top of page

SUÇLU



Merhaba sevgili okuyucularım. Bu hafta ne yazacağıma, ne istediğime bir türlü karar veremedim. Zihinsel kıtlık yaşıyorum. Ülkelerin geldiği veya getirildikleri duruma bakıp kendi aklımın erdiğince bir neden bulmaya çalışıyorum. Sonunda sebep sonuç ilişkisi kurarak kibrin, hoşgörüsüzlüğün, itilmişlik ve kakılmışlığın yıllar içinde insanlarda yarattığı erozyonu keşfediyorum. Hiçbir şey yoktan var olmaz bu bir fizik kanunudur.


Bunu en iyi şekilde anlatabilmek için ünlü edebiyatçı Halil Cibran’ın kısa bir hikâyesini aktararak, düşüncelerime tercüman etmek istiyorum.


SUÇLU


Açlığın güçsüzleştirdiği, kuvvetli bir bedene sahip genç bir adam yaya yoluna oturmuş, elini gelip geçenlere doğru uzatarak dileniyor ve hayatta uğradığı bozgunun hüzünlü şarkısını söyleyip duruyordu. Bu sırada hem açlıktan hem de aşağılanmaktan dolayı acı çekiyordu.


Gece olduğunda dili damağı kurumuştu, üstelik eli de midesi gibi hala bomboştu.


Toparlanarak şehirden çıktı, bir ağacın altına oturdu ve için için ağladı. Açlık içini kemirirken ne yapacağını bilemez halde gözlerini cennete doğru kaldırdı ve şöyle dedi: ”Tanrım, zengin bir adama gidip iş dilendim ama kılık kıyafetime bakıp beni reddetti. Bir okul kapısına dayandım ama teselliyi orada da bulamadım çünkü ellerim boştu. Bana bir ekmek parası kazandıracak herhangi bir meşgale arasam da hiçbir işe yaramadı. Umutsuzluk içinde sadaka istedim ama senin kulların bana bakıp, ‘Bu adamın gücü kuvveti yerinde olmasına rağmen tembel, dilenmemeli’ dediler.”


“Tanrım, annem beni bu dünyaya senin iradenle getirdi ve şimdi dünya henüz sonum gelmeden beni sana göndermeye çalışıyor.”


Yüzündeki ifade aniden değişti. Yerinden kalktı, gözleri şimdi kararlılıkla parlıyordu. Ağaç dalları arasından kalın ve ağır bir odun alarak şehre doğru uzatarak haykırdı: ”Sesim yettiğince bir parça ekmek istedim ama reddedildim. Bu ekmeği kas gücümle bile elde edemedim! Şimdiye kadar merhamet ve sevgi namına bir parça ekmek istediğim halde insanlar aldırış etmedi. Öyleyse artık kötülük namına alacağım o ekmeği!”


Geçen yıllar bu genci hırsıza, katile ve ruhları öldüren bir insana dönüştürdü: Ona karşı gelen herkesi ezip geçti; gücü elinde tutan insanlara galip gelerek inanılmaz bir servet edindi. Meslektaşları ona hayran kaldılar, diğer hırsızlar ona özeniyordu, kalabalıkların korkulu rüyası olmuştu.



Zenginliği ve sahte mevkii, Emiri, onu şehre vekil olarak ataması için ikna etti; sersem yöneticilerin yürüttüğü acıklı bir süreçti bu. Hırsızlık yasallaştırıldı; zulüm otorite tarafından desteklendi; zayıfın ezilmesi sıradan bir hadiseye dönüştü; halk sopalarla dövüldü.


Böylelikle insanlığın bencilliği daha ilk dokunuşta suçluları sıradan, katilleriyse huzurun çocukları haline getirdi. Böylece insanlığın açgözlülüğü büyüdü ve bu insanlara bin kat fazlasıyla geri döndü.


İşte şimdilerde şahit olduğumuz sebep sonuç ilişkileri bence bunlardan ibaret. Şimdi sıra onlara geldi.


Sürç-ü lisan ettiysem af ola.


Tekrar buluşuncaya değin sevgiyle kalın.


Gözyaşı Ve Kahkaha: Halil Cibran- Çeviren: Nil Tuna. Zeplin Yayınları-İlk basım 2018




Etiketler:

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page