Mutluluğu maddiyatta kimimiz ise manevi alanda edinilecek bir ruhsal durum olarak düşünürüz.
Mutluluğu, manevi alanda edinilebilecek bir durum olduğunu düşünen Grek düşünürleri mutluluğu erdemin ödülü olarak değerlendirmişlerdir.
Mutluluk hakkında mistisizimde, çeşitli dinlerde ve felsefi ekollerde ortaya konan görüşlerde farklılıklar genellikle şu soruları sorar.
· Mutluluk bir amaç mı, bir sonuç mu olmalıdır?
· Mutluluk, manevi değerlere mi bağlıdır, maddi değerlere mi bağlıdır?
· Maddi değerlerin edinilmesiyle edinilen geçici durum mutluluk kapsamında değerlendirilebilir mi?
· Mutluluk, kişinin diğerleri hakkındaki hareketleriyle ne derecede ilişkilidir?
· Diğer insanlarla birlikte yaşamayan, toplumdan yalıtılmış biri mutlu olabilir mi?
Bugünlerde mutluluk kelimesini düşünmek biraz zor da olsa, hızlı bir şekilde mutluluk ile ilgili şu anda aklımdan geçenleri paylaşacağım sizlerle.
Bana göre mutluluk, kişinin her durumda mutlu olmaya karar verme halidir. Eğer mutlu olmak için kişi kendine birçok şartlamalar getirirse, hayatı boyunca istediği mutluluk tablosuna ulaşması kesinlikle mümkün değildir gibi geliyor bana...
Nedenine gelince yaşam başlı başına kaos ve birçok inişleri ve çıkışları olan bir yolculuktur.
Çocukluk ve gençlik yıllarımı daha yoganın ve spor yapmanın mutluluk hormonlarımızı ne kadar harakete geçirdiğinin farkında olunmmadığı bir dönemde yaşadım.
O dönemler insanların bolca sigara tükettiği hatta vapurlarda iç alanda bile sigara içmek serbest idi, daha çok mutluluğun güneşin altında saatlerce hareketsiz yatmak ve güneşin altında bira ve sigara içerek hissetmek olduğu sanıldığı zamanlardı...
İnternet yoktu ve bilinen sadece etrafımızdan öğrendiklerimiz ve ansiklobedilerden ulaşabildiklerimiz kadardı.
Bize gelince, biz ufak şeylerden mutlu olan iki ebeveynin çocukları idik…
Etrafımdaki tek baba benim babamdı ki işten gelince şortunu ve bluzunu kaparak koşuya çıkardı, bazen ben de ona katılırdım. Ve koşarken baba kız dünyanın tüm stresinin dışında kalarak, sırtımızdan akan ter ve soluduğumuz hava ile bütünleşirdik.
Eve kahkahalar atarak dönerdik.
Aynı şekilde, adada, sabahın beşinde babamın küçük teknesi ile balığa çıktığımızda güneş tepemizde yeni doğarken, denizin ortasında, saatlerce bütün dikkatimiz oltanın ipinin parmağımıza yapacağı en küçük hareketi beklerken, denizin sesi, üzerimize sessizce ağır ağır ağır doğan güneşin enerjisinin içinde anın içinde kaybolur giderdik.
Bunların hiçi bir maddiyat ile satın alınamıyacak mutluluk anları idi.
Aslında o dönemler farkında değildim ama şu anda yoga veya birçok öğretide ‘iç sesinizi dinleyin, sessizliği kullanın’ sloganını biz o zamanlar babam ile denizde uzun saatler sessizlik içinde balık tutma saatlerinde gerçekleştiriyormuşuz.
Türkiye korkunç bir deprem felaketi içinde hala, yaralarını el birliği ile sarmaya çalışıyor. Bu konu hakkında yazılacak herşey yazıldı ve yazılıyor, benim bu konuda ekliyecek fazla bir sözüm yok.
Bizim bireysel mutluluğumuzu yakalamak için yukarda bahsettiğim egzersiz yapmak, balık tutmak, küçük şeylerden mutlululuk anları yaratmak ne kadar bizim elimizde ise, dış faktörlerden oluşan etmenler maalesef bütün bu çabaları etkisiz hale getirebilir.
Ülke bireylerinin mutluluğu büyük bir şekilde ülkeyi yönetenlerin elindedir.
İnsan hayatında, ‘Ön görü’ olayları daha önceden görüp tedbirler almak mutluluğu yaratan en büyük faktördür.
Atatürk’ün en büyük liderlik özelliği idi, ileriyi görmek.
Ülkenin başına gelen felaketi görmek için büyük bir lider özelliğine sahip olmak gerekmiyordu.
Mart 2022’deki İstanbul ziyaretimde, İstanbul’un betona yenilmiş hali dikkatimi çekmiş, kentsel dönüşüm denilen belli bir kesimin cebini doldurmaya yönelik proje için, neden binaları onarmıyolar da tamamen yıkıp yenisini yapıyorlar? sorusunu hem içimden hem de sesli olarak dile getirmiştim.
Yeni yapılan, beton, hiçbir görsel estetiği olmayan binaları öncelikle sevmiyorum. Ve tabii en önemlisi bir kasa demir ile yapılan binalara güvenmiyorum.
Konu mutluluktan, yine deprem felaketine geldı.
Bana mutluluk hakkında yazı yazdıran ise deprem de göçük altında kalan bireylerin, çocukların metaneti, dirayeti, hatta acı ile karışık gülümseyen yüzleri, bu konuda birçok profil izlemişsinizdir, beni hepsi çok etkiledi, düşündürdü, ama dirayetle beton yığının altında bekleyen bir hanımın soğukkanlılığı ve hayata umutla bakan tefekkür içindeki gözleri, bana mutluluğun nerede olursa olsun kişinin kendi içinde yarattığı bir hal olduğunu bir kere daha düşündürdü.
Mutlulukla kalın...
Rahel Çela Behar
Comments