“Böyle gelmiş, böyle gider” bir Türk atasözü. Açıklaması: “Halk, ileriden beri sürüp gelmekte olan bir durumun, kolay kolay değişmeyeceği kanısındadır. Kanısını bu sözle kurallaştırmıştır”.
Aslında bu atasözünü benimsemenin ardında “kadercilik” yatar. Türk milleti “kendini güçsüz addeder ve değişimi sağlayacak iradeyi sağlayamaz” diye düşünenlerin sarıldığı bir deyim. Hayatın aynen devam edeceğine inananlar geçmişten geleceğe dosdoğru bir çizgi çekerler ve değişimi görmezler.
Aziz Nesin ise bu atasözüne karşılık 1966’da “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez”i yazmıştı. Acaba ileriyi görmüş müydü?
Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kaybetse dahi her ne pahasına olursa olsun iktidarı teslim etmeyeceğini, Yüksek Seçim Kurulu’na baskı yaparak yeniden tekrar edilmesinden tutun da, son dakikada “iptal şalteri”ni indireceğini iddia edenlerin bini bir para.
Son 21 yılda Erdoğan’ın kazandığı seçimlerin sarsılmaz olarak benliğimizde yerleştirdiği hissiyat bu. İnsanın inanası gelmiyor, hatta değişim geliyor diyenlere ve yazanlara naiflik yakıştırmaları, “inşallah, pek inanmıyorum ama dinlemesi güzel” küçümsemeleri de sıradan…
Oysaki Türkiye vatandaşları 1946’da çok partili siyasal hayata geçilmesinden bu yana 20’den fazla Meclis seçiminde (Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler, referandumlar dışında) oy kullandılar ve iktidarların sakince devrinde deneyim kazandılar, neredeyse A.B.D.’ye kıyasla daha itirazsız şekilde…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “diktatör” ilan eden bazı dış basın organları dahi seçimlerin genellikle hilesiz geçtiğini kabul ediyorlar.
Bu kez iktidar, devletin tüm imkanlarına, medya ve TRT hakimiyetine, Hazineyi tamtakır bıraktıracak ulufe dağıtımına ve normal zamanlarda vatandaşın göğsünü kabartacak askeri ve sivil başarılara rağmen, zorda.
Üstelik zamanlar anormal! Türkiye’ye bizim gibi 6 ayda bir gidenlerin daha vahşice gözlemledikleri gibi enflasyon, nereden bakılırsa yıllık % 100’e yakın.
Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakının son anketlerdeki yükselişinin ardında korku ikliminin azalması ve umut arayışının yükselmesi yatıyor.
Fakat anketlere gerçekten inanalım mı? Bu halk son dakikada gene bildiği, tanıdığı “ata mı oynar?” (at yarışlarında talih oyunu deyimi, başka anlam çıkarmayalım).
Dip dalga geliyorsa, gücünü anlamak için 2019 İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin 2nci turunu hatırlayalım. İlk turdaki 14.000’lik İmamoğlu farkı, ikincisinde 800.000’e çıktı. 23 Haziran’da yenilenen seçim öncesinde tüm anketler 150 - 200.000 farkla CHP adayı kazanır demişlerdi. Hiçbiri Yüksek Seçim Kurulunun haksızlığını seçmenin bu oranda red edeceğini öngöremedi.
Bu kez dalga daha dipten ve daha tsunamivari geliyor. Esasında Türkiye siyasetinde 70 yıldır görülmemiş bir rejim değişikliği arifesindeyiz:
1. Erdoğan karşısındaki ittifak çok geniş. İlk kez sosyal demokratlar, nispeten ılımlı milliyetçiler, İslami cenahın red edilenleri ve Kürt oyları birleşti. Bu kadar farklı kesimleri biraraya gelmeye ikna etme becerisini yabana atmayalım.
2. Bu koalisyonu oluşturan Kemal Kılıçdaroğlu’nun sade, sakin, suhulete dayalı ilmek ilmek işlediği uzun vadeli birleştirici çabası yalnız Türkiye’de değil, dünya da örnek alınacak ileride.
3. Kavgadan, kutuplaştırmadan bıkmazdı Türk ulusu eğer Erdoğan onlara daha önceki gibi ilerleme, zenginlik ve gelecek vaad etseydi. Fakat “faiz düşerse, enflasyon takip eder” formülü iflas etti son 4 yılda (unutuldu ama 4 Mayıs 2019’da dolar 6 TL’in altındaydı). Yoksulluk mahvetti orta sınıfı!
4. Ülke kızgın ve ne olursa olsun değişimi arıyor. 3 ay öncesine kadar muhalefete güvenmiyor, dağınıklıklarından kaygılanıyor ve Erdoğan’ın gidebileceğine inanmıyordu. Son haftalarda Millet İttifakı ortaklarının ve özellikle İmamoğlu (sosyal demokrat) ve Mansur Yavaş’ın (eski ülkücü) Bay Kemal ile birlikte yekvücut sahne almaları şüphe bulutlarını dağıttı.
İktidar seçimleri kaybederse ne olur?
· Mızıkçılık yapar, itiraz eder (eğer fark az ise), mazbataların verilmesi gecikir. Sabırlı olmak gerek, birkaç hafta hatta ay sürebilir.
· Orada burada nümayişler başlar, bazı siyasetçilere suikastler düzenlenir, sınır boylarında hareketlilik artar.
· Erdoğan devirden önce Kılıçdaroğlu ile biraraya gelerek bazı güvenceler isteyebilir.
· Yeni Meclis’in ilk oturumunda kavga çıkar, AKP’li milletvekillere hınç gösterisi yapılır.
· Yeni cumhurbaşkanı bu sıkıntıları ilkelerinden az taviz vererek halleder.
Yeni rejim geldiğinde (türbülans sonrası):
1. Değişen Merkez Bankası kadrosuyla faizler ve dolar ilk anda yükselir. Yıl sonuna kadar dolar iner, faizlerin inmesi ise enflasyona bağlı kalır.
2. Bankaların portföylerindeki düşük kuponlu devlet tahvilleri birdenbire değer kaybeder, zarar yazarlar. Hazine yardımı gerekebilir.
3. Uluslararası şirketlerin Türkiye’ye bakışı değişir, ilk şaşkınlıktan sonra yatırımlar gelmeye başlar.
4. Adalet ve hukuk sistemi baştan aşağı gözden geçirilir, hapisteki siyasiler ve kin kurbanları serbest kalır.
5. Nato ve Avrupa ile yumuşama başlar. İsveç onaylanır, F-35 programına dönülür. Yeni A.B. müzakereleri sayesinde ihracat artar.
6. Yurt dışına kaçmak mecburiyetinde kalan binlerce yetenek geri dönüş programı planlar.
Sonuçta korku ve nefret zihniyeti dağılır fakat …yeni iktidar 18 ay zarfında işleri düzeltemez ve kendi içinde kavgaya tutuşursa, Erdoğan’ın geri gelmesini isteyenler artar.
Makale tümüyle yazarın sorumluluğunda olup İYT’nin görüşlerini yansıtmaz
Comments