Yakup Barokas
Pnina Radai, 1986 yılında altı buçuk yaşında, büyükbabası ve büyükannesi ile Etiyopya’nın Gondar bölgesinden İsrail’e göç etti. Sosyal Bilimler ve İletişim okuyan, Lisansüstü tezini Kurum Yönetimi konusunda veren Pnina Radai, Etiyopyalı gençlerin toplum içinde ilerlemelerini sağlamak için devlet tarafından yeni oluşturulan bir projede eğitim vermekte. Kendisi ile Etiyopyalıların göçleri, Falaşmuralar ile olan farklılıkları ve yaşanan hayal kırıklıkları hakkında konuştuk.
Kendinizden ve ailenizden söz eder misiniz?
Gerçek adım Penta. İsrail’e geldiğimizde bizlere İbranice isimler verildi. Bizden sonra ikinci göçte, Süleyman Operasyonu’nda gelenlerin isimleri ise değiştirilmedi. İsrail’e büyükbabam ve büyükannem ile geldim. Gondar diye anılan bir bölgeden, Maça köyünden... Yahudilerin yüzde doksanı bu bölgede yaşamaktaydı. Yahudiler genelde köylüydü. Addis Ababa’da yaşayanlar da vardı ama azdılar. Köy bir nevi sığınağımızdı. Ancak, köyün dışına çıkıldığında Yahudi kimliğinin gizlenmesi gerekiyordu. Yahudi olmak son derece tehlikeliydi, şiddetli bir antisemitizm söz konusuydu. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’dan çok sayıda misyoner geldi. Amaçları, mümkün olduğunca çok Afrikalıyı Hıristiyanlaştırmaktı. Misyonerler okul ve hastaneler açtılar, başarılı oldular. Ancak, Kes diye adlandırılan Yahudi din adamları Hıristiyanlaşmaya karşı direndi. Din değiştirip köyü terk edenler de oldu. Bunlara Falaşmura denmektedir. Falaşmuralar tamamen Hıristiyanlaşmadı, Yahudi akrabaları vardı. O dönemde Hıristiyanlar son derece katı idiler, Falaşmuraları dışladılar. Onlar da ayrı bir grup olarak varlıklarını sürdürdüler.
Etiyopya’da göç öncesi yaşam nasıldı?
Yetmişli yıllarda İmparator Haile Selassie hala iktidarda idi. Onun döneminde ülke çok kalkındı, ABD ile ilişkiler geliştirildi. Ancak Yahudiler ikinci sınıf vatandaştı. İyi bir tahsil edinme imkânları yoktu, çiftçilikle uğraşmak zorunda idiler ve toprak vergisi ödüyorlardı. 1973’te ise askeri bir darbe sonrasında iktidara komünist Mengistu Hail Mariam geldi. O, ABD yerine Küba gibi ülkelerle ilişkileri geliştirdi. Bu dönemde Yahudiler tahsil görebilmekteydiler. Ancak, toprakları ellerinden alınmıştı. Anlatmaya çalıştığım, Yahudilerin Etiyopya’da her dönemde sosyal haklarından mahrum yaşadıklarıydı. İyi bir hayatımız, atlarımız, eşeklerimiz, yiyeceğimiz, suyumuz vardı. Ancak dinsel özgürlükler açısından her daim tehdit altındaydık. Etiyopya açlık, hastalık ve salgınlarla yüz yüze, 89 milyonluk çok büyük bir ülke. Oysaki Yahudiler için açlık söz konusu değildi ve söylenenlerin aksine Etiyopyalı Yahudiler açlık nedeniyle göç etmediler. Etiyopyalıların göçleri gerçekleşmeseydi, günümüzde Etiyopya Yahudiliğinden hiçbir şey kalmayacaktı. Ne yazık ki, Etiyopya’da çoğu Yahudi ya kimliğini yitirdi, ya da Hıristiyanlaştı. Biz Etiyopya Yahudiliğinin arta kalan çok küçük bir bölümüyüz.
Anne ve babanızla değil de niçin büyükbaba ve büyükannenizle göç ettiniz?
Bir yaşımda iken babam askere alındı. 1991 yılına kadar Eritre ile bir iç savaş vardı. Bu savaş Eritre’nin bağımsızlığını kazanmasına dek sürdü. Babam ordudan bize para gönderiyordu. Yahudilerin askerlikten muaf tutulmaları veya salıverilmeleri söz konusu değildi. Ben dört yaşımda iken gençler Avrupa yolu ile ve sahte pasaportlarla, her yoldan kaçmaya, göç etmeye çalışıyorlardı. Annem de onlarla kaçtı. Beni büyükannem ve büyükbabama bıraktı. Bu bakımdan onlara çok bağlıyım, beni onlar büyüttü. Annem sonradan babamın da göç etmesini sağladı.
