanlıklarının kölesi olduğunda,
Her gün aynı yoldan yürüdüğünde,
Rutinini değiştirmediğinde,
Farklı renkler giymediğinde,
Veya tanımadıklarınla konuşmadığında.
Yavaşça ölmeye başlarsın;
Tutkunu yaşamaktan kaçındığında,
Ve onun çalkantılı duygularından
kaçtığında,
Ki onlardır gözlerini ışıldatan
Ve kalbini hızla attıran.
Yavaşça ölmeye başlarsın;
Belirsizliğin karşısında güvenceyi riske atmadığında,
Rüyalarının peşinden gitmediğinde,
Bir kerecik de olsa yaşamında
Mantıklı tavsiyelerden kaçmaya
Kendine izin vermediğinde.
Geçenlerde bu şiir çıktı karşıma, İngilizcesi. Birbirine tezat iki kavram -yaşam ve ölüm- bu kadar mı güzel ele alınabilir. Şair konuyu öyle güzel betimlemiş ki, her okuyan kendine farklı mesaj alabilir. Yani, hayata hangi gözlükle (inanç ve tutumla) bakıyorsan öyle okuyorsun mısraları; yaşamın hakkını vererek yaşayan ile ölümü düşünüp ondan ölesiye korkarak kendine cehennem ıstırabı çektiren başka mesaj alıyor diye düşünüyorum. Bana mesela, bu satırlar şunları söylüyor: Evet, sonunun ne zaman geleceğini bilmeden yaşıyorsun ve evet, belki de bu yaşam denilen yolda yavaş yavaş ölüme yaklaşıyorsun; ama şu gerçek ki, tutkunu, anlamını, varlık amacını keşfetmiş ve her gününde onları hayata geçirdiğin kadar yaşıyorsun! Bana şu meşhur lafı hatırlatıyor… bir kere ölürsün, ama her gün yaşarsın (you die once, you live everyday). Onun için de seyahat et, oku, alışkanlıklarını rutinlerini değiştir, farklı renkler giy, yabancılarla sohbet et, duygularınla haşır-neşir ol, konfor alanından çık ve risk al, mantığını kenara bırakıp yüreğinin yönünde git diyor!
Şiirin işlediği tema ve verdiği mesajdan bağımsız olarak, bu şiir yıllardır sorguladığım bir olguya açıklık getirmeme ışık tuttu diyebilirim. Şöyle izah edeyim… 2000 yılında yayınlanan A Morte Devagar* (Yavaş Ölüm) metninden uyarlanmış, hatta iki versiyonuyla karşılaşabileceğiniz (You Start Dying Slowly ve Dies Slowly (Muere Lentamente**) bu şiir birçok kaynakta Nobel Edebiyat ödüllü ünlü Şilili şair Pablo Neruda’ya ait görülüyor. Oysa gerçekte Neruda’ya değil, Brezilyalı yazar Martha Medeiros’a ait. Konuyu araştıran Neruda uzmanları şiirin Neruda’ya ait olmadığı görüşünü belirtirken, Pablo Neruda Vakfı’nın kendisi de Martha Medeiros’a ait olduğunu teyit etmiş.
Bu olaydan yola çıkarak sorguladığım olgu şu: bu derin ve anlamlı şiirin başına gelen ve sanat ile sanatçının önem önceliği. Bunu da iki bakış açıyla yapıyorum; şairin (1) fikri mülkiyet hakları (intellectual property rights) ve (2) varoluşçu felsefesine dayalı olarak şairin var oluşu. Mülkiyet hakları, kişinin endüstriyel, bilimsel, edebi veya sanatsal yaratımının sonucunda haklarını koruyan yasal düzenlemelerdir. Benim ortaya attığım bilimsel bir önermenin başka bir akademisyen tarafından sahiplenmesine karşı koruyan düzenleme gibi. Varoluşçuluksa, “Var oluş özden önce gelir” önermesiyle merkezlenmiş, insanın kendi değerlerini kendisinin oluşturduğunu, hayatını ve geleceğini kendisinin inşa edeceğini ve hareketleriyle (yaptıklarıyla) var olduğunu savunan felsefe akımıdır. Buna göre, bir akademisyen olarak benim varoluşum önermelerimle mümkündür ve önermelerim kendimden önce gelir. Sonuçta biri önermemin isim hakkını şahsıma tescillerken, diğeriyse yaptıklarım aracılığıyla varoluşumu garantiler.
Asıl mesele, hangisinin ilk planda olduğu. Farkındayım, yumurta ile tavuk gibi, birinin diğerini beslediği ve ayırması güç iki kavram… Sezar’ın hakkı Sezar’a! Şiirin hakkını şairine vermenin önemini tartışmayacağım. Ancak, son 10-15 yıldır değer ve düşünce sistemimde sorguladığım bir konuya direk dokunuyor. İçtenlikle fikrinizi soruyorum… Sizin için hangisi ön plandadır; bir olgunun yaratıcısı mı, yoksa onun yarattığı mı? Hangisi hayatınızda ve hafızanızda kalıcı etki bırakıyor, icadın kendi mi, mucit mi? Ön planda olması gereken ve etki yaratan şairin kim olduğu mu, yoksa şiirin kendi mi, yarattığı derinlik ve anlam mı? Bu yaratan ile yaratılan başkası değil de kendiniz olduğunuzda öncelik acaba nasıl oluyor, aynı mı yoksa değişiklik gösteriyor mu? Yarattığınızı sahiplenmek, paylaşılması ve yayılması bakımdan, sizde nasıl bir etki bırakıyor?
Yıllardır bu ikilime cevap arıyorum; çevremdekilerle sohbet ederek onların duygu, düşünce ve davranışlarını kendime aynalıyorum. Sorgulama devam ediyor; henüz yargıya varmış değilim! Ancak, her (taraflı) bilim insanı gibi, kendi düşüncemi haklı çıkarma eğiliminden olsa gerek, duruşumu destekleyici örneklerle karşılaşıyorum. Bu şiir de onlardan biri; bir kişiye ait olsa da iki şaire mal olmuş, sahibinin ötesine geçmiş; anlamı, verdiği mesajları ve etkisiyle ön plana oturmuş gibi görünüyor. Benim çıkarımım bu yönde. Ya sizin?
Barcelona’dan sevgiler.
02 Mayıs 2022
*A Morte Devagar: http://niilismo.net/reflexoes/a_morte_devagar.php
**Muere Lentamente: https://www.malumatfurus.org/yavas-yavas-olurler-siiri/
Comments