1980’lerdeki Lübnan savaşından hemen sonra, çiçeği burnunda bir ole hadaş olarak okumaya gittiğim Amerika’dan İsrael’e geldim. Toyluğuma, bilgisizliğime, içinde yaşadığım toplumun etkisine, “solcu” ve hümanist bir eğilimim olmasına verin, İsrael Arap çatışmasına yaklaşımım “İsrael’in yeteri kadar toprağı var, Filistinlileri işgale ve yerleşimlere son verip, onlara huzurlu bir gelecek umudu verirsek barış olur” çizgisindeydi ve savaş halinin devamında kusurun çoğunu İsrael ‘de bulurdum. “Biraz iyi niyet göstersek…”
40 küsur senedir yaşadığım İsrael ’de, -barış yaptıklarımız dahil- komşularımızdan devamlı kör bir nefret ve düşmanlık; sayısız Gazze operasyonları ve yaşananlar, ikişer körfez ve kanlı intifada geçirdikten sonra 1980 ler’deki kendimle konuşabilsem o gün düşündüklerimden çok değişik bir görüş açısı sunacağım şüphesiz. Ama 40 sene önceki ben bunu dinler miydi bilemem.
Yaşadığım değişim bir süreç ve tabi ki tek bir olaya bağlı değil. Oslo barış ümitlerimi ve düşüncelerimi canlı tutmuştu. Arkasından yaşadığımız inanılmaz terör, Arafat’ın Camp David’de istediği her şeyi elde etmesine rağmen barışı reddetmesi, Olmert’in Abbas’a Barak’tan bile fazla taviz vermesine rağmen gene anlaşma olmaması, Obama devrinin Orta doğuya getirdiği yıkım bütün İsrael halkı gibi beni de git gide daha sağ bir görüşe doğru itti. Yanlış anlamayın. Hala yerleşim politikasının yanlış olduğunu düşünürüm, fakat barışın önündeki tek ve en büyük engelin bu veya sınırlar olmadığına ikna olmamdan epey zaman geçti.
ABD de yaşarken İsraelli ve Arap talebelerin bir fikir tartışmasını dinlediğimi hatırlıyorum. İsraelli bir üniversiteli konuşmasına “Önce bir şeyde anlaşmamız lazım. İsrael’in yaşamaya hakkı olduğunu kabul ediyor musunuz” diyerek başlamış ve bu beni çok şaşırtmıştı. “Bu adam abartıyor bunun tartışması mı olur” diye düşünüp çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Eminim ki Amerikalıların pek çoğu 45 sene sonra aynı çizgideler. “Bunun tartışması mı olur????” Fakat Yehudit Ravits’in söylediği şarkıdaki gibi “oradan görülenler buradan görünmüyor”
Ama zamanla öğrendim ki bu hala tartışma konusu. Dünyanın büyük bir kısmı ya bunu anlamış değil ya da Yahudi devleti fikrini kabul etmiyor. İsrael hala bir varoluş savaşı vermekte. Arapların iki devlet talebi, biri 100% Arap, diğeri ise Arap çoğunluğu olan Arap Yahudi nüfuslu bir devlet. Yani bir Yahudi devleti fikri hala kabul görmüş değil. Bugüne kadar barış yapılamamasının en büyük nedeni, Kudüs, işgal edilmiş topraklar falan değil. Kök nedenin bir Yahudi devletinin kabul edilmediği olduğu 7 Ekim ve sonrasında artık çok netleşti.
Einat Wilf, Harvard INSEAD ve Cambridge mezunu. Zamanında Shimon Peres’in danışmanlığını, birkaç sene de Ehud Barak’ın kurduğu partiden milletvekilliği yapmış bir akademisyen. Dr. Wilf, İsrael politik yelpazesinin solunda, Filistinliler kendi egemen devletlerine kavuştuğunda İsrail'in nihayet barış içinde yaşayacağına inanırdı. Tüm İsrael solu (ve benim) gibi iki devletli çözüm ve barış müzakereleri ile toprak tavizlerinin çatışmayı çözebileceğine inanırdı. Ondan çok şey öğrendim. Kendimi onunla karşılaştırmak haddim değil, fakat yürüdüğümüz yol ve vardığımız nokta herhalde pek çok İsraelli gibi bire bir aynı.
Wilf, yaşananlara yıllarca şahit olduktan sonra ve yaptığı araştırmalar sonucu sorunun sadece sınırlar veya yerleşimlerle ilgili olmadığını, bir Yahudi devletinin kabul edilmemesindeki fikri hayata geçiren kavramın esasen Filistinlilerin "1948 öncesi topraklarına geri dönüş hakkı" taleplerine dayandığını (bence) bilimsel olarak kanıtladı. Bugün bu görüşün en kuvvetli savunucularından ve geri dönüş hakkından tamamen vaz geçilene kadar barış olmayacağına sonuna kadar inanmış birisi. Kanımca da yüzde yüz haklı.
Filistinlilere göre geri dönüş anlaşmayla yoluyla olmayacak. 7 Ekim saldırısından sonra (artık çoğu hayatta olmayan) Hamas liderleri bu saldırının geri dönüşün başlangıcı olduğunu gururla açıkladılar.
Wilf’in milletvekilliği zamanından beri takip ve takdir ediyorum. Kendisinden çok şey öğrendiğim, fikirlerine çok saygı duyduğum bir insan. 2020’de yazdığı “The War of Return” – “Dönüş savaşı” kitabı Arap İsrael çatışmalarının kök nedeninin Arapların bir İsrael devletini kabul etmemelerini ve İsrael’i yok etme silahı olarak Filistinlilere dönüş hakkı taleplerini nasıl canlı tuttuklarını anlatıyor. Bunda en önemli etken, 7 ekimden beri – nihayet- kamuoyunun daha yakından tanıdığı Filistinli mültecilere yardım örgütü ve yardım kisvesi altında bu savaşı nasıl sonsuza kadar devam ettiren UNRWA ve batı dünyasının buna safça el vermesi. Keşke Türkçeye tercüme edebilseydik.
Bu yazında benim şahsi yolculuğumu anlattım. UNRWA ve “Dönüş Savaşı” tek başına başka bir yazıya layık
Sağlıcakla
İsak DUENYAS
Comments