Moiz adında bir dostum var. Tel Avivin Ramat Aviv Gimmel semtinde oturur. Devamlı beraber çıktığımız bir arkadaşım değil ama yakın oturduğumuz için zaman zaman rastlaşır, oturur, sohbet eder, bir kahve içeriz. Eylülün birine kadar Bodrumdaki evinde tatilde olacağını biliyordum. Ağustosun onsekizinde kendisine semtin Arcaffesinde rastlayınca şaşırıp niye burda olduğunu sordum. Emekli adam, zamanı bol benim gibi. ” Otur anlatayım” dedi. Espressolarımızı sipariş edip oturdum. Öyküsünü ilginç buldum, siz okuyucularımla paylaşmak istedim.
Bilirsin dedi benim Bodrumda Bağlada Seda sitesinde bir yazlığım var. Pandemi dışında senelerdir oraya gideriz yaz aylarında. Son zamanlarda kader midir nedir her yaz bir olaylar oluyor ve hep planladığımızdan daha erken dönmek zorunda kalıyoruz. Maalesef bu sene de öyle oldu. Erken döndük. Anlatayım:
Çok güzel başladı tatil. Hava enfes, sitemizde sabah akşam bir sessizlik, değme gitsin. “Sound of Silence” burda sanki. TL değer kaybettiğinden bizler için herşey ucuz, yemekler nuhteşem, ordaki servisi bilirsin zaten. Kısacası dört dörtlük bir tatil.
Bir ay geçti. Tam hani artık monotonlaştı tatilimiz diye düşünürken, çok sevindirici bir haber aldık. Büyük oğlum eşi ve iki çocuğuyla Kos adasına tatil yapmaya karar verdiklerini söyleyip birkaç gün de bizde kalıp kalamayacaklarını soruyor. Havaya uçtuk sevinçten.
Cumartesi akşamı Turgut Reise gidip onları Kostan gelen feribottan karşıladık. Meğer çocuklarına da sürpriz yapıp bize geleceklerini söylememişler. Bizi limanda gördüklerinde bir sevinