top of page

Tel Aviv - Beyrut



Pandeminin tekrar arttığı, insanların hava alanındaki kalabalıklara karışmaktan ve uçağa binmekten kaçındığı, çekinmeyenlerin de zaten pek az kalan yasaksız ülkelere gidemediği bu günlerde şöyle arabanıza Tel Aviv’de bir binip de Beyrut’un yolunu tutmak ne hoş olurdu.


Hem kalabalığa karışmadan güvenlikli seyahat etmek, hem de iki yıllık pandeminin maddi zararlarını iki gecelik uygun (!) fiyatlı kampanyalarla kapatmaya çalışan otelcilerimizin şerrinden korunmak. Güzel olurdu.


Ama yazım turistik amaçlı değil. Seyahati başka bir haftaya, (yoksa başka bir asıra mı desem?) erteleyelim.


Bu haftaki yazıma ilham olan 30.7.2021 tarihli Yediot Ahronot gazetesinin 46 ve 56’ncı sayfalarında arka arkaya çıkan iki araştırma özeti. Ortak kaderleri aynı gazetede arka arkaya sıralanmış olmaları. Ama o kadar farklılar ki !!!


Tel Avivden başlayalım.

Şoval, pidesini humusa bandırırken cep telefonu çalıyor. Hattın karşı tarafındaki İngilizce konuşan ses, kendisine, Şoval ve ortaklarının sosyal medyadaki nefret söylemlerini silmesini bilen yapay zeka temelli şirketlerini yüzlerce milyon dolara satın almaya karar verdiklerini söylüyor. Bunu işiten 40 yaşlarında normal bir insanın humuslu pidesiyle beraber havalara sıçramasını beklersiniz, değil mi?


Ama öyle olmuyor. Şoval teklifi nazik bir şekilde reddederek eskisi gibi, bağımsız olarak çalışmaya devam etmeyi yeğlediklerini söylüyor.


Araştırmanın Tel Aviv diye adlandırdığım bölümünün konusu zaten bu.


Son yıllarda giderek artan exitlerin, (şirket satımlarının) yanısıra, sıradışı pek çok İsraellinin de yüz milyonlarca dolarlık teklifleri reddederek çalışmaya devam etmeyi yeğlediklerini ve nedenlerini açıklayan bir yazı.


Yüz milyonları reddeden Şoval’den sonra daha da etkileyici bir örneğimiz var. Hadi yüz milyonlarca doları reddetmek kolaydı, ettiniz. Ya iki buçuk milyar dolar?


İşte onu da elinin tersiyle iten 41 yaşındaki dostumuz Arik. İşinin daha da gelişeceğinden hiç şüphesi olmayan Arik haklı da çıkmış. Çok kısa bir süre sonra şirketi şimdi on milyar dolar ediyor.


Satmama nedenleri arasında şirketlerini daha da büyütebileceklerine olan inanç, ülke ekonomisine yararlı olmaya devam etme arzusu, nisbeten genç yaşta emekli olup da işe yaramaz duygusuna kapılma korkusu gibi nedenler sayılıyor.


Örnekler uzayıp gidiyor.

Tabii ki İsrael sadece bu kişilerden oluşmuyor. Ama muhakkak ki ülke ortamı böyle şirketlerin, böyle kişilerin devamlı artmalarını olası kılyor.


Şimdi gelelim Beyrut yakasına.

Gazetedeki yazının manşeti: Geleceksiz, umutsuz, hayalsiz.


Beyrutlu gençlerin durumlarını özetleyen üç kelime. Fazlasına gerek yok.

Burada izninizle bir parantez açayım. İsraelli öğrenciler geçenlerde yirmibeş, (sayıyla 25) madalyayla döndüler ülkeye. Hayır Tokyo Olimpiyatlarından değil! Fizik, Kimya, Matematik ve Bilgisayar dallarında yapılan uluslararası “Bilim Olimpiyatlarından”.


Beyrutlu gençle devam edelim:

“Bütün arkadaşlarım kaçmak istiyor. Nereye olduğu hiç önemli değil. Yeter ki burda kalmayalım.” 22 yaşındaki Müslüman, Sünni Hamidin sözleri.


“Nihayet açık bir benzin istasyonu bulabildim. Üç saat sırada bekledikten sonra pompaya vardığımda bana benzinin bittiğini söylediler”; 27 yaşındaki Beyrutlu Sünni Müslüman Samarın sözleri.


“Kayınbiraderim Dubai’den geliyor. Bu sefer ne alkol ne de koku getirmesin dedik. Gıda, su şişeleri ve ilaç rica ettik”; Beyrutlu Hristyan Maronit Emil’in sözleri.


Ondokuz yaşındaki Latifa annesinin ona günde sadece iki bardak su içme izni verdiğini söylüyor. Aynı elektrik gibi. Günde sadece iki saat.

Sıcaklık 35-40 derece. Musluktan su akmıyor.


Evli, bir çocuklu gencin aylık maaşı ancak sekiz kilo et fiyatı. Çocuğunu yuvaya götürmesi olanaksız. Benzin hiç yok.


Benzin yok, taksi yok, otobüs yok. Pandemi var.

İlaç yok.

İlaç bulunamadığından hayatını kaybedenler var.


Tüm bunların üstüne kendi köylerinden İsrael’in kuzeyine 19 roket fırlatınca Hizbullah teröristleri, Dürzi köy sakinleri bunu tekrarlamak isteyen bir adamı linç etmeye kalkıyorlar. Bir de başlarına İsrael’den gelecek misilleme eksik sanki!


Bugünün Beyrut ve Lübnanı bu.

İki komşu ülke. Sınır paylaşıyorlar İsrael ve Lübnan. Coğrafya aynı.

Nerde biri, nerde öteki?


Nerde birinin Şovali, nerde ötekinin Hamidi? - Çok çok yazık Lübnan’a.


Ama neden dersiniz, neden bu farklar?

Siz düşünedurun, Nasrallaha sorsaydık eğer, herhalde, “Siyonist İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesinden oluyor bütün bunlar” derdi sanırım!!


Not: Bu yazı aynı gazetede dün çıkan ve Taliban’dan kaçmak isteyen Afganlıların kalkışa hazır uçağın üstüne binerek, “Talibana yakalanmaktansa, uçağın üstünde ölürüm daha iyi” diyenlerin fotoğraflarının yayınlanmasından bir hafta önce hazırlanmıştı. Benzer fotoğrafı Beyrutlu gençlerle görmeyi hiç dilemem!






Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page