Türkçesi 'bir çanak içinde biriktirilen ve odaya güzel koku vermeyi sağlayan kurutulmuş çiçeklerin karışımı' demek olan pot-pourri (potpuri) kelimesini çok severim. Pek çok dilde geçerli olan bu kelime ‘‘aynı tür malzemeden seçmeler’’ gibi de kullanılır. Ben de bugün burada canımın çektiği gibi kişisel bir potpuri yapmak istiyorum. Artık kurutulmuş gül veya papatya yapraklarından mı olur, yoksa dikenli bir kaç bitki mi karışmıştır aralarına, ne çıkarsa bahtınıza!
Walt Whitman
” Her türlü değişikliğin tadına varıyorum, girdiğim bütün kalıpları seviyorum,
Yenileri bekliyor beni kuşkusuz,
Bilinmeyen bir küre, umduğumdan çok daha gerçek,
çok daha yakın,
Uyandırıcı ışıklar salıyorum çevreme,
Hoşça kalın!
Söylediklerimi unutmayın.”
Amerika Birleşik Devletleri’nin en usta şairlerinden Walt Whitman’ın dizeleriyle başlamak geldi içimden nedense. Herhalde daha yazımın başında söylediklerimi unutmayın diye sizleri uyarmak mı istedim, ne? Belki de megalomanlığım tutmuş ve kendimi çevreme ışıklar salan biri olarak tanıtmak istemişimdir, kimbilir? Karar sizin!
Dilerseniz hepimizi ilgilendiren para ve servet ile başlayalım
Kim umarsız kalabilir ki bu iki sözcüğe? Para ve servete, hele ki bu günlerde ilgisiz kalmak mümkün müdür?
Ünlü mucit ve düşünür Benjamin Franklin demiş ki, “Para henüz insanı mutlu etmemiştir, etmeyecektir de. Insan ne kadar çok şeye sahipse, o kadar fazlasını ister. Para bir boşluğu doldurmak yerine, bir boşluk oluşturur.”
Para! Herkes bununla bir şekilde veya biçimde başa çıkmak zorundadır, ancak herkesin onunla aynı ilişkisi yoktur. Bazıları için statü, istikrar ve gücü temsil eder; diğerleri için, başka bir şeyin- yükümlülük, özgürlük, beklenti veya başarı - bir amaca giden bir aracıdır. Vogue Dergisi editörlerınden Rebecca Johnson'ın dediği gibi, “Para, havanın tersidir. Kimse bundan bahsetmiyor ama herkes bu konuda bir şeyler yapıyor.”
Para, genellikle zenginlik kavramıyla bağlantılıdır, ancak tarih boyunca pek çok büyük düşünür, finansal açıdan zengin olmakla ruhsal veya duygusal açıdan zengin mutlu bir hayat yaşamak arasında bir ayrım yapmaya bir noktada değinmiştir. Sonuç olarak, parayla ilgili en iyi alıntıların çoğu, paranın nasıl ele alınması gerektiğini dikkatle ele alır: Banka hesabında para biriktirmek, tatmin edici bir hayatı garanti etmez. Aksine, amaçsız para kazanmak kafa karıştırıcı, hayal kırıklığı yaratan ve tatmin edici olmayan bir durum olabilir.
İlk Çağ filozoflarından Epictetus demiş ki, “Zenginlik, çok şeye sahip olmak değil, az şey istemektir.”
Bana kalırsa Epictetus haklıydı. Yaşadıklarım bana hayattan çok fazla şey bekleyenlerin, genellikle, bir lokma bir hırka ile mutlu olanlara kıyasla daha bedbaht olduklarını gösterdi. Ailesi kendisine zor bela bir cep telefonu alabilmiş çocuğun mutluluğunu, her yeni tip telefon çıktığında hırsından deliye dönen çocuğun istekleri ile kıyaslarsanız, sanırım ne demek istediğim daha kolay anlaşılacaktır.
Nobel Ödüllü yazar/şair Maya Angelou der ki,
“Sadece sevdiğiniz bir şeyde gerçekten başarılı olabilirsiniz. Parayı hedefiniz yapmayın. Bunun yerine yapmayı sevdiğiniz şeylerin peşinden gidin ve onları o kadar iyi yapın ki insanlar gözlerini sizden alamasın.”
Maya Angelou
Biraz Flanör, Biraz da Beat Generation!
Elbette ki bilgisayar çağından çok önceleri (!) yaşamış ve inanmayacaksınız ama daktiloda yazdıkları ile çığır açmış bu bilge kişilerin hepsini tanımanız mümkün değil. Günümüz edebiyatından önce aylak aylak dolaşan ‘Flanörler’ vardı, sonra da ‘Beat Generation’ dediğimiz ele avuca sığmaz, asi gruplar! Ha, diyebilirsiniz ki ‘Bize ne bunlardan?’ Günümüz düşünce dünyasını temelini, evet, temelini, işte bu tuhaf gruplar oluşturdu. Bu nedenle kısa bir özet geçeceğim. En azından fikrimiz olsun!
Giderek değişen yaşam şekilleri ve uygarlık algısı insanların yaşama karşı duruşlarını da temelden değiştirmiştir. Don Kişot karakteriyle ortaya çıkan aylaklık ve hayalperestlik, modernizmin getirdiği kalabalık ve kaotik şehir yaşamına inat yeni bir kavramı ve karakter tipini ortaya çıkarmıştır. İlk kez 1800’lerde kendine yer bulan” flanör” terimi, edebiyat ve felsefe dünyasının gündemini oldukça meşgul eden bir kavram olmuştur.
Flanör kelimesi köken olarak Fransızca aylaklık etmek ve başıboş şekilde hareket halinde oluş manasına gelir. Kelime ayrıca modern kapitalist yaşamın hakim olduğu kent yaşamı içinde bir tipi temsil ettiği için dil bilimci ve eleştirmen Walter Benjamin tarafından “aylaklık ve hedonizmi yaşam tarzı haline getiren kişi” olarak tanımlanır. Walter Benjamin’in bilim dünyasına kazandırdığı çok sayıda kavramdan biridir flanörlük.
Flanörü ve Flanörlüğü Doğru Tanımlamak gerekirse, Flanör gezgindir, gözlemcidir, belgeselcidir, deneycidir, ve hayatı kendi akışına bırakır. Ayrıca, tüm dünyayı kendi evi yapar, alabildiğine özgürdür, anlam arar ve anlık olana odaklanır. Bütün bunları yazdıktan sonra ünlü flanör ve flanözlerin adlarını anmadan olmaz. İşte bazı önemli flanörler:
Henry David Thoreau, Nassim Taleb, J.K. Rowling, Albert Einstein, Charles Darwin, Aristoteles, William Wordsworth, Thomas Jefferson, Virginia Woolf, Soren Kierkegaard, Socrates, Friedrich Nietzsche, Ludwig Van Beethoven, Leo Tolstoy ve Leonard Cohen.
Son Sözler
Çocukken gözlerimiz açık ve meraklıyızdır. Hayatın sorumluluklarından uzak, özgürce dolaşırız. Ne var ki büyüdüğümüzde işler değişir.
Hayat giderek daha aceleci, önceden planlanmış ve tesadüflerden yoksun bir hale gelir. Kendimizi sürekli bağlantı halinde, aşırı bilgilendirilmiş ve öngörülebilir olana takılıp kalmış vaziyette buluruz. Hap bilgiyle doldurulmuşuzdur, tefekkürlü düşünceye alerjik olmuşuzdur. İşlerimizde öngörülebilir basit ve kısa yoldan uygulanabilen çözümleri tercih ederiz. İşleri yapmanın tek bir yoluna gereğinden fazla odaklandığımızda muhtemel fırsatlarla karşılaşma ihtimalimizi en aza indiririz. Organizasyon ve zaman yönetimi takıntımız, bizi yaratıcılıktan uzaklaştırır ve vasat birer birey olup çıkarız. Oysa yenilik, fırsat ve büyüme risk almadan gerçekleşemez. Bence her konuda biraz yavaşlayalım, etrafımıza baka baka ilerleyelim ve her anımızı büyütelim ki bize ilham verecek şeyleri aramak için biraz daha fazla zaman ayıralım, ne dersiniz, fena mı olur?
Comments