Toplum içindeki görevleriniz nedir?
Yönetim konusunda eğitim veriyorum. Bu, yeni başlatılan bir proje… Etiyopyalı gençler ister Lisans, ister Lisansüstü eğitimlerini tamamlamış olsunlar, mesleklerini kendi toplumları içinde yapmaktadırlar. Bu durum ne Etiyopyalılar, ne de İsrail toplumu için verimli olabilir. Birlikte çalışmayan, birbirini tanımayan kesimler önyargılara sahip olup diğerini ötekileştirebilirler. Yükseköğrenim görmüş Etiyopyalı gençlerin toplum içinde ilerlemeler gösteriyor. Toplumun farklı kesimleri arasında yakınlaşmayı sağlamaya çalışan bir kuruluşta görev gördüm. Bu ülkede bazı kesimler, kendilerini İsrailli olarak hissetmiyorlar. Örneğin İsrailli Araplar da kendilerini yurttaş gibi algılamıyorlar. Dindar kesimin bir bölümü zaten çalışmıyor. Etiyopyalılar da aynı yabancılık duygusu içindeler. Özetlersek, sekiz yıldır sosyal alanlarda görev görüyorum. Daha evvelce dokuz yıl askerde subaydım. Ancak askeri kariyerimden ayrılıp sosyal yapının uyum içinde olması yönünde çalışmayı tercih ettim.
Falaşmura deyiminin Hıristiyanlaşan Yahudiler için kullanıldığını söylediniz. Peki, biz hangi ismi kullanmalıyız? Beta İsrael mi, yoksa Etiyopyalı Yahudiler mi?
Falaşmuraların göçleri sık sık gündeme gelmektedir. Falaşmura deyiminin, Yahudi kimliğini kaybeden Etiyopyalı Yahudiler için kullanıldığı doğrudur. Ancak bunların ailelerinin bir bölümü Yahudi kaldı… Ayrıca İsrail devleti kanunlarına göre Yahudi bir soyadın varsa veya göç edeceğin ülkedeki yetkililer tarafından sana Yahudi gözüyle bakıldıysa, göç etme hakkına sahipsin. Falaşmuralar ayrıca, yasaların öngördüğü diğer bazı koşulları da yerine getiriyorlar. Ne var ki, Etiyopyalı Yahudiler arasından da Falaşmuraların göçüne karşı çıkanlar var. Toplumumuz kimliğini korumak için çok mücadele etti. Örneğin Rabanik bir aileden gelen babam, Falaşmuraların göçüne karşıdır. Gerçekten konu, topluluğumuz içinde dahi oldukça tartışmalı. Falaşmuralar da kendilerini bizden farklı görmekte. Beta İsrael, Etiyopya’daki Yahudilerin adıdır. İsrail’de bizi, “Beta İsrael” diye değil, “Etiyopya kökenli Yahudiler” olarak adlandırmaktalar.
Etiyopyalı Yahudilerin kökenleri konusunda farklı görüşler var; onları Saba Melikesine bağlayan bir görüşün yanı sıra, kaybolan Dan kabilesine ait olduklarını savunanlar da var. Sizce hangi görüş gerçeğe yakın?
Saba Melikesinden geldiğimiz görüşü, tarafımızdan kesinlikle benimsenen bir görüş değildir. Bu, Hıristiyanların ortaya attıkları bir varsayımdır. Dan veya bir başkası, hangi kabileye ait olduğumuz önemli değil. Etiyopyalı Yahudiler, 10 kabileden herhangi birine ait olup, Diaspora’ya dağıldıktan sonra Mısır yolu ile Etiyopya’ya ulaştılar.
17. yüzyılda Etiyopya’da, Yahudilerin bağımsız bir krallıkları olduğunu okudum. Bu doğru olabilir mi?
Beta İsrael’in, belli bir dönemde bağımsız bir yönetime sahip olduğu çok güzel bir hikâyedir. Ancak Beta İsrael, Tora’yı bile yazılı olarak değil, sözlü olarak kuşaktan kuşağa geçirdi. Kendi tarihlerini dahi kaleme almadılar ne yazık ki. Biz tarihimizi Etiyopya devletinin kayıtlarından, yazılı belgelerinden öğrenmekteyiz. Ben Yahudilerin bir dönem bağımsız olduklarına inanıyorum.
