Tarihte bilinen ilk savaş M.Ö. 2700 yılında Sümerler ve Akadlar arasında, günümüzde Basra olarak bilinen bölgede gerçekleşmiş. Yani öyle anlatılır… Kaç kişinin katıldığı konusunda kesin bir bilgi yoktur. Çok eskiye dayanan bir bilgi olduğundan, gerçekliği ve sonuçları konusundaki bulgular şaibelidir. Oysa savaş konsepti çok sevilmiş olacak ki, aradan geçen 5000 senede hiç hız kaybetmedi. Aksine, artarak, şiddetlenerek çoğaldı. Tarihe ilk küresel savaş olarak geçen I. Dünya Savaşında ölümlerin 6,6 milyonunu sivil kayıplar oluştururken, savaşta yaklaşık 10 milyon asker hayatını kaybetti. II. Dünya Savaşından söz dahi etmeyeceğim… Nasıl kayıplar yaşandığını herkes biliyor.
Elimde değil, bu hafta size neşeli bir yazı yazamıyorum. Amacım buradan savaş tarihi hakkında ayrıntılı bilgi vermek de değil, aksine insanoğlunun tarihten hiçbir ders almadığının altını çizmek. Ne yazık ki, tarih boyunca ne ülkelerin açgözlülüğü dindi ne de yenilenlerin kini… İnsanın acılardan, kayıplardan, mutsuzluklardan ders alma yeteneği ise yeni çatışmaları engelleyemedi. Sene olmuş 2022 ve hâlâ değişen bir şey yok, çünkü toplumlar geçmişte çekilen acıları hatırlamaz, yapılan hataları değerlendiremezse aynı acıları çekmeye mahkûmdur. Biliyoruz ki, tarihini doğru dürüst okumayan kuşaklar, gün gelir o tarihi başkalarından dinlemek zorunda kalırlar.
Ukrayna-Rusya savaşında bölgeden üzücü haberler gelmeye devam ediyor. Ülkenin pek çok noktasında çatışma ve bombardımanlar devam ediyor. Ukrayna’da Rus saldırılarından korunmak isteyenlerin metro istasyonlarına sığınmış hallerini resimleyen kareler insanın yüreğini burkuyor. Her an bir bombaya hedef olma korkusuyla, endişeli bir bekleyiş içindeki insanların bu görüntüleri akıllara II. Dünya Savaşı’nda metro istasyonlarına sığınan insanları getiriyor. Bu görüntüler savaşın korkunçluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Ve insan, “tarihten hiç mi ders alınmaz?” diye düşünmeden edemiyor.
Çevreye verdiği zarar, insanlık krizi, ekonomik çöküntü, tüm bunlar bir yana olan yine sivillere oluyor. Çocuklar yaralanıyor, ölüyor ve hiçbir “hasar” görmeyenler dahi, korkunç bir travma ile büyümek zorunda kalıyor. Üstelik yenilen taraf da aynı zararı görüyor, yenen taraf da. Uzmanlara göre savaş mağduru çocuklar, yaşadıkları travmayı aktarmakta yetişkinler kadar şanslı değil. Hatta bazı çocuklar, yüzlerinden gülümsemeleri silinmediği halde yaşadıklarını asla unutamıyorlar. Uğradıkları ruhsal çöküntüyle yaşam boyu baş etmeye çabalıyorlar. Anlayacağınız savaşın kazananı olmuyor.
Hani sürekli, insanlık çok ilerledi, artık hiçbir şey eskisi gibi değil diyoruz ya, aslında kendi kendimizi kandırıyoruz. Dünyanın kuruluşundan bu yana, insanoğlu hep aynı. İçindeki savaş dürtüsü, üstünlüğünü kanıtlama çabası, kinini eyleme dökme amacı yüz bin senedir hiç değişmedi. Oysa devletlerin silahlanma ve savaşlar için harcadıkları servetler insan sağlığını ve mutluluğunu artıran alanlarda kullanılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Ülkeler birbirlerini yaptıklarını sürekli sabote etmekle uğraşmayıp, doğal kaynakları tüm insanlığın ortak çıkarları doğrultusunda kullansalar, herkes daha mutlu yaşamaz mıydı?
Demem o ki, birisi çıkıp barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi… Benjamin Franklin’in sözlerinden alıntı yapacak olursak: “Savaşın iyisi, barışın kötüsü yoktur.”
Comments