Ben Caspit Netanyahu’yu en iyi tanıyan ve en çok tenkit eden gazetecilerden biridir. 3.12.2025 tarihli Maariv gazetesinde, Netanyahu’nun geçirdiği ameliyatı, yıllar önce Ariel Sharon’la yaptığı bir söyleşiden esinlenerek kendine göre tasvir etmiş. Yazısının ikinci bölümü güncel olaylar ve ülkenin şu andaki durumu hakkındaki yorumları.
Yazısının ilk kısmının derlemesini sunuyorum.
“Onun yaşındaki insanlar torunlarıyla beraberler ama o yapyalnız: Netanyahu ölüm kokan kabuslardan uyanınca” (Ben Caspit)
Kötü bir rüya: 75 yaşındaki adam Hastanede uyandı. Gördüğü kâbusları hatırladı: İşgal altında köyler, yanan üsler ve kurbanların çığlıkları. Ve tarih kitaplarını bütün bunların kendisinin başta olduğu zaman yaşandığının yazacaklarını düşüncesiyle dehşete düştü.
Daha sonra yaşlı adam, doktorların uyarılarına rağmen, Ben-Gvir'in onu küçük düşürmesini engellemek için Knesset'e gitmeye karar verdi. Bu sırada Bakan Katz'ın, ordudaki atamaları durdurup Genelkurmay Başkanı Halevy ve onun yerine geçecek kişileri hizaya getirmesini seyrediyordu.
*********
75 yaşındaki adam hastanede iyi korumalı bir odada uyandı. Nerede olduğunu, haftanın hangi günü ve saatin kaç olduğunu hatırlamaya çalıştı. Garip sesler çıkaran tıbbi cihazlara bağlıydı. Onu uzun ve huzursuz bir uykudan uyandıran, kasıklarındaki keskin ağrıydı. Kendini zayıf ve kafası karışmış hissetti. Etrafına bakındı ve hastanede olduğunu fark etti. Duyuları yavaş yavaş geri dönmeye başladı. Onlarla birlikte ağrıları arttı ve ona başbakan olduğunu hatırlattılar.
İnledi ve birinin gelip onu rahatlatması için yardım düğmesine bastı. Gelecek olanın müsteşarı ya da başka bir yağcı olmayacağını umuyordu. Bu adamlara sabrı yoktu. Uzun süre uyuduğunu fark etti. Kabuslar onu, doktorların hain prostatını almasına imkân veren uzun uykusunda rahat bırakmamışlardı.
Rüyada gördüklerini bölük pörçük hatırladı. Kopuk sahneler ve resimler ve ateşi hatırladı. Muazzam bir ateş. Arka planda, kendisine mahsus bir bariton sesin "İsrail'in güvenliğinin koruyucusu" mantrasını tekrarladığını hatırladı. Üzerlerinde yeşil bandanalar olan sakallı adamların bindiği beyaz Toyota'ları gördü. Ayrıca yanmış evler, yanmış arabalar, kömürleşmiş barınaklar, dağılmış cesetler gördü. Felaket bir koku da vardı. Kabuslarında ağır bir duman ve ölüm kokusunu hissettiğini hatırladı.
Bir doktor ve hemşire içeri girdiler. Onlar kendisini kontrol ederken o, dehşet seslerini susturup korkunç sahneleri ve kâbusları unutmaya çalıştı. Başaramadı. Hayatının dayanağı olan karısı onun yanında değil ve çok uzaklarda, Miami'deydi. Duruşmasında tanık kürsüsüne çıkmadan hemen önce gitti. Belki de iyi etti, çünkü tanıklığında suçlamalara cevap olarak bütün sorumluluğu eşine yüklüyor. Walla ile bağlantı, editoryal talimatlar, şampanyalar, hepsini o yaptı. Üstelik yanında olmayan sadece o değil. En büyük oğlu da neredeyse iki yıldır burada değil. Çok uzun zamandır konuşmadığı bir kızı olduğunu hatırladı.
Onun yaşındaki insanların etrafında torunları olur. O burada, tamamen yalnız. Sadece en küçük oğlu kaldı. Diğer herkes uzaklara gitti. Kendisinin de bir zamanlar uzaklara gittiğini hatırladı. Adını bile değiştirip Ben Nitai yapmıştı. Seçkin bir üniversiteden mükemmel bir derece ile mezun olup dünyanın en iyi danışmanlık firmasında kazançlı bir iş bulmuş ve Amerika'da güzel bir yaşam için hazırlanmıştı. Ama sonra Yoni (Ağabeyi, Entebbe’de) savaşırken ölmüş ve bu her şeyi değişmişti.
Torunları olduğunu hatırladı. İsimlerini hatırlamaya çalıştı.
Odasının dışında hayranları, yani yakın çevresi ve danışmanları bekliyor. Hepsi değilse çoğu yetenek ve kabiliyet yoksunu. Övgü ve hakaretlerde birbirleriyle rekabet ederler. Ona yaklaşmak, dikkatini çekmek için yarışırlar. Bir de milletvekilleri ve bakanlar var. Ayaklarının tozuna iki büklüm olan herkes, onun iyi bir lafı için, arkasında bıraktığı kırıntıları kapmak için yarışırlar. Onun bir göz kırpması, baş sallaması, sıcak bir bakışı uğruna için her şeyi yapmaya, her şeyi söylemeye, her şeyi desteklemeye hazırlar.
Milli Eğitim Bakanı'nın mahkeme salonunda kendisine el salladığını hatırladı ve hafifçe midesi bulandı. Kendisine hayran olan insanlardan nasıl nefret ettiğini ve ona gerçekten hayran olmasını istediği insanların da kendisini ne kadar hor gördüğünü düşündü.
Doktorlar dışarıda. Müsteşar yakında gelecek. Soğuk odada tek başına. Yanında, her ihtimale karşı eğer resmini çekerlerse bulunsun diye getirdiği kalın kitap. Odadaki sessizlik onu rahatlattı. Gözlerini kapatıp yıllar sonra ilk kez tüm bunların çabalarına değip değmediğini kendine sorar. Gerçekten ne istiyor? Nereye gidiyor? Bütün bunlardan ne kazanıyor? Hayatına ve zamanına yazık olmuyor mu?
Hayır! Silkindi. “Ortadoğu'nun çehresini değiştireceğim. Tarihte ve hatta Tevrat’ta bile kimsenin yapamadığını yapacağım. Tarihi bir liderim. Ben-Gurion ve diğer tüm bozguncular yanımda solda sıfır kalırlar. Yanımda herkes cücedir. “Ve birden, sanki bir rüyadaymış gibi, hayatının mantrasını çığlık çığlığa duyar. "Bibi olmadan ülke yok olur. Yok!". Ama hemen sonra o feci kâbus geri döner. Görüntüler, resimler, beyaz Toyota'lar. Biliyor ki, Ortadoğu'nun tüm ülkelerini kökünden söküp birbirine düşürse bile, tüm Sykes-Picot sınırlarını yeniden şekillendirse bile, terli alnına yapışan tarihin orada kalacağını biliyor. O ağzına almakta bile güçlük çektiği tarihin.
Hayır, 8 Ekim veya 6 Ekim veya 7 Eylül veya Kasım değil. Bugün 7 Ekim. Holokost'tan bu yana Yahudi halkının başına gelen en kötü felaket. Yahudi bebeklerin öldürüldüğü, kadınların tecavüze uğradığı, işgal altındaki köylerin, kasabaların ve şehirlerin, yanan askeri üslerin hayal bile edilemeyecek manzaraları. Çocuklarını saklayan ebeveynler, güvenli odanın kapısına yapışan yaşlılar, ebeveynlerinin önünde öldürülen çocuklar ve çocuklarının önünde katledilen ebeveynler. Çocuklarını kurtarmak için el bombasının üzerine atlayan o baba. Hayır, bunların hepsini hafızasından, kabuslarından silemez.
