Geçtiğimiz günlerde Paris’de 17 yaşında Kuzey Afrika kökenli Nahel’in trafikde “dur” emrine uymaması ve polisin tabancayla vurarak öldürmesine tepkiler üzerine başlayan nümayişler yüzlerce aracın ve otobüsün yakılmasına, dükkanların yağmalanmasına yol açtı.
Kızım da Paris’in hemen sınırında sakince vatandaşların oturduğu bir semtte yaşar. Orada dahi 14-15 yaşındaki gençler şahıslara ait birkaç otomobili yakmışlar. Sorduğumda “neden yaptılar?” diye yanıtı geldi: “Arkadaşlarına göstermelik olsun, biz de yapabiliriz” diye…
Bu Fransa’da ne ilk ne de son nümayiş. Birkaç yıl önce “gilets jaunes” (kaza esnasında giyilen sarı yelekler) hareketi yakıt fiyatlarının yüksek vergilendirilmesini protesto ederek aylarca yolları ve kavşakları kapattılar, gene araçlar yakıldı, polise ve dükkanlara saldırıldı.
Bu yıl Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e yükseltilmesini (Avrupa ortalaması 67 olmasına rağmen) kabul etmeyenler aylarca yürüyüşler yaptılar, grevlere giriştiler, gene yaktılar. Netice: Yasa değişmeden aynen yürürlüğe girdi.
Fransa’da bu tarz protestolar neden aşırı yıkıma, yanmaya ve yağmaya dönüşüyor? Son aylarda İsrail’de yer alan gösterilerden nerede ayrılıyorlar?
Evet, her ikisi de demokratik ülkeler. Her ikisinde halkın sokağa çıkıp hissiyatını yürüyerek açıklamasına izin var (Türkiye’nin aksine). Her ikisinde toplulukların heyecanı üst noktaya varabiliyor. Her ikisinde vatandaşlar seçim aralarında iktidara mesaj vermek için gösteri yapma gereksinimine başvuruyorlar.
Fakat ayrılıklar çok daha fazla. Bu nedenle Fransa’dakilere nümayiş (Fransızca emeute) derken İsrail’dekilere “afgana” (gösteri) diyorlar.
Farklar nerede:
1) Paris veya Fransa geneli nümayişçiler ihtilal (1789, 1848, 1968) çocukları örneği devleti veya hükümeti karşıt veya yıkılması gereken iktidar addettiklerinden daha fazla şiddete başvurma hakkını kendilerinde görüyorlar.
İsrail’de ise devlete karşı özel bir husumet yok, sonuçta kamu malı halkın malı olarak görülüyor ve saygı var. Kaldı ki yeni ve zor şartlarda kurulan bir ülkenin kamu kaynakları çarçur edilmeyecek kadar değerli.
2) Daha önemlisi güvenlik güçleri Fransa’da bir nevi düşman, nümayişçiler hatta muhalif odaklar tarafından “öteki” olarak tanımlanıyor.
İsrail’de ise polise saygı askerlik yapan her vatandaşın ülke güvenliğini sağlayan birimlere karşı beslediği güvenden yararlanıyor. Üstelik bazı durumlarda polis yetkilileri göstericileri destekleyerek istifa mekanizmasına dahi başvuruyorlar.
3) Fransa’da yıkan, yakan, yağmalayanların çoğu genç erkekler, bir kısmı Mağrip veya Afrika kökenli ve sistemin kendilerini korumadığını hatta ezdiğini düşünüyorlar.
İsrail’de ise sokağa çıkanların çoğu ortayaşlılar, kadınlar, meslek sahipleri, başarılı vatandaşlar.
4) İstekler farklı: Paris’de yerel hatta kişisel ilerleme aranıyor. Daha ağaçlı semt parkları, mesleki eğitim, işe girerken ayırımcılık olmasın, hizmetler iyileşsin…
İsrail göstericileri ise sistemin değişmesinden kaygı duyuyorlar: Yargının gücü azınlıkları korumaya devam edecek mi? Dindarı arkasına alan iktidar seküler yaşam tarzına müdahale eder mi?
Bazı okurlarım için iki ülke protestocuları “dağlar kadar farklı”. Fakat konuştuğum bazı İsrail’lilerden bu hafta ve sonrası için planlanan büyük gösterilerin (Ayalon’un kapatılması, Ben Gurion havaalanında uçuşların geciktirilmesi vb) şimdiye kadar görülmedik tahribata yol açacağı, hatta bazı grupların Fransa’yı örnek almak istediklerini, öğrendim.
İsrail krallıktan devşirilmedi, demokratik kurumları başından beri üstten emirle değil, alttan halkın istekleriyle oluştu. Bu gösteri heyecanın da iktidar tarafından yeterli mesaj olarak görüleceği ve daha ileriye gidilmeyeeği ümidini taşıyorum.
Comments