“Tarih tekerrürden ibarettir derler, ibret alınsa tekerrür eder miydi hiç?”
Mehmet Akif Ersoy
Ünlü düşünür Descartes’ın kendisinden daha ünlü deyişi “Düşünüyorum, öyleyse varım” fikrinden uyarladığım yazı başlığını ne olur yadırgamayın! Sağdan, soldan, yukarıdan ve aşağıdan mitralyözle bombalanıyormuş gibi hissettiğimiz bu körolası günlerde daha iç açıcı bir başlık bulamadım. Sürç-ü lisan edersem peşinen özür dilerim.
Gazze ne, Gazzeliler kim, Hamas kim?
Yok, hayır ben ne savaştan, ne ölen çocuklardan, ne rehinelerden söz etmek istiyorum, çünkü zaten onlar hemen her kanal veya medya organında fazlasıyla var. Orantısız güç de hiç ilgimi çekmiyor çünkü, hele ki bir terör örgütü karşısında, orantılı güç zaten anlamsızdır. Acımasız terör örgütü Hamas’ı yok edebilmek için Israil orantısız güç kullanmayıp da ne yapacak? Armut mu toplasın? Ancak kavram kargaşasına açıklık getirmek adına, şunun altını çizmekte yarar var, Gazze demek Hamas demek değildir. Gazze Filistinlilerin yaşadığı bir bölge, Hamas ise o bölgedeki sivilleri kalkan olarak kullanan, tüm İsrail devletini yok etmeye ant içmiş İran destekli bir terör kuruluşudur. Şu anda medya kanallarının pek çoğunda bu ikisi birbirine karıştığı için bu açıklamayı yapmak gereği duydum. Peki, ben neden utanıyorum? Öncelikle ‘insan’ olduğum için, sonra da gerek Doğu, gerekse Batı dünyasındaki objektiflik eksikliğnden.
Tarihte objektiflik nasıl sağlanır?
Ancak ve ancak tarihçinin, olaylardan arda kalan belgeleri eleştirel tarih metotlarıyla inceler ve olayları, geçmişte cereyan ettiği ortamdaki bağlantılarını koruyarak yeniden inşa edip çok yönlü yorumlar yaparsa mümkün olan insanî objektiflik sağlanabilir. Ki maalesef İsrail devleti kurulduğunden beri bunları yapmak yerine kulaktan dolma yalan yanlış bilgiler ile Israil Filistinlileri, Filistinliler ise İsrail’i eleştirerek ateşe benzin dökmekten başka bir iş yapmıyor, yapamıyor veyahut yapmak istemiyor. Bu şartlar altında çok özlenen barış ne yazık ki uzak bir olasılık. Bir de yıllar önce Golda Meir’ın verdiği şu yanıtı anımsayalım!
“Kazanacağız çünkü başka gidecek yerimiz yok!”
Yedi Gün savaşı olarak da bilinen Yom Kipur savaşı sona yaklaşırken kendisine tereddütle sorular yönelten ABD li bir komutana İsrail başbakanı Golda Meir’in verdiği yanıttır bu! Tarafsızlık, yani objektivite konusuna dönecek olursak, düşüncelerimi şöyle özetleyebilirim:
Bir kere ben objektif olduğumu iddia edemem çünkü Yahudiyim!
Hamas saldırısından bir haftadan biraz daha uzun bir süre önce Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Ortadoğu'daki başarılardan bahsediyordu... "Ortadoğu bölgesi bugün yirmi yıldır olduğundan daha sessiz."
Daha fazla yanılıyor olamazdı.
7 Ekim’e Gazze sınırındaki Guş Katif bölgesinde Hamas’ın yaptığı terör eylemlerin yakın zamanda eşi benzeri yok . Bu vahşeti Holokost'tan bu yana yaşanan en kötü vahşet olarak tanımlıyabiliriz. Bu tür vahşet eylemleri, mevcut ittifaklarımızı ve ilişkilerimizi yeniden değerlendirmeyi, diplomasimize yeniden yön vermeyi gerektiriyor.
