(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
Ezeli sorudur: “Diktatörlükler ile Demokrasilerin çatışmasında galibiyet kimindir?” Birçok örneklerimiz var son 100 yılda.
Birinci Dünya Savaşında (1914-1918) Almanya – Avusturya – Osmanlı tarafı büyük imparatorlukları temsil ederken karşılarında Amerika (demokrasi- Demo) – İngiltere (imparatorluk) – Fransa (Demo) – Rusya (çarlık – diktatörlük - Dikta) yer alıyordu. Demokrasiler ağır bastı ve imparatorlukları (çoğu Dikta) yendiler.
İkinci Dünya Savaşında (1939-1945) pozisyonlar daha netti: Demo taraf: ABD – İngiltere – Fransa iken onlara benzemeyen SSCB ile müttefik idiler. Karşılarında sıkı Dikta’lar yer alıyordu: Nazi Almanyası – Faşist İtalya – İmparatorluk Japonyası (Askeri Dikta). Sonuç: Kesin!
Soğuk Savaş (1946–1991) ABD ve NATO müttefikleri (Demo), komünist partinin hakimiyetinde (Dikta) Doğu Blokunu yendiler. Fakat kimin üstün olduğunun anlaşılması için 45 yıl gerekti.
İsrail – Arap Savaşları (1948, 1967, 1973) – Arapların hemen tamamı Dikta rejimleri iken İsrail başından beri Demo cenahındaydı.
Dikta rejimlerinin galibiyetleri – İspanyol iç savaşında Franko’nın (Dikta) solcu partileri mağlub etmesi (1936 – 1939), tek partinin yönettiği Vietnam’ın önce Fransa’yı (1954) sonra Amerika’yı yenmesi (1973).
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini bu Demo-Dikta çatışması kapsamında değerlendirebilir miyiz? Büyük çapta evet! Sonuçta Putin ayni kökten geldiklerini ve Kievan Rus olarak ortak bir tarihte buluştuklarını iddia ettiği Ukrayna halkının Ruslardan farklı bir ulus olmadığını iddia ediyor. Kiev’deki demokratik meşalenin eninde sonunda Moskova’ya da uzanacağını ve kendi rejimini yakacağını gayet iyi biliyor.
Sınır dışı askeri operasyonlara Dikta’lar Demo’lardan daha fazla eğilimliler. Birkaç neden:
Tek karar mercii olduklarından daha yüksek riskler almaya hazırlar. Başarısızlık durumunda iç muhalefeti sindirmek kolaydır.
Genelde iktidarlarına en büyük tehditin ordu birliklerinden gelebileceğini öngörerek onları sınır dışı savaşlarla oyalamak isterler.
Dikta’lar kendi düşündüklerinden farklı fikirlere kapalıdırlar. Bilgi alma kanalları açık olmadığından tüm verilere hakim değildirler. Başlangıçda zafer şansları olduğundan daha yüksek görülür.
Yukarıdaki tüm faktörlerin en net gözlemlendiği örnek Stalin’in 1939’da Finlandiya’ya karşı başlattığı Kış Harbidir. Hemen öncesinde birçok üst düzey Sovyet generalleri safdışı edilmiş, ordu zayıflatılmış ve 3 ay zarfında 150.000 kadar Rus askerinin ölmesine seyirci kalınmıştır. Fin tarafında toplam kayıplar 30.000’in altındadır.
Bir araştırmaya göre 1816 – 1987 döneminde Demo rejimler Dikta’lar ile mücadelelerinin % 76’sını kazanmışlar. Kendi kamuoylarının baskısı ile başlattıkları savaşların ise % 93’ü Demo’ların lehine sonuçlanmış (Democracies have an edge in fighting wars | Miller Center).
Bu savaş Ukrayna’yı Batı’nın kesin bir ferdi olarak tescil etmiştir. Avrupa Birliği yolu açıldığı gibi ordusunun donanımı itibariyle üye değilken dahi Nato standartlarına uyum sağlamaya başlamıştır. Tarihsel Demo-Dikta karşıtlığının sonuçları burada da beklenebilir mi?
Kısa vadede (6-12 ay) Rusya’nın asker sayısı, silah ve uzun menzilli top üstünlüğü kaçınılmaz. Fakat Rusya’nın İtalya’dan küçük ekonomisi (1.9 trilyon $’a karşı 1.5 trilyon ve zayıflamaya devam) bu tempoyu sürdüremez. Ayrıca NATO’ya yeni katılacak İsveç ve Finlandiya’yı dengelemek için Rusya Baltık bölgesindeki askeri varlığını yükselterek maliyetlerini artırmaya mecbur kalacaktır.
Batı ülkeleri sıkıntılara göğüs germeyi becerebilirler ve iktidarlarını popülistlere kaptırmazlarsa önümüzdeki 1-3 yılda Kremlin bu savaşı başlattığına pişman olur.
コメント