top of page

Türkiye’nin demokrasi sınavı


Türkiye 28 Mayıs’ta ikinci tur seçimlere giderken şunu not etmek gerekir ki 14 Mayıs’ta oluşan meclis aritmetiği Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık tarihindeki en milliyetçi ve en muhafazar parlamentosunu ortaya çıkardı.


MHP, İYİ Parti ve BBP’nin yanı sıra yüzde 5,17 oy alan cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ı da dikkate aldığımızda seçmenin dörtte birinin tercihini Türk Milliyetçiliği yönünde kullandığını görüyoruz.


Muhafazakâr tabanda ise AKP’nin yanı sıra Cumhur İttifakıyla seçime giren Hizbullah’ı terör örgütü saymayan Hüda-Par ve 5 milletvekiliği kazanan siyasal İslamcı çizgideki Yeniden Refah Partisi yer alıyor.


Değişimden yana olduğunu belirten Millet İttifakında da Ali Babacan’ın Lideri olduğu DEVA, Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek ve Saadet Partisi milletvekillerinin siyasi yaşamları boyunca muhafazakâr kanatta yer almış kişiler oldukları göz önünde bulundurulduğunda bu durumu dengeleyebilecek tek unsur Cumhurbaşkanlığı seçimini Kılıçdaroğlu’nun alması olacaktır.


Parlamenter sistemden farklı olan “Başkanlık” sisteminde yürütme yetkisini tamamen elinde bulunduran ve istediği bakanları seçebilen cumhurbaşkanı, meclisin yasama erkini aşarak “Kanun Hükmünde Kararnameler”le ülkeyi yönetebilecektir. Diğer deyişle Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi halinde mecliste çoğunluğu elinde bulundurmaması yürütme görevi açısından sorun yaratmayacaktır.


Sorun, ilk turu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 5 puan gerisinde bitiren muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda şansının ne olabileceğidir?


Birinci turda sandığa sahip çıkamayan CHP ve yarışta CHP’yi yalnız bırakan diğer “Altılı Masa” ortakları oldukça eleştirildi. İkinci turda yüzde 5,7 oy alan Sinan Oğan’a oy vermiş milliyetçi kanat seçmeninin Yeşil Parti-HDP ve PKK ile gizliden gizliye ortaklık yapmakla suçlanan Kılıçdaroğlu’na yöneleceği küçük bir ihtimal. Hatta Kılıçdaroğlu’nun değişiklikten yana olan ancak motivasyonunu yitiren seçmeni dahi aynı oranda sandık başına getirebileceği bile şüpheli.


Kılıçdaroğlu’nu önde gösteren tüm anket şirketleri birinci turda yanıldı. Önemli bir yanılgı da depremin AKP aleyhine bir durum yaratacağı öngörüsüydu. Oysa Güneydoğu bölgesinde CHP hiçbir zaman varlık gösterememiş, geçmişte hep AKP ve HDP başı çekmiştir. Seçmen, deprem sonrası da tercihini değiştirmedi, başta çadır, sonra karavan getiren, karınlarını doyuran ve bir yıl içinde yeni bir ev sağlayacağını taahhüt eden AKP lehine oy kullanmaktan vazgeçmedi. Ülke genelinde de ekonomik dar boğaz biat kültürünün önüne geçemedi.


Kötümserler dünya tarihinde hiçbir otoriter yönetimin seçimle değişmediğini söyleyeceklerdir. 21 yıldır iktidarda olan bir liderin kolay kolay değişeceğini düşünmek belki de saflık olacaktır.


Türkiye’de seçimler yüzde 85’i aşan bir katılımla şaibesiz gerçekleşmiştir. Bazı sandıklarda yüzde 95 gibi inandırıcı olmayan bir katılımın gözlemlendiği ileri sürüldüyse de bu genel tabloyu değiştirmemektedir.


Dikkati çeken bir durum da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gazze hareketine rağmen İsrael’i hiç suçlayıp kınamamış ve türbünlere oynayarak Yunanistan ile gerilimi artırmamış olmasıdır. Bunda hem İsrael hem Yunanistan hatta Ermenistan’ın dahi depremde ilk yardım ve kurtarma çalışmalarına en önde katılarak halkın sevgisini kazanmış olmalarının etkisi büyüktür.


28 Mayıs seçimi sadece Erdoğan’ın değil, önemli bir NATO müttefiki ve bir dönem Avrupa Birliği’nin demokratik ülke saflarında yer almayı düşleyen Türkiye’nin de sınavı olacaktır.

Makale tümüyle yazarın sorumluluğunda olup İYT’nin görüşlerini yansıtmaz





Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page