Richard Bach: MARTI
Dr. Shirli Ender Buyukbay
İstanbul’da doğmuş ve büyümüş olmanın en özel tarafı kuşkusuz iki kıtayı buluşturan Boğazı. Onu renklendiren ve gönüllere taht koyduran en güzel unsuru da martıları... Boğaz kenarında, Şehir Hatları Vapurunda, ve Adalar’da bize eşlik ederler... Onları izlemek, seslerini duymak, hatta var olduklarını hissetmek, İstanbul’u deneyimlerken ayrı zevk verir bana. Martılar, gri veya beyaz gövdeli, uzunca sarı gagalı, ve perdeli ayaklı iri kuşlardır. Onları yırtıcı diye biliriz; ancak son derece becerikli üst düzeyde zeki kuşlardır. Öyle ki, kendi içinde bir sosyal yapı ve iletişim içinde hareket eder, topluca avlanır, dinlenir, ve çoğalırlar. Aynı zamanda çok cesurdurlar; aralıksız kilometrelerce uçabilir, ve yüzebilirler. Çok enerji harcadıkları için çok sık acıkırlar, ne bulsa yerler.
Martıların daha bir çok özellikleri vardır elbet. Ancak, bir Martı var ki, hepimiz kendimizi ve hayatımızdan esintileri bir parça onda bulmuşuzdur. Onun adı Martı Jonathan Livingston. Richard Bach’ın kaleme aldığı öyküsü çok özel, bir o kadar da öğretici ve dönüştürücüdür. Kendini keşfetme, becerilerini kullanma, onları hayata geçirme ve başkalarına aynısını yapmada ilham olmanın öyküsüdür... Aynı zamanda, sosyal bir yapının parçası olmanın verdiği kısıtlamalara, normların yarattığı engellere, ve kendi içinde yaşadığı ikilemlere rağmen, Martı’nın kendini gerçekleştirmesinin öyküsüdür... Özetle, bu bir liderin, önce kendine, sonra da takipçilerine liderlik edişinin çarpıcı öyküsüdür. Öykünün bir parçası kısaca şöyle...
***
Çoğu martı, sırf yiyecek bulmak, sahilden ayrılıp tekrar geri dönmek için uçar. Bunun dışında bir şey öğrenmek için uğraşmazlar, öğrenmek istedikleri bir şey yoktur.... Oysa Martı Jonathan Livingston için önemli olan yemek değil uçmaktır; uçmayı büyük tutkuyla sever, ve sevdiğini öyle bir tutkuyla yapar ki, diğer martılardan farklıdır. Ailesi ve çevresi tutkusunu anlamaz ve “Neden... diğerleri gibi olmak bu kadar mı zor? Eğer bir şey öğrenmek istiyorsan, yiyecek bulmayı öğren... Senin uçma nedenin yiyecek bulabilmek!” diyerek onu vazgeçirmeye çalışırlar. Bir süre tutkusunun peşinden gitse de, karşına çıkan zorluklar ve başarısızlıkların ardından Jonathan yılgınlığa düşer, ve “ben bir martıyım ve doğamla sınırlıyım... diğer martılar gibi bir martıyım ve onlardan biri gibi uçmalıyım” düşüncesiyle tutkusundan vazgeçer.
Sürü içinde sıradan bir martı olmaya karar vermek başta ona iyi gelse de, özünde uçma, öğrenme, ve kendi sınırlarını aşma arzusunun varlığıyla, sıradan bir martı olamayacağını anlar. Suçluluk duymadan “bu tür sözleri ancak sıradanlığı onaylayan martılar verir; farklı olmayı öğrenmiş birinin böyle sözler vermeye ihtiyacı yoktur” diyerek aldığı karardan döner. Artık gönül rahatlığıyla uçma denemelerini yapar, ve keşiflerinden büyük haz ve sevinç duyar. Kendince “Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, özgür olabiliriz!” diye düşünür.
Ne var ki, özgürlük duygusu ve öğrenme tutkusu Martı Jonathan’ın martı toplumundan dışlanmasına ve sürgün edilmesine yol açar... “...bir gün bu sorumsuzluğunun bedelinin çok ağır olduğunu öğreneceksin. Yaşam bizim için meçhuldür. Bilebildiğimiz tek şey, bu dünyaya yemek ve olabildiğince uzun yaşamak için geldiğimiz...” der Martılar Konseyi. Oysa, Jonathan, yaşamın gerçek anlamını aramanın, bulmaya çalışmanın yaşamın gerçek sorumluluk olduğunu, ve yaşamak için öğrenme, keşfetme, özgür olmak gibi nedenlerin olması gerektiğini savunur. Ancak dışlanır! Başarıları için toplum tarafından ne onurlandırılmak, ne de dışlanmak istemektedir; hele ki bir lider olmayı, asla! Sadece öğrenmek istediklerini ve öğrendiklerini paylaşmak, ve ufuklarının sandıkları kadar dar olmadığını göstermek ister. Ne yazık ki, diğerlerine mal etmeyi arzuladığı her şeyi yalnızca kendisi için elde eder. Sürüden dışlanmış Jonathan, bezginliğin, korkunun, ve öfkenin bir martının ömrünü kısalttığını; bunları zihninden uzaklaştırdığında ise hoş ve uzun bir yaşam sürebileceğini anlar.
Hikaye burada bitmez... İki martının Jonathan’ı gökyüzünde yalnız ve huzur içinde süzülürken bulmasıyla devam eder... Ardından Jonathan ve arkadaşlarının maceraları süregelir... Devamını benden değil, Richard Bach’ın kendinden okumanızı tavsiye ederim. Kanımca, hikayenin en özel ve can alıcı tarafı, bir martının öğrenme ve keşif tutkusunun yanında, bir öz-liderlik ve liderlik macerasının çarpıcı anlatımıdır. Her ne kadar baş karakter bir martı olsa da, içinde barındırdığı liderlik maceralarıyla, özlü sözleriyle, ve yaşama dair gerçekçi mesajlarıyla, her birimizin kolaylıkla kendini bulabildiği ve esinlenebildiği bir öyküdür Martı Jonathan Livingston’ın maceraları.
Keyifli okumalar.. keyifli keşifler..
Richard Bach: Martı - Jonathan Livingston; çev. Kader Ay Demireğen; Epsilon Yayıncılık, 3.baskı, 2015; 92 sf.
*****
Bir sonraki yazı: 9 Aralık 2020
Comentários