(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
Bugün 15 Aralık, kızımın doğum günü. Tam 17 sene önce bugün, yaşadığımız evrenin kozmik ve ilahi gücünün varlığına bizzat şahit oldum. Yaşadığımın eşi benzeri olmayan bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Bunu tek yaşayan ben olmadığıma ve benim gibi dünyaya bir can getiren tüm annelerin benzerini yaşadığına eminim. Doğumu sonrası kızıma baktığımda bir canlıyı yoktan var etmenin inanılmaz sihrini ve içinde bulunduğumuz gizemli evrenin gücünü gördüm. 17 yıl sonra bugün ona baktığımda, adeta bir ressamın renk paletinde olduğu gibi, nerdeyse her şeye sahip, isteyebileceği tüm renkleri kendinde barındıran bir genç kız görüyorum. Sağlığı neşesi yerinde, becerikli ve her şeyiyle bir bütün.
Ne var ki, her canlı dünyaya böylesine tam ve bütün gelmiyor. Herkes eşit koşullarla doğmuyor, eşit imkanlarla karşılaşmıyor ve eşit şartlar içinde yaşamıyor. Belki de hayatta olabilecek en büyük şans doğduğu yer, ailesi ve genleri kadar, kişinin karşısına çıkanlardır, elinden tutanlardır, yanında olup yol gösterenlerdir, yürüme gücü ve imkânı verip ilerlemek için ona yolu açanlardır. Özetle, her şeye rağmen başına gelebilen güzelliklerdir. Bununla karşılaşanlar ne büyük şans olduğunu çok iyi bilirler. Çünkü, şanstan ötedir, bir nimettir! Öyle ki, kendilerine sunulanın çoğalması ve yayılması için minnetle ve özveriyle çabalarlar; parçası olup aidiyet kurarlar; ve kendileri büyüdükleri ve geliştikleri gibi, çevresindekilerin büyümeleri ve gelişmelerine önayak olurlar.
Anlayacağınız üzere, bir sivil toplum kuruluşundan bahsediyorum. Hem de çok özel bir STK! Faaliyetlerinin nasıl bir nimet olduğu anlatılmaz; yaşanır! Yüzlercesi var, ancak yıllardır eğitim camiası içinde olmama rağmen, böylesi STK’yla karşılaşmamıştım. Özel oluşunun birçok nedeni var: (1) Faaliyetlerini engelli ve engelsiz üniversiteli gençlerle yürütüyor, yani gençliğin tüm farklılıklarıyla birlikte rengarenk bir mozaik oluşturuyor; (2) genç katılımcıların ufuklarını açıyor, aydınlatıyor, istihdam imkanları sağlayarak geleceklerine umut veriyor; (3) onları bütünsel becerilerle donatıyor, hayata hazırlıyor -salt istihdam edilebilirlik üzerine değil, engelsiz erişilebilirlik, insan hakları, liderlik, sosyal sorumluluk, sürdürülebilirlik, vs. konuları temel alan aktif vatandaşlık algısı ve yaşam biçimini aşılıyor; (4) kendi bünyesinde onlara alan açıyor, gönüllü çalışma olanakları ve genç kadrolarda aktif görevle programdan aldıkları kazanımları geri aktarma imkanı sağlıyor; (5) 2015 yılından bugüne 300’den fazla engelli ve engelsiz gence ulaşarak hayatlarında adım adım fark yaratıyor, bireylerde özsaygı, öz-disiplin ve özgüvene dayalı gelecek inşa ediyor; (6) kendim de dahil olmak üzere, alanında yetkin ve müthiş özveriyle çalışan gönüllü mentör kadrosunun desteği ve aktif katılımıyla faaliyetlerini yürütüyor; ve… (7) 5 harika kadının -Arzu Güneşli, Pınar Gökpınar, Kristina Steinbüchel, Suna Özpar ve İdil Ander- bir araya gelerek “Renkli Kampüs” adıyla başlattıkları bu sosyal girişimcilik hayali, bugün dev gönüllü kadrosu, paydaşları, destekçileri ve bağışçılarıyla birlikte efsane bir filantropi alanı oluşturuyor… Kısa süre önce STK statüsünü alan ve “Dünyayı değiştirmek için dünyanı değiştir” mottosuyla misyonunu yürüten Değiştiren Adımlar Derneği (DADER) tüm takipçileri için topluma verme ve aktarma fırsatı sağlıyor. (DADER’le ilgili daha fazla bilgi için degistirenadimlar.org).
2015 yılından beri gönüllüsü ve dernek üyesi olmama rağmen, Renkli Kampüs’le ilgili hiç yazmamış olduğumun farkına vardım. Oysa sayısız değerli gençle etkileşim içinde oldum; birlikte, zihinlerimiz, kalplerimiz ve hayallerimiz birleşik olarak parlak projeler üzerine çalıştık… Beni bu yazımı yazmaya itense bir arkadaşımın 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla sosyal medyada paylaştığı bu resimle 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü oldu. Resimde el yazısıyla “Annelerin en büyük korkusu çocuklarının ölmesiymiş. Engelli annelerininki, çocuklarından önce ölmek!” yazıyor. Bu sözleri ilk okuduğumda tabii ki çok etkilendim; halen de her okuduğumda, özellikle bir anne olarak, beni çok düşündürüyor… Günümüz şartlarında bir ebeveyn olmak zaten yeterince zor… Çocuklarımıza yaşam ve olanak sağlamak başlı başına bir mücadele gerektirirken, yokluğumuzu düşünemiyorum! Kendilerini ve yaşamlarını idame etmeleri için ihtiyaç duydukları yetkinlikleri sağlamada ne örgün öğretim ne de aile içi eğitim yeterli olabiliyor. Gerçek hayat okuldan sonra başlıyor. Çok sevdiğim aile büyüğüm rahmetli Albert Basan’ın sözleri geliyor aklıma: “Okul ile hayat arasında en büyük fark, okulda dersini öğrenir sınavını alırsın, oysa hayatta önce sınavını alır sonra dersini öğrenirsin!” derdi. Çocuklarımızı hayata hazırlamak bize, toplum gönüllülerine düşüyor. Kendi ayakları üzerinde durmaları ve yaşamlarını yürütebilmeleri için Renkli Kampüs /DADER gibi sistematik faaliyetlerin şart olduğunu kabul etmeli, gönül ve destek vermeliyiz.
2015 yılından beri üniversiteli gençlere ulaşan DADER, yeni projesiyle şimdi Liseli gençlere de ulaşmayı hedefliyor. Umutluyum ve çok mutluyum… Engelli ve engelsiz tüm çocukların annelerinin gözü arkada kalmayacak artık… Gençlerimizi siyah-beyaz değil, daha renkli bir gelecek bekliyor… Devir değişti… Hayat dersi dediğimiz öğretilerin sınavlarına mentör ve yol göstericilerin eşliğinde hazırlanarak hayata atılıyor gençler. Eskisine kıyasla bugün daha önde başlayabiliyor, yollarını bulabiliyorlar; gereksinim duydukları yetkinliklere ve olanaklara erişebiliyor, kendilerini hayal ettikleri yerlerde görebilmeye daha da yaklaşıyorlar; ve tüm zorluklara ve engellere rağmen arzu ettikleri biçimde toplumda yerlerini bulabiliyorlar. Hepsi de Renkli Kampüs / DADER sayesinde…
Kurucularına ve tüm gönüllü kadrosuna ve ilk oluşumundan beri parçası olma ayrıcalığına minnet ve şükranla… Barcelona’dan sevgiler.
15 Aralık 2021
Comments