Son yazımın başlığı “Suriye’de neler oluyor?” idi. İsrael ile Hizbullah arasında ateşkesin ilan edilmesinden hemen sonra Suriye’de başta “Heyet Tahrir El-Şam” (HTŞ) olmak üzere cihatçı gruplar, 27 Kasım’da Halep'e yönelik başlattıkları sürpriz saldırının üçüncü gününde kent merkezine girmeyi başarmışlardı. Muhalif gruplar, Halep'in büyük bir kısmını ele geçirerek kritik noktaları kontrol altına almışlardı.
Hiç kimse 10 gün içinde rejim karşıtı güçlerin Şam’ın merkezine girerek elli dört yıldır iktidarda olan Baas Partisi ve Esad ailesinin yönetimini çökerteceğini tahmin edemezdi.
Nitekim aynı yazıda; saldırının İsrael ile Hizbullah arasındaki ateşkes kararından hemen sonra gelmesinin rastlantısal olmadığına değinmiş, Suriye’de Esad rejiminin en büyük destekçilerinden Hizbullah’ın gücünü büyük oranda yitirdiğini, Esad’ın yanında yer alan diğer güçlerden Rusya’nın Ukranya Savaşı ile meşgul olduğunu ve İran’daki Molla rejiminin de durumunun malum olduğunu belirtmiştim.
Nitekim öyle de oldu, Rusya ve İran, Esad rejimini kurtarmak için hiçbir girişimde bulunmazken, Hızbullah ve Şii güçler de yardıma gelmedi. Suriye ordusu savaşmadan teslim olurken muhalifler kolaylıkla ülkenin büyük bölümünü ele geçirdiler.
Bu gelişemelerden en kazançlı çıkan ülke kim derseniz tartışmasız Türkiye. Türkiye’nin her yönden desteklediği daha evvelce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yeni adıyla Suriye Milli Ordusu (SMO) Münbiç’i kontrolü altına alırken Türkiye sınırının güney tarafında bağımsız bir Kürt yönetiminin oluşumunu önlemeyi de amaçlıyor. Nitekim HTŞ güçleri Şam’a yönelirken, SMO Kürtlerin yoğun olduğu bölgeye yöneliyordu.
En zararlı çıkan taraf ise şüphesiz İran. İran, Lübnan’da en önemli Proxy’si Hizbullah büyük çapta güçten düşerken, Suriye’de de Şii kontrolunu kaybetti.
İsrael’e gelince bir yandan Suriye üzerinden İran’ın Lübnan’a silah sevkiyatını, diğer yandan Esad yönetiminin elinde bulunan kimyasal silahların Cihatçı güçlerin eline geçmesini önlemek için Suriye’yi bombalarken, Hermon Dağı’nın Suriye bölümünü de ele geçirdi ve sınırda on kilometrelik bir güvenlik koridoru oluşturdu.
Türkiye’de ister Misak-ı Milliye sınırlarını savunur olsun, ister Osmanlı’nın yitirdiği toprakların özlemini taşısın kimileri Halep’i ilhak ateşi ile tutuşurken, İsrael’de iktidarı ele geçiren güçlerden “Heyet Tahrir El-Şam” Lideri Muhammed Colani’nin -bir zamanlar baş keserken-ılımlı beyanatları karşısında Şam’da humus yemeyi, hatta karadan Avrupa’ya seyahat edebilmeyi umacak kadar iyimser olanlar dahi var.
Suriye’deki rejim değişikliği daha bir başlangıç, dileyelim bölgede yeni bir Irak veya Afganistan deneyimi yaşanmaz.
Son olarak ChatGPT’ye “Tahrir El- Şam”daki “Şam”ın ne anlama geldiğini sordum:
“Tahrir el-Şam örgütünün adındaki "Şam", coğrafi ve tarihi bir terim olarak Büyük Şam Bölgesi anlamına gelir. Bu terim, günümüzdeki Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Filistin topraklarını kapsayan bir bölgeyi ifade eder. Arapça'da Bilad al-Sham (بلاد الشام) olarak bilinen bu bölge, İslam tarihinde ve Osmanlı döneminde önemli bir coğrafi ve kültürel alan olarak kullanılmıştır.
Örgütün adında yer alan "Şam," bölgesel bir ideali yansıtmakta ve örgütün kendisini Suriye ile sınırlı görmeyip, tarihi Şam bölgesinde etkin olmayı hedefleyen bir yapıya işaret etmektedir.”
Av.Yakup BAROKAS
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Comments