top of page

Rav Jonathan Sacks: Dini sevdiren insan







İnançlı ama seküler, laik bir kişi olarak dine karşı duruşum sorgulayıcı olmuştur genelde. Yıllar geçtikçe dini politik çıkarları için kullanan ve bundan yararlanan dinciler (İsraeldeki büyük bir kısım haridiler gibi), bir basamak daha kötüsü, ’’diğer’’e karşı şiddetin en  zalimini uygulamaktan çekinmeyen başka bir grup dinciler (cihatçılar gibi), beni dinlere karşı daha  da sorgulayıcı, hatta karşı durucu bir hale sokmuştur.

 

Öte yandan bana bunun tam tersini yaşatan, dinlerin güzelliğini en anlamlı bir şekilde tanıtan, sunan bir kişilik var: Merhum Rav Jonathan Sacks.

Bu yazımda onun ‘’Yahudiliğin Yaşam Değiştiren Düşünceleri’’ kitabının bir bölümünden bazı alıntılar yapmak istiyorum.

Yazar bu kitabında Tevratın haftalık peraşalarını/yorumlarını tek tek ele alıp her birini seküler bir insanın yaşamına dokunacak şekilde açıklıyor. Ve o bölümü okumayı bitirdiğinizde Yahudi diniyle hiç bir ilginiz de olmasa ufkunuzun bir adım daha açıldığını hissediyorsunuz.

 

Yalnız baştan belirteyim. Amacım kesinlikle Musevi dininin promosyonunu yapmak değil. Tüm dinlere, Hristyanlığa, İslama, Budizme, Hinduizme ve diğerlerine de ‘’diğer’’e karşı durmadıkları sürece aynı derecede saygılıyım.

 

Bu yazımda ele alacağım bölüm kitabın ‘’Anlattığımız Öykü’’ bölümü.

Hazreti Musa Mısırdan çıkışın hemen arifesinde İsraeloğullarına seslenmektedir, 210 yıllık bir sürgün yaşamından sonra.

Kendisi, beklenebileceğin aksine, ne hürriyetten söz açar,  ne onları bekleyen süt ve bal diyarından, ne de çölde yapacakları yolculuktan.

Bunların yerine ebeveynlerin çocuklarını nasıl eğiteceklerinden söz açar. Anne babaların çocuklarına Yahudilerin öyküsünü anlatmalarını ister. Ve bu öyküyü şimdiki zamanda, onların başından geçmişcesine, kişisel ve canlı olarak sunmalarını ister.

 

Musa neden bu konuyu seçer, anlatabilecek o kadar çok şey varken?

Çünkü milletlerin bir kimliğe gereksinimleri vardır, kimlik bellek gerektirir, ve bellek anlattığımız öykülerde şekillenir. Nesilleri birleştiren bu öykülerdir. Ve biz kendimiz, kendimize anlattığımız öyküyüz, yani büyüklerimizin bize anlatacakları öyküyüz.

Bu öykü veya narrative üç temel soruya cevap verebilmelidir:

Kimim, neden burdayım, ne şekilde yaşayacağım?

 

Bir Yahudi için ise cevaplar şöyle olmalıdır:

Ben Tanrının esaretten hürriyete kavuşturduğu bir kavmin mensubuyum

Burada sadece benim değil, başkalarının da hürriyetine saygı duyacak bir toplum yaratmak için bulunuyorum.

Ve her zaman hatırlamam gereken hürriyetin Tanrının bir armağanı olduğu ve Tanrının kanunlarına ve sevgisine saygı duyarak yaşamam gerektiği...

 

Batı, tarihinde iki kez bu prensibi unuttu ve /veya karşı çiktı.

Onyedi ve onsekizinci yüzyllarda, aydınlanma çağında kimliksiz bir dünya yaratmaya çalıştı. Belki asil bir rüyaydı.

Devamlı olarak savaşlara yol açan dini kimliğimizi bir yana bırakalım ve sadece üniversal değerler yaşam felsefemiz olsun dedl Batı. Mantık, felsefe, gözlem ve bilim rehberimiz olsun dediler.

Ancak kimliksiz yaşama denemesi sınıfta kaldı.

 

Bu yaklaşıma tepki çok sert oldu. Kimlik intikam hırsıyla geri geldi. Ve yirminci yüzyılda dünya çapında felaketlere yol açtı.

Millete dayalı devlet anlayışı iki dünya savaşına yol açtı.

Irka dayalı anlayış tarihteki en büyük soykırımı yaşattı.

Sınıf mücadelesine dayalı anlayış da Stalin’i, Gulag’ı ve KGB’yi yarattıı.

 

Son elli yılda Batı tam ters yönde ikinci ve tam ters bir akımı benimsedi. Şimdi baştacı edilen üniversallık değil, tam tersine, ‘’Ben’’.

Toplumu bir arada tutan etik değerler yerini, ‘birey hükümrandır, ne isterse onu yapsın’’ anlayışına terketti.

 

Ancak bu ‘’mega bireycilik’’ de uzun ömürlü olamaz. Zira biz insanlar sosyal yaratıklarız. Kimliksiz, ailesiz, toplumsuz ve kollektif sorumluksuz yaşayamayız.

Yani bizi birbirimize ve geçmişimize bağlayacak öykülerimiz olmadan hür ve mutlu bir yaşama sahip olamayız.

Çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük hediye para, pul değil, gerçek öykümüzdür. Onları bize ve zengin mirasımıza bağlayacak gerçek öykümüz.

Batı öyküsünü unuttu. Bizim kendi öykümüzü unutmamamız lazım.

Zira unuttuğunu yitirirsin.

 

Otuzüç yüzyıllık bir öngörüyle Hz. Musa’nın ne kadar haklı olduğunu anlayabiliriz. Nesilden nesile aktarılan bir öykü bir kimliğin bağışlanmasıdır ve bu kimlik/bağış senin yüzyılların zaman tünelinde cesaret ve güvenle ilerlemeni sağlayacaktır.

İşte bu fikir ‘’yaşam değiştirici’’ bir fikirdir.

 

BONDİ CHAKIM


IYT dip not :

İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.







Etiketler:

Comentarios


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page