top of page

NE HAFTAYDI AMA…



Merhaba sevgili okuyucularım. Günler yine aktı gitti, yine bir aradayız. Öyle aktı gitti dediğime bakmayın. Oldukça zorlu ve sıkıcı bir hafta yaşadık.


İsrael’de yine kıyametler koptu. Gökler İslam-ı Cihadın fırlattığı binden fazla roketle cümbüşe döndü. Sığınak odaları daimî yerleşke halini aldı. Mecburi nedenlerle en küçük kız torunum bizde kaldı. Sirenler çalarken kızın yüzünde gördüğüm endişe ve tedirginlik içimi acıttı. Çocuk 11 yaşında, çok akıllı, hatta fazla akıllı, bunun ne kadar trajik bir yaşama biçimi olduğunun bilincinde. Oturup bunları bana anlattı. Bazı arkadaşlarının bunu bir macera oyunu gibi gördüklerini, bazılarının ise kendisi gibi bilinçli ve bilgili olduğunu anlattı. İştahsız ve keyifsizdi. Cep telefonuyla bütün aşamaları takip ediyordu.


Aslında biz Türkiye kökenliler, genellikle gerçek İsrael’lileri pek beğenmeyiz, eleştiririz, hatta aramızda tek kaşını havaya kaldırarak izleyenler bile vardır. Bu kişiler burada doğmayıp, ülkeyi henüz doğdukları günden beri yaşayıp tanımadıkları için, onları içlerine bir türlü sindiremiyorlar. Oysa burada doğup her gün kelle koltukta yaşayan bir kişi, kendine bir savunma mekanizması oluşturuyor. Havaya uçurulan ve kana bulanan bir cafe/barda ertesi akşam kahkahalar ve müzik eşliğinde yaşama kaldıkları yerden devam ediyorlar, hayata meydan okuyorlar. Örneğin geçen hafta Tel Aviv’de sirenler çalarken ,25 bin kişilik bir genç seyirci topluluğu Hayarkon Parkı’nda Avi Gefen’in konserine katılıp, çılgınca dans edip şarkılar söylediler.


İsrael 75 yaşında. Daha devletin doğduğu gün savaş başladı. Bu nesillerin hiçbiri barışı ve sükûneti bilmiyor, dolayısıyla hiç kimseyi takmadan kendi hayatını yaşıyor. Yani “The show must go on” misali. Zaten aksi halde, yaşamları hep yas tutmakla ve saygı duruşuna geçmekle akıp gidecek. Düşünün devletin kurulduğu gün doğan bebekler bugün 75 yaşına gelmiş yaşlı insanlar. Artık torun evlendirme yaşına geldiler. Değişen bir şey yok.


Benim üç torunum doğdukları yıldan itibaren -2009-2011- sanırım beş adet savaşa ve yüzlerce terör olayına şahit oldular. Bizler kimi ve neyi eleştiriyoruz? Ne hakla? Onların yaşama biçimleri bu ve ona göre sert ve bükülmez bir biçimde yaşıyorlar. Ben hepsine saygı duyuyorum. Çocuklarını, eşlerini, yakınlarını savaşlarda ve terörde kaybeden bu kişileri eleştirmek veya küçümseme haddini, kim kendinde bulabilir? İsrael yaşayacak ve ne pahasına olursa olsun bayrağı her zaman dalgalanacak.


Bu arada, her ne kadar artık Türkiye’de yaşamıyorsak da, elbette orası ile olan organik bağlarımızı koparmış değiliz. Pazar akşamı Tv’leri takip ettik, izledik ve hep birlikte aynı sonuca neredeyse şahit olduk. Şaşırdık mı? Şahsen ben hiç şaşırmadım. Alan memnun satan memnun. Türkiye’deki bugünkü durum kişinin “aslına rücu” anlamına gelmektedir. Yani Türk milletinin yüzyıllar boyunca içselleştirdiği duyguları, hasbelkader Atatürk sayesinde bir dönem; yaptığı devrimler sayesinde her ne kadar yaşama biçimi haline getirdiyse de fırsat doğduğu anda, hücrelerine sinmiş olan kültürleri nedeniyle, ruhları, DNA’ları alışkın oldukları köklenmiş kültürlerinden ve onların nabzına göre şerbet veren liderlerinden vazgeçemiyorlar. Nedir ki bunu kaldıramayacak kadar batılılaşmış, önemli ölçüde değerli beyin göçlerine tanık olacağımızı ön görüyorum. Hayırlı olsun, ne diyelim. Orada yaşayanlar da “The show must go on” deyip, mutlu, mesut yaşayacaklar.


Dün anneler günüydü. Her kadın ister anneliği tatsın, ister tatmasın; doğası gereği içinde anaçlık duyguları taşır. Hepimizin ve öte aleme göç eden sevgili annelerimizin günü kutlu olsun.

Hepiniz sevgi ve umutla kalın.


Makale tümüyle yazarın sorumluluğunda olup İYT’nin görüşlerini yansıtmaz





Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page