Türkiye Yahudilerinin tarihlerini en yakından inceleyen, ülkedeki antisemitizm akımları hakkında en derin araştırmalara imza atan ve onlarca eser hazırlayan Rifat N. Bali bu kez kendi yazı kariyerini ve mücadelelerini, kısaca yaşamını konu eden bir kitap yazdı bu yıl.
İşadamlığından geldiğini açıklayan yazarın kitabının başlığı da yaşam muhasebesi odaklı: “Bilanço Zamanı: Baki Kalan Bu Kubbede Bir Boş Sada İmiş… (1992-2023)”. Divan Edebiyatı şairi Baki’nin “hoş sada…” mısraına atıfta bulunarak.
“Hoş” luk beklerken “boş” lukla karşılaşmak Bali’nin kaderi. Gizli kalmasını tercih ettikleri hayat felsefelerinin açıklanması başlangıçta Yahudi Toplumu tarafından olumsuz karşılanır ve “ne lüzum vardı?” tepkisine sıkça maruz kalır. Türkiye’de yıllardır süregelen ve kamuoyunca “hayır efendim, yoktur!” itirazına neden olan antisemitizm konusunda da ilerleme kaydedememenin ıstırabını dile getiriyor yazar bu kitabında.
Rifat Bali’nin kavgaları var: Öncelikle yalan ve yanlış ile, desteksiz atmalar ile, kaynak göstermeden yazılanlar ile…
Saygıları da var: Tarihsel gerçeklere, bükülmeden sağlam duranlara, arşivden çıkanları kime zarar verirse versin ifşa etmeye…
“Bilanço Zamanı” nın hedeflerinden biri “müesses nizam” a (kurulu düzene) tabi olan Türkiye Yahudi Toplumu’nu yönetenlerle. Ülkenin bu küçücük azınlığının (50 yıl önce 25.000, bugün 12.000?) Devlet-i Ali’nin onlardan isteklerinin tamamının kabul edilmemesini, yer yer karşı çıkılması gerektiğini savunuyor.
Özellikle iki alanda: “Sözde Ermeni Soykırım” iddialarında Ankara’nın tezinin Yahudi Toplumu (Cemaat yerine tercihim) aynen onaylanmasının yanlış olduğunu iddia ediyor. Ayrıca Sefarad Yahudilerin 1492’de İspanya’da kovulmalarının ve Osmanlı’ya davet edilmelerinin 500ncü yıldönümü için 1992’de kurulan Vakfın Türkiye’de Yahudi varlığını “toz pembe” göstermesinden şikayetçi.
Diğer kitaplarda etraflıca yer alan Elza Niyego Vakası (1927), Trakya Olayları (1934), Yirmi Kur’a Nafıa Askerleri (1941), Varlık Vergisi (1942) dönemlerinin, hem Türkiye Yahudilerinin Müzesi hem de 500. Yıl Vakfı tarafından, hasıraltı edilmesine kızıyor. Tarihsel gerçeklerin üzerine gidilmesinin ve açıklığa kavuşturulmasının Türk ulusu ve özellikle gençleri açısından önemli bir yüzleşme gereksinimi olduğu inancında.
AKP’in ilk iktidar yılları (2002 – 2013 ) Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkların talepleri, CHP ağırlıklı hükümetlere oranla, olumlu karşılanan, özgürlükçü bir dönemdi. Birinci Dünya Savaşında Suriye Valisi, Ermeni Tehcirinin doğrudan tanığı Cemal Paşa’nın torunu gazeteci Hasan Cemal’in “1915, Ermeni Soykırımı” kitabı 2012’de yayınlandığında Türkiye’de yepyeni bir dönemin içine girdiğimizi zamanın başbakanı ve tüm liberal çevreler iddia ediyorlardı.