Bunlar onun iktidarı sırasında oldu. Tarih kitaplarında yazılacak olan bu. Olaylardan tarihçinin oğlu (Babası Benzion bir tarihçiydi) sorumluydu. Vikipedi'de böyle yazılacak. Takvimlerde de. Bunu kökünden silmenin mümkün olup olmadığını düşündü. Yapabilir mi? Tıpkı Trump'ın olanlardan bıktığında kendisi için bir sosyal ağ kurması gibi. Burada kendisi için bir televizyon kanalı açmıştı. Kanal 14'ü. Daha pek çok kanalı ve hayranı da var. Ve 7 Ekim için onu hiç suçlamıyorlar. O değil. Suçlu o değil. O kurban. Bunu herkes biliyor! Yinon Magal'a sorun. Veya Bardugo’ya (14. Kanalda program yapanlar). Ve bunları düşünürken mide bulantısı geri dönüyor.
Ona kalsa belki de savaştan vazgeçerdi. Normal insanlar gibi yaşamaya başlamak için pazarlığa girip anlaşmak ve olanları kapatmayı denemedi değil. İlk başlarda bu hareketi destekleyen eşi, sonra pişman oldu. “Hayır, pes etmeyeceğiz”, dedi. Nankör devletin bir ders alması gerekir. Ne de olsa Bibi'siz İsrail olmaz. Onsuz ülke yanacak, dedi. Haklıydı. Ama ülke onsuz yanmadı. Onunla yandı.
Kendi kendine nerede yanıldığını sordu. Ve hemen cevapladı. Yanılmamıştı. Haklıydı. Her zaman haklıydı. Ama aynı soru kabusundaki felaket görüntüler resimler ve seslerle geri geldi. Hayatı boyunca maceralardan uzak durmuştu. Savaşmak için çabalamadı. Aksine oldum olası savaşlara karşıydı. İlk seçim kampanyasında Oslo aleyhine konuştu fakat seçimi kazandıktan sonra Oslo'yu benimsedi! Hebron’u (El Halil'i) Filistinlilere verdi. Y Plantasyon ’da Arafat'ı bile kucakladı. Ama sorarsanız bunları yapan, kendisi değildi, onu zorladılar. Ağlama Duvarı tünelini açtıktan sonra Beyaz Saray'a koştu ve Arafat'a tekrar sarıldı. Çünkü gene zorladılar. Başka seçenek yoktu. Sol, Yüksek Mahkeme, Barak, Shikma Bressler (Netanyahu’ya karşı yapılan protestoların liderlerinden biri) hepsi zorladı. Yanıldım. Bressler orada değildi.
Gazze’yi boşaltma fikrine karşı çıktı! Fakat lehte oy kullanmak zorunda kaldı. Ve sonra iktidara geri döndü. Evet, Hamas'ı devirme sözü verdi, ama bu acil değildi. Uzun yıllar boyunca Hamas ile gerçek bir çatışmadan kaçındı. Çok fazla askeri kayıp vermek istemiyordu. İktidarı kaybetmek de istemiyordu.
Levi Eşkol'dan bu yana hiçbir hükümetin savaştan politik kazançla çıkmadığını biliyordu. Savaş istemiyordu. Hamas'ı kontrol altına aldı. Onları bir kafese kilitledi ve anahtarları denize attı. Onları paraya boğdu. Katliamdan bir hafta önce, Katardan gelen nakit tahsisini arttırdı, balık avlama sahasını genişletti ve İsraile girebilecek işçi sayısının artmasını onayladı.
Savaş istemiyordu. Öyleyse neden onu savaşla suçluyorlar? Onu zorladılar. Neden anlamıyorlar? Kuzeyde bile! Maceraperest Olmert, Hizbullah İsrail'i işgal etti, bir askeri devriyeye saldırdı, iki askeri öldürdü ve iki kişiyi kaçırdı diye saçma bir savaşa girdi! Bu nasıl bir sorumsuzluktur? Bir sınır çatışması yüzünden bütün bir ülke savaşa sokulur mu? O yapmadı.
Ne pahasına olursa olsun barışı ve sükuneti korudu. Bir sabah Lübnan sınırına Hizbullah’ın kurduğu üç çadırla uyandığında bile hiç ses çıkarmadı, bölgede sorun çıkarmadı, huzur ve sükûnetin devamı için çabaladı. Şimdi bu felaketlerden, kaçıp uzaklaştığı ve hayatı boyunca kaçındığı felaketlerden sorumlu tutuluyor!
