Yemek pişirmekten hiç hoşlanmam, hatta aşırı bir vakit kaybı olarak görürüm. Saatlerce mutfağa kapan, sebzeleri soy, haşla, kaynat, kavur, pişir, fırınla, mutfağı temizle, cillop gibi yap… Sonra masaya getir, beş dakikada silip süpürülsün, bir de üzerine ufak tefek yorumlar yapılsın. “Börek biraz tuzlu mu olmuş, bana mı öyle geldi yoksa?” ya da “Kullandığın yağı mı değiştirdin, bana biraz ağır geldi de!” Ağız tadı, ağzınızın tadını kaçırmaya başladığında, verdiğiniz onca emeği boşuna harcadığınızı fark edersiniz birden.
Her öğün yiyecek bir şeyler hazırlarsınız, akşam yemeklerine biraz daha fazla zaman ayırırsınız, ama özellikle Cuma akşamları çok daha fazla özenirsiniz, çünkü Şabat masaları daha şaşaalı olmalıdır, daha çok çeşit bulundurmalıdır. Şimdi o Şabat sofrasını alın, dört ile çarpın, üzerine de dünyaca ünlü Türk konukseverliğini ekleyin, işte karşınızda bütün ihtişamı, çeşitliliği ve doyuruculuğu ile Pesah Sederi! Benim bu yazıda size anlatacağım ise bir adım sonrası: namı diğer Pandemi Sederi.
Malum, pandemide mesafemizi olabildiğince korumaya gayret ediyoruz ve buna bağlı olarak da misafir çağırmaktan ve misafirliğe gitmekten olabildiğince kaçınıyoruz. Buna bağlı olarak da 67 farklı yemek çeşidinden oluşan Seder’imizi iki, hadi bilemediniz dört kişi için hazırlıyoruz. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu “daha az iş” anlamına gelmiyor. İş yükü aynı, porsiyonlar daha küçük - hepsi bu! Çünkü alimallah pırasa köftesi yapmazsak pırasaların kalbi kırılır, ya da toplamda 3 tapada yoksa, masada çiçek koyacak yer kalır. Fırında kuzunun yanına patates yaptık, yetmeeeeez! Bezelyesiz bir Seder düşünemiyorum bile. Cevizli kek mi yaptın sadece, anlamadım “tispişti” yok mu yani?
Masayı kurmak, yemekleri pişirmek, hazırlık aşaması hadi neyse de, en zoruma giden, bu kadar çok yedikten sonra masadan kalkıp mutfağa çeki düzen vermek. Her sene, kendi kendime aynı sözleri verir, hiçbir sene de verdiğim sözleri tutmam: “Bu sene sofradan doymadan kalkacağım, sonra çok ağır geliyor!” Ne dediğimi anladığınızdan ve kendi kendinize aynı sözleri verdiğinizden eminim. Peki ya sonrasında? Soda ya da nane-limon tabii ki…
Hiç düşündünüz mü, bütün bu zahmete neden katlandığımızı? Tek bir cevabı var: geleneklerimizi yaşatmak için. Amacımız tıka basa doymak, ya da hünerlerimizi birilerine göstermek değil - özellikle son iki senedir çekirdek ailemiz dışında gösterecek hiç kimsenin olmaması bunun en güzel kanıtı. İşte bu yüzden Seder tabağımızı, annelerimin evinde gördüğümüz şekilde hazırlıyor ve yine bu yüzden komşumuzun değil, annemizin Haroset tarifini kullanıyoruz. Yine bu yüzden kenarı yağlanmış Agada kitabını ısrarla kullanmaya, anneannemizin çeyizinden kalan hafif sarı lekeli keten masa örtüsünü sermeye devam ediyoruz.
Demem o ki, bize geçirttiği mide fesatları bir yana, Pesah bizim özgürlük bayramımız. Bu nedenle, hatırlamanın ve gelenek aktarımını kimliğimizin temeli olarak gören biz Yahudilerin en çok hatırlanması gereken bayram… Varsın biraz şişkinlik yapsın…
Comments