Türkiye Yahudi Toplumu o devirde dahi tedbiri elden bırakmadı ve Hahambaşılık arşivlerinin açıklanmasına engel olundu. Rifat Bali fevkalade kızgın buna, örnek olarak Varşova Getosu’nda (1942-1944) süt güğümlerinde saklananların savaştan sonra ortaya çıkarılmasının ve olaylara ışık tutmasının tarihsel önemine değiniyor, Toplum liderlerini “cesur olmamakla ve ileriyi görmemekle” suçluyor.
Burada bir tarihçinin gerçeklere ulaşma hedefi ile sorumlu bulundukları kişilere halel gelmesinden endişe eden yöneticilerin sıkıntıları çarpışıyor. İçinde bulundukları İslamcı ve milliyetçi ortamı, ülkenin sürüklendiği anti-İsrail kisvesi altında yükselen Yahudi düşmanlığını körüklemekten çekinen Toplum ileri gelenlerini anlamalı mıyız?
Nitekim ayni görevlerde bulunmuş olsaydı belki yazar da farklı davranmayabilirdi. O yüzden de Rifat Bali, ısrarla teklif edilen tüm Toplum üyeliklerini red etmiş, kendi yaşam amacı olan “gerçeklerin ortaya çıkarılması” düsturundan virgül dahi ayrılmamıştır.
Fakat aradan zaman geçiyor, Rifat N. Bali gibi meraklı ve kararlı “amatör tarihçiler” (bu ibareyi kullandığı için sonradan özür dileyen Ayhan Aktar, Rifat’ın değme tarihçilerden daha esaslı belgeler ile konuştuğunu kabul eder) ileride çıkar mı? Geldiklerinde arşivler yerlerinde olur mu? “Gelecek kuşaklar için muhakkak saklanmalı” der Bali.
İçinde bulunduğumuz 2024 yılında Türkiye Yahudileri eskiye oranla daha aşırı medya baskısı altında kaldılar. Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısı ile başlayan, Gazze bombardımanı ile devam eden, Hizbollah’ın üst kadrolarının ortadan kaldırılması, Tahran rejiminin zayıflaması ve Şam darbesi ile zirveye çıkan olaylar zincirinde Türkiye Yahudi ileri gelenlerinin “İsrail’in suçlarını protesto etmeleri” çağrısına bazı genç toplum üyeleri olumlu yanıt verdiler. Bu konularda Rifat Bali’nin tavrı Yahudi kimliğine sarılmak ve Siyonistlik ithamına kesin karşı koymaktır.
İslamcı İsrail karşıtı kesimin amacı, Türkiye Yahudileri ile İsrail arasına duvar çekerek “Siz iyilerdensiniz onlar vahşi soykırımcı” demektir. Bali’nin de esas araştırma alanı Türkiye Yahudileridir, ancak İsrail bağlantısı olduğunda o yanı incelemeye alır.
Son Aksa Tufanı’nın yol açtığı sellerin daha nereleri etkiyeceğini bilemiyoruz. Dünyadaki Yahudi topluluklarının kaderleri giderek İsrail’deki gelişmelerden ayrı tutulamıyor, bazı yerel toplum liderlerinin karşı çıkmasına rağmen. İsrail’in varolma mücadelesi verdiği bir zamanda, sivil ölümler birçoklarını isyan ettirse bile, Yahudi dünyasını saran endişe girdabı ister istemez bazı tarihsel Toplumların küçülmesine yol açacaktır.
Bundan 100 yıl sonra Türkiye Yahudileri birkaç bin kalsalar bile hem ülkede hem dünyada meraklılar yüzlerce sene süren tarihlerini Bali’nin kitaplarından öğrenmek ihtiyacını hissedecekler.
O esnada takdirler ve teşekkürler çoğalacak.
Ralf ARDİTTİ
Başlık: Bilanço Zamanı: Baki Kalan bu Kubbede Bir Boş Sada İmiş... (1992-2023)
Yazar: Rifat N. Bali
Sayfa: 443 (Kaynakça dahil)
Basım: Libra Kitap, Nisan 2024.
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Comments