Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, güç ve başarı kişinin kendi kendine yetme becerisiyle doğrudan ilintili. En küçük yaştan yaşlılığa kadar, kimseye yük olmadan, kimseden medet ummadan, destek istemeden, hatta yardıma muhtaç duruma düşmeden yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Giderek bireyselleşmeye doğru giden ve kolektif fayda algısından uzaklaşan toplum olmaya doğru gidiyoruz. Ne olur ki, az biraz, zayıflığımızı dışarı vursak, çok değil ama bir parça yardım eli için “Sana ihtiyacım var” desek ve dışarıdan destek alsak? Ne olur? Muhtemelen “Bir şey olmaz herhalde!” diyeceksiniz… Hayır! Çok şey olur! Tahmin edeceğinizden öte şeyler olabilir. Anlatayım…
Çok absürt bir soruyla başlayayım. Gıdıklanır mısınız? Hani bildiğiniz birinin yanınıza gelip parmaklarını kaburgalarınızda veya ayak tabanlarınızda gezdirmesiyle yaşadığınız irkilme hissi… Sonrasında istemsiz kahkahaların patlamasıyla son bulan süper bir neşe. Bizim ailede gıdıklanan çok, hiç etkilenmeyen de var -babam ve ben (nasıl olduğunu merak edenler, özelden yazsın anlatayım). Peki ya kendi kendinizi gıdıklamaya kalktığınızda neler oluyor, aynı ölçüde etkileniyor veya irkiliyor musunuz, yoksa ayaklarınızda gezinen parmaklar mı hissediyorsunuz? Yanıtlamak için denemelisiniz. Siz deneye durun, daha az absürt örnekten ilerleyeyim. Başınızın ağrıdığı zamanlarda, ilk ne yaparsınız? Ellerinizle şakaklarınızı, göz yuvalarınızı ve ensenizi ovalayarak kendinize masaj yapmaya ve ağrınızı hafifletmeye çalışırsınız, değil mi? Peki ne gibi sonuç alırsınız? Az biraz hafiflese de parmaklarınızla yaptığınız baskılar ağrınıza nerdeyse etki etmediği gibi uyguladığınız gücün hissini bile yaşamazsınız. Acaba neden? Çünkü, aynı kendi kendimizi gıdıklayamadığımız gibi masaj hareketlerimizle sistemimizde enerji değişikliği yaratamayız. İçinde olduğumuz enerjiyi değiştirebilmek için başkasının ellerine, parmaklarına ve dokunuşuna ihtiyaç duyarız.
Eh, şimdi başa dönelim… “Dışarıdan destek gücü alsak ne olur?” sorusuna… Gerçek değişim, dönüşüm ve iyileşme işte o zaman olur. Sadece fizyolojik değil, ruhsal ve zihinsel yönde de dönüşüm olur. “Bir elin nesi, iki elin sesi” atasözü yetmiyorsa, belki şu Afrika atasözü ikna edici olur: “Hızlı ilerlemek istiyorsan tek başına yürü; ama uzağa gitmek istiyorsan birlikte yürü.” Sistem teorisini* bilirseniz, daha kolay anlaşılır. Bizler birbirine ve iç içe geçen bağlardan oluşan bir ağın parçasıyız; ayrı değil, birlikte hareket eden bir bütünün parçalarıyız. Kapalı devre sistemi üzerine değil açık sistem üzerine kurulu davranış gösteren sosyal varlıklarız. Daimî olarak etkileşim, temas ve iş birliği içinde olmaya ihtiyaç duyarız. En basit başarı göstergemiz, rakiplerimize kıyasla elde ettiğimiz kazançlarımız değil midir? Bu satırları okumaya başladığınızda, bir ortağa olmasa da kesinlikle bir rakibe ihtiyaç duyacağınızı, hatta rakibinize “sana ihtiyacım var” diyeceğinizi tahmin etmiyordunuz sanırım. Komik, ama gayet de gerçek!
Peki başka neler mi oluyor? Bizler çıplak doğar yeniden toprağa çıplak döneriz. Hiç düşündünüz mü neden? Çıplaklık bir nevi hiçliği, yalnızlığı, tek başınalığı temsil ediyor. Her şey aradaki sürede oluyor; doğduğumuz anda sarıp sarmalanıyoruz, etrafımızda insanlar toplanıyor ve ölene kadar çevreleniyoruz. Yani “sana ihtiyacım var” çağrısına cevap verecek insanlarla çevrili oluyoruz; kendimizi yalnız değil, bir bütünün parçası hissederek daha güçlü, daha özgüvenli, daha mutlu ve verici bireyler oluyoruz. Bu sayede, salt kendi çıkarları ve geleceğini değil, toplumsal faydayı düşünebilen, onun için niyet edebilen ve harekete geçebilen duyarlı insanlar oluyoruz. “Sana ihtiyacım var” diyemediğimiz zaman kendi kendini gıdıklamaya uğraşan, neşeden yoksun ve çıplaklığıyla baş başa kalan duyarsız ve bencil toplumlar oluyoruz.
Kabul ediyorum… “Sana ihtiyacım var” demek pek de kolay değil. Yardım çağrıma cevap gelip gelmeyeceğini bilmeden, zayıflığımı dışa vurma ve yardım eli yerine sırtımdan bıçaklanma korkusu da var! Maalesef ki toplumuzda gözlemlediğim ve giderek de şiddetle artan baskın duygu sevgi, güven ve dayanışmadan ziyade korku, kaygı ve kontrol. Diyebilirsiniz, korku ve sevgi üzerine kurulu yaşam düzeni nasıldır, nasıl farklılık gösterebilir diye; o da örnekleriyle bir sonraki yazıma kalsın… Ancak, bir gerçek var ki, ben tüm yazılarımı sevgi kaynağından ilham alarak yazıyor ve bu satırları okuyan sen sevgili okuruma ulaştırmak için kalbimi, ruhumu ve tüm benliğimi içine katıyorum. Her bir satırını okuman ve mesajlarımı alabilmen için de okurum olarak sana ihtiyacım var!
Barcelona’dan sevgiler.
4 Aralık 2022
*Sistem teorisi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Sistem_teorisi
Comments