Tzachi (Hanegbi. Mili güvenlik sorumlusu) içeri girdi ve hayal dünyasından çıktı. Ben Gvir yine çıldırmış. Çevresindekiler onun oy kullanması için Knesset'e gelmesini istiyor. Acı çekiyor. Kafası hala bulanık. Neden bunları hakkediyor? Hangi sorumsuz dar görüşlü Ben Gvir'i hükümette kıdemli bakan yaptı? Onu kendisinin bu pozisyona getirdiğini hatırlıyor.
Hayır, Ben-Gvir'in onu mat etmesine izin vermeyecek. Ayağa kalkacak, o garip hastane pijamalarını çıkaracak, pantolonunu giymeye çalışacak. Bugün kravata ihtiyacı yok. Peki ya saç veya makyaj? Onu hastaneye getirecekler. Knesset'e dik bir şekilde gelecek. Oy kullanacak. Onu yenecek manyak daha anasından doğmadı.
Güvenlik görevlileri ve uşaklarla çevrili zırhlı arabada Knesset’e giderken, acı iniltilerini zar zor yutabiliyordu. Tekrar genel anesteziye dönmek istedi. Unutmak. İyi bir uykuya dalmak için. Ama sonra kâbusları ve manzaraları hatırladı. Belki Ben Gvir bu kabuslara tercih edilirdi. Devam edecekti. Vazgeçmezdi. Kimseye asla pes etmezdi.
Konvoyu meclisinin girişinden geçerken tekrar kendine sordu. Buna değer miydi? Bütün bunlara neden ihtiyacı var? Sırf tatmin olsun diye mi? Oğlu onu azarlamasın diye mi? Bir hafta, bir ay, bir yıl daha iktidarda olmak için mı? Masraflarını halkın karşıladığı seyahatlere devam edebilmek için mi? Ama nereye gidebilir? Kabuslar ve beyaz Toyota’larına görüntüleri olmayan bir yer var mı? Ayrıca, uçabileceği çoğu yerde tutuklanabilir diye düşünüyor. İçini çekiyor, arabadan güçlükle iniyor ve bir şekilde doğruluyor, acıyı yutup meclise giriyor. Muhalefet bile bunun aşağılama olduğunu söylüyor. Umurunda bile değil. Aşağılanıyor ama o başbakan.
*********
Bu, bir zamanlar Başbakan Ariel Şaron ile yaptığım bir görüşmeden esinlenerek yazdığım hayali bir alıntı. Hiç uyanamadığı komaya girmeden önce Sharon ‘la görüşen son gazeteci ben olmuştum. Birinci ve ikinci beyin kanaması arasında. Ofisiyle bir olay yaşamıştım ve beni arayıp benimle konuşmak istediğini söylemişti.
Kudüs'teki ofiste baş başa yaklaşık iki saat oturduk. İlk hafif felci sırasında hastane koridorlarından geçirildiğinde bana neler hayal ettiğini anlattı. Ne o ne ben, birkaç gün içinde hayatını sona erdirecek ikinci, şiddetli felç geçireceğini bilemezdik.
Bana o anlardaki hayallerinin onu Latrun savaşına geri götürdüğünü söyledi. Yanan bir alana. Silah arkadaşlarının cesetleriyle çevriliyken, kurtulmak için ateşin içinde karın üstü süründüğünü. Neredeyse hiç siyaset kapsamayan özel bir sohbetti. Yaşam hakkında, hayatının amacı hakkında bir konuşma. Aniden ölümü düşünmeye başlayan yaşlı, sağlıksız bir liderin yapabileceği bir konuşma.
Netanyahu'ya yürekten tam sağlık diliyorum. Kendisini tanıdığım kadar kalbine bir kalp pili takılmadan iki kere bayılmasına rağmen ölümü düşünmemeye çalışıyor. 75 yaşını aştı. Sharon felç geçirdiğinde 78 yaşındaydı.
Netanyahu'nun sağlığı, felç arifesindeki Şaron'unkinden karşılaştırılmayacak kadar iyi. Fakat artık Netanyahu da ölümsüz olmadığını anladığı bir aşamada. Hayatın geçici ve kırılgan olduğu gibi kendisinin de geçici olduğunun da. Ve bir fani olarak onun hakkında söylenen her şeyin, felakete sürüklediği ülke hakkında da söylenebileceğini de anlıyor.
Derleyen: İsak Duenyas
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Comentários