Beta İsrael’in Yahudi kimliği nasıl ortaya çıktı ve İsrail devletinin sizi Yahudi olarak tanıması nasıl gerçekleşti?
Araştırmacılar Etiyopya köylerinde Yahudilerin yaşadıklarını gördüler, Tora’nın aynı Tora olduğunun farkına vardılar. Ancak, İsrail devletinin kuruluş yıllarında yük olacak Yahudilere kapılar açılmadı. Olanaklar bu tür bir göçü karşılamaya yeterli değildi. En iyilerin gelmesine çalışıldı. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, Etiyopyalıların Yahudi olup olmadıkları ile ilgili tartışmalar yoğunlaştı. ABD Yahudilerinden İsrail hükümetine, göçe izin verilmesi yönünde baskılar başladı. Pek çok mitingler düzenlendi. 1977’de, dönemin Sefarad Hahambaşısı Rav Ovadya Yosef’in, Etiyopyalı Yahudilerin göçlerinin bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini söylemesinden sonra durum değişti. Ben Gurion’un Etiyopyalıların göçleri ile ilgili olarak; “Şimdi çok daha önemli işler var” dediği söylenir. Ben Gurion’un Etiyopyalı Yahudileri küçümsediği doğrudur. O dönemde İmparator Haile Selassie ile İsrail’in ilişkileri çok iyi idi. İmparatordan göç izni istendiğinde; “Yok, Yahudiler bu ülkenin zenginliğidir” diyerek ret etmişti. Bunda, hanedanlığının Saba Melikesi ve Kral Süleyman soyundan geldiği yönündeki inancı da etkiliydi. Tüm Arap ülkeleri İsrail düşmanı iken, Ben Gurion Afrika’nın en önemli devleti olan Habeşistan (Etiyopya’nın o dönemdeki adı) ile iyi ilişkilerin sürdürülmesini, oradaki Yahudi varlığından daha önemli görüyordu ve Selassie’yi alındırmaktan kaçındı. Bu stratejik bir karardı. İsrail Etiyopya’ya silah yardımında bulundu, en iyi komutanlarını Selassie’nin ordusunu eğitmek üzere yolladı. Musa Operasyonu’nun ardından Süleyman Operasyonu göçün başlangıcı oldu.
2015 yılında hükümet Etiyopya’daki tüm Yahudilerin getirilmesine karar verdi. Bu taahhüt yerine getirilecek mi, şu anda Etiyopya’da kaç Yahudi kaldı?
Siz Falaşmuralardan söz ediyorsunuz. Bu yönde bir taahhüt yerine getirilemez. Çünkü Etiyopyalı Yahudilerin göçü 1991 yılında Süleyman Operasyonu ile tamamlanmıştır. Günümüzde, İsrail’de doğan birinci kuşak dâhil ülkedeki Etiyopyalı Yahudilerin sayısı 140 bindir. Sonraki göçler hep Falaşmuralar ile ilgilidir. Ve bu göç İsrail için çözümlenmesi son derece karmaşık ve zor bir sorundur. Yasalara göre Yahudi olmasan dahi, ailende bir Yahudi varsa göç etmeye hakkın var, ailelerin birleşmesi durumu var. Bu tabii ki Ruslar için de aynı. Ancak Falaşmuraların durumu son derece karışık. Bu göçün ucu açık. Günümüzde 89 milyon insanın yaşadığı Etiyopya, ilkel bir ülke ve ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Göç yolu açıldığında çok sayıda kişi, Yahudilikle bir ilişki kurmaya çalışarak İsrail’e göç etmeyi isteyebilir. Bu durum biz Etiyopyalı Yahudiler tarafından da hoş karşılanmıyor. Çünkü Yahudi kimliğimizi tehlikeye sokuyor. İki kuşak Hıristiyan yaşamı sürmüş olan Falaşmuralar, İsrail’de Yahudi olsalar dahi eski inançlarını korumaktadırlar. Etiyopya’da Hıristiyanlığın, Rusya’dan farklı olarak çok güçlü olduğunu da belirteyim. Bu göçmenlerin çocuklarının bizim çocuklarımızla karma evlilikler yapma olasılığı bizleri endişelendiriyor.
Etiyopyalı Yahudi göçünün İsrail’de başarılı olduğu söylenebilir mi?