"Doğu Doğudur, Batı da Batı ve bu ikisi asla bir araya gelmeyecektir.”
İngiliz şair Rudyard Kipling'in "Doğu Doğudur, Batı da Batı ve bu ikisi asla bir araya gelmeyecektir" şeklindeki meşhur sözünün yankılarının birçok platformda net bir şekilde duyulduğunu fark ediyoruz.
Arap medyası Batı medyası ile uğraşırken, onun yaklaşımını didik didik ederken, 'meylini' eleştirirken ve mesleki ve etik kuralları takip etmesini isterken, aynı kurallara kendisi bağlı kalmıyor. Hatta daha da tehlikelisi Batılılar ondan bunu beklemiyor.
Bu medya savaşı sırasında Doğu'da, Batı medyasının tüm araçlarıyla 'önyargılı', 'yalancı' ve 'yanıltıcı' olduğu yönünde güçlü bir görüş hâkim. Suçlamaların en tepesinde de bu medya araçlarının bir 'Siyonizm aracı' ve İsrail savaş makinesinin yaptığı gibi Gazzeli çocukları öldüren bir 'öldürme aracı' olduğu suçlaması yer alıyor.
Her ne kadar Batılı medya kuruluşlarının çoğu, mevcut çatışmayı haber yaparken objektif olduğunu ve mesleki ve etik kurallara bağlı olduğunu göstermeye çalışsa da genel olarak yapılan haberler, herhangi bir etkili ölçüm yöntemine göre taraflı görünmektedir.
Tabii bunun yanında, işi 'kandırma', 'yanlış yönlendirme' ve birden fazla standartlı davranma boyutuna götürecek kadar taraf tutan büyük Batılı kurumlar ve medya figürleri (ne yazık ki) var.
Ancak Arap medyası da bu meydan okumaya direnecek veya bu konuda Batılı muadillerine karşı mesleki ve ahlaki üstünlük gösterecek gerekli mesleki ve ahlaki donanımlara sahip değildir.
Çünkü Arap medyası da ısrarcı bir taraflılığa gömülmüş durumda. Bunun tarihsel, politik, mesleki ve kültürel nedenlerini görebiliyoruz ve aynı zamanda anlayabiliyoruz da.
Arap medyası, Filistin-İsrail çatışmasının takibinde objektiflik, tarafsızlık ve mesleki kurallara bağlılık talep ediyor.
Ancak bir bütün olarak bakıldığında 70 yılı aşkın süredir devam eden çatışma boyunca Arap medyası, aşırı derecede propaganda rolü oynayarak ve 'ulusal' ve mesleki hususları birbirine karıştırarak bu bağlamda uygun bir objektiflik göstermemiştir.
Yani, “tencere dibin kara, seninki benden kara!
Son Söz
İsrail-Filistin çatışmasında güçlü bir güç olmaya devam eden Martin Luther King, Jr. "Sonlanacak bir hayal kırıklığını kabul etmeliyiz ama asla sonsuz umudumuzu kaybetmemeliyiz," diyor! Aynen böyle düşünüyorum. Evet, İsrail büyük bir hayal kırıklığı yaşadı, diasporadaki Yahudiler de öyle, evet, İsrail’in imajı ve güvenirliliği sarsıldı, evet, istihbarat zayifeti yaşadı İsrail, evet çok kan döküldü, evet, güzelim gençler, çocuklar, yaşlılar ve kadınlar öldü! Evet İsrail, hepsine evet, başın sağ olsun ama sakın ola ki umudunu kaybetme! Seni çok güzel günler bekliyor! Seninleyiz, arkandayız!
***Yazımı hazırlarken internetteki bazı bilgilerden ve özellikle 24 Ekim 2023 tarhinde Independent Gazetesinde Dr. Yasir Abdulaziz imzalı “Objektiflik talep ediyorlar... Peki bunu kaldırabilirler mi?” başlıklı yazısından yararlandım
Comments