Bir gazeteci New York’da bir rmarkette tanık olduğu bir olayı aktarır:” Süpere genç bir kadın girer, arabasına alabildiğince belki bin dolar değerinde yiyecek, içecek doldurur ve kasadan geçmeden sıvışıverir. Yetkiliye sordum; ‘Niye polise haber vermediniz veya hırsıza engel olmadınız?’ Müdürün yanıtı şöyleydi: ‘Kadın bana zenci diye hakaret ettiler aşağıladılar deseydi ayıkla pirincin taşını, karakollarda uğraş!’. ‘Peki ben aynı şeyi yapsaydım, ne olurdu?’ diye sordum. Cevap kesindi:’ Sen beyazsın, hırsızlıktan içerde yatardın!”
Buna pozitif ayırımcılık deniyor. Pozitif ayırımcılık sosyal ve ekonomik yaşamda dinsel, etnik, vesair sebeplerle dışlanmış azınlıklara sağlanan avantajlardır. Örneğin İsrael’de İsraelli Arapların üniversiteye giriş sınavlarında daha düşük bir puan aranması gibi.
İmkân eşitliği, düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin en önemli kriterlerinden biridir. Bu bakımdan İsrael dünyanın en üst düzey demokrasileri arasında sayılır.
Peki demokrasilerin tanıdığı özgürlükler sınırsız mıdır?
Ofer Cassif İsraelli, Yahudi, Arab komünist “Hadash” partisi Knesset üyesi. Columbia Üniversitesi. Londra Ekonomi Okulu ve Kudüs İbrani Üniversitelerinde öğrenim gördü. Oldukça tahsilli bir insan.
Cassif, 7 Ekim’de katliam yapan Hamas teröristlerini 2. Dünya Savaşında Nazilere karşı mücadele eden özgürlük savaşçılarına benzetti.
Ofer Cassif’in dokunulmazlığının kaldırılması ve Knesset üyeliğinin sonlandırılması için Knesset’te gerçekleşen oylamada zorunlu olan 90 oydan sadece 85 oy sağlandığı için bu girişim sonuç vermedi. Muhalefet safında yer alan Liberman Lapid ve Gantz’ın oylama sırasında salonda bulunmamalarını üzüntü ile karşıladığını bildirdi.
Yeniden aynı soruya geri döneceğim. Demokrasilerde ifade özgürlüğünün sınırları ne olmalıdır? Savaş anında düşmanımızı yücelten, milli duyguları rencide eden fikirlerin dışa vurulmaları ne derece müsamaha görebilir?
Klasik tanım: “Bir bireyin özgürlüğü başka bir bireyin özgürlüğünün başladığı yerde biter.”
Tanrı Kabil’e kardeşi Habil’in nerede olduğunu sorduğunda şu cevabı alır:” Ben kardeşimin bekçisi miyim?” Her türlü sorumsuzluk Kabil’in bu öfkeli sorusuyla başlamıştır. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç özgürlüğün ‘istediğim her şeyi yaparım, istediğim gibi davranabilirim’ mottosuna indirgenmesinin kabul edilemeyeceğidir.
Hele hele örnek teşkil etmeleri gereken politikacıların her türlü seviyesiz sözlerini bir yana bırakırsak İsrael nefreti ile dolu bir parlamento üyesinin -salt Komünist ve Arap partisi mensubu olduğu için- ifade özgürlüğü adına pozitif ayırımcılığa tabi tutularak belli görüşteki bir grup milletvekili tarafından Knesset’ten uzaklaştırılmasının önüne geçilmesini sizler doğru buluyor musunuz?
Comments