Bence hayır. İlkin, ülkede doğanlar nüfusun yüzde 50’sini oluşturmakta. Bu gençlerin durumlarının iyi olduğu söylenemez. Hapishanelerdeki mahkûmlar arasında Etiyopyalı gençlerin oranı çok yüksek. Etiyopyalılar çok düşük ücretlerle çalıştırılmakta. Hatta üniversite mezunları dahi İsrailli meslektaşlarından daha düşük ücretler almakta. Ayırımcılık çok yaygın… Etiyopyalı Yahudiler birçok şehirde en kötü semtlerde getto halinde yaşamakta. Eğitim düzeyi düşük okullarda eğitim alıyorlar. Tabii ki, aralarında son derece başarılı olanlar da var. Ancak, istatistiki verilere bakılırsa başarı oranı çok düşük… Bu durum, başlangıçta istenmeden yapılan hatalardan da kaynaklanıyor olabilir. Belki bu hataların öngörülmesi, önlenmesi mümkündü. İlk gelenlerin isimleri değiştirilerek hata yapıldı, yerleşim yerlerinin ayrık tutulması ile hata yapıldı. Bilmiyorum bunlar hata mı idi, yoksa bilinçli bir tutum muydu? Geçmişte İsraillilerin Etiyopyalı komşu istemedikleri söylenir. Bugün de durum değişmedi.
İsrail toplumunda ırkçılığa doğru bir kayış var. Bu eğilimin bütün topluma mal edilmesi doğru değilse bile, böylesi bir eğilim mevcut. Birkaç yıl kadar önce, polisin Etiyopyalı bir askeri dövmesi basına yansıdı ve önemli tepkilere neden oldu… Son derece uysal, motosikletinde giden Etiyopyalı bir askerden söz ediyoruz. Polis, asker üniforması içindeki bu genci dövüyor. Bu asker beyaz olsaydı polisin onu dövmesi düşünülemezdi. Polis bir askeri dövemez, her ikisi de güvenlik güçlerinde görevli. Polisin onu dövmesine imkân tanıyan, askerin derisinin rengidir. İnsanlar tahsillerine, görevlerine, yeteneklerine göre değil derilerinin rengine göre değerlendiriliyorlar. Bu durum, Etiyopyalı Yahudi gençlik nezdinde büyük bir hayal kırıklığı, aşağılanma duygusu yarattı.
Son yıllarda siyaset, müzik, moda gibi farklı alanlarda başarılı olan Etiyopyalı Yahudilerin adları duyuluyor. Bu durum gençlere bir motivasyon sağlamıyor mu?
Günümüzde, birinci kuşak gençlikte bir uyanış var. Bu uyanış, yanında öfkeyi de getiriyor. Gençler, kendilerine karşı mevcut ayırımcılığın nedenini sorgular oldular. Kimliklerine daha çok bağlandılar. Ancak, bunun yanı sıra olumlu şeyler de var. Hükümet yüksek eğitim gören Etiyopya kökenli gençlere pozitif bir ayırımcılık da uyguluyor. Diğer gençlere tanınmayan burs olanakları sunuluyor. Keza ev alımında çok daha fazla kolaylıklar sağlanıyor. Bazı başarı öyküleri tabii ki mevcut, ancak Beta İsrael çok daha başarılı olabilirdi… Etiyopyalı Yahudiler karşılıklı saygı, yardımlaşma duygusu, aile sevgisi gibi pek çok önemli değerlere sahipler. Gençlik bu değerleri koruyabiliyor mu? Hayır, tam olarak koruyamıyor. Çocuklar bir arada, yatılı okullara gönderildiler. Amaç iyi niyetli idi, 12 çocuklu bir ailenin onlara bakamayacakları düşünüldü. Ancak çocuklar ailelerinin konuştuğu Amharca lisanını konuşamaz, aileleri ile iletişim kuramaz hale geldiler.
Bu bir hataydı, bu topluma uymayan bir yöntem uygulandı. Çünkü Etiyopyalılar kabile halinde yaşamaya, bir arada olmaya alışmışlardı. Örneğin bu hata önlenebilirdi. Doğru, geçmişteki hataların telafisi için bugün çok şey yapılıyor. Gösterilerde Ayalon hızlı yolunun Etiyopyalı göstericiler tarafından trafiğe kapatılmasından ve şiddet eylemlerinden sonra Adalet Bakanlığı 200 sayfalık Palmor Raporu’nu kabul etti ve bu rapor doğrultusunda birçok iyileştirme yöntemleri uygulanmaya başlandı. Savaşmadan bazı hakların elde edilmesi mümkün değil, bu tüm gelir düzeyi düşük gruplar açısından da geçerli. Gelecekte ayırımcılığın ortadan kalkacağı, kişilerin hangi kökenden gelirlerse gelsinler, herkesin eşit görüleceği bir toplum dileyerek söyleşimizi sonlandırdık.
Büyükbabanız Avraham Ferdo’nun ressamlık serüvenini anlatır mısınız?
Büyükbabam çok yaşlı, 91 yaşında. Yıllar önce dua etmek için Ağlama Duvarıʼna gitti. Orada bir kaza geçirdi ve sakat kaldı. Baston ile zor yürüyor. Oysa onun düğün, Brit Mila gibi cemaatin her olayına katılması sanki bir zorunluluktu. Büyükannem tek başına bu göreve devam etti. Büyükbabam ise sıkılıyordu, ayrıca eli de sakat kalmıştı. Fizik tedavi yapması gerekiyordu. Bir şeyler karalamaya da yatkınlığı vardı. Ama Etiyopyalılarda toprak ile uğraşmak esastır, sanat zaman kaybı olarak görülür. Biz eline boya ve fırçaları verdik. O günden beri resim yapıyor. Yaptıkları naif resim olarak adlandırılıyor. Resimden anlayan arkadaşlarımın teşviki ile iki sergi açtı. Yediyoth Ahronot Gazetesiʼnde sergi ile ilgili bir yazı çıktı. Ayrıca İsrail Müzesinde hem resimleri sergilendi, hem hakkında yazılan kitabın tanıtımı yapıldı.
BETA İSRAEL’İN GÖÇÜ
• 1921 yılında Kutsal Toprakların Baş Hahamı Rav Kook, Beta İsraelʼi Yahudi olarak tanır. İsrailʼin kuruluşunda ise dönemin baş hahamı
bu tanımayı kabul etmez. 1958ʼde Sohnut (Yahudi Ajansı), Etiyopyaʼdaki Yahudi okullarını parasal nedenlerle kapatır.
• 1950 - 1960 yılları arasında tanımamaya rağmen Beta İsrael, Ortodoks Yahudiliğine daha çok yaklaşır.
• 1973 yılında Sefarad Baş Hahamı Ovadya Yossef, Beta İsraelʼin Yahudiliğini kabul eder.
• 1975 yılında Başbakan Yitzhak Rabin resmi olarak Beta İsraelʼin Geri Dönüş Yasasıʼndan yararlanmasının önünü açar.
• 1984 yılında, ABDʼnin de müdahalesi ile “Ölüm Yolculuğu” sonrası başlatılan Musa Operasyonuʼnda, Sudanʼdaki mülteci kamplarına sığınan 7.200 göçmenin Avrupaʼya, oradan da İsrailʼe göçü sağlanır. 4.000 kişi açlık ve salgın hastalıklardan kamplarda can verirler.
• 4 Ocak 1985 tarihine kadar süren bu operasyonun basında açığa
çıkması üzerine, göç, Sudan hükümeti tarafından durdurulur. CIA, Saba Melikesi Operasyonu ile Sudanʼda kalan 650 kişiyi kurtarır.
• 1985 - 1989 yılları arasında Etiyopya hükümeti, Sudan topraklarına doğru kaçışı engeller ve göç durdurulur.
• 1991 yılında Etiyopyaʼda komünist rejimin çökmesi üzerine, Süleyman Operasyonuʼnda, iki gün içinde İsrail Havayolları EL-ALʼın 34 sefer ile
Addis Ababaʼda sığınan 14.324 Beta İsraelʼin İsrailʼe göçü gerçekleştirilir.
• 1992 yılı sonuna kadar Quara ve Qwara bölgesinde bulunan son Beta İsrael, Sudanʼdaki kamplarda elemeye tabi tutulmaksızın göç eder. Bu tarihten sonraki göçler Beta İsraelʼin değil, Falaşmuraların göçleridir. Yahudi olmayan bu Etiyopyalıların vatandaşlığa kabul edilmeleri
ancak Ortodoks dini kurallarına göre Yahudiliğe kabul edilmelerinden sonra mümkün olmaktadır.
• 1996 ve 2006 yıllarında iki kez Etiyopyalıların bağışladıkları kanların HİVʼli olabilir gerekçesi ile gizlice çöpe atıldığının ortaya çıkması üzerine, beyaz-siyah ayırımıdaha da derinleşir ve polisle şiddetli çatışmaların
yaşandığı gösteriler düzenlenir.
Kaynak: Şalom Dergi Sayı 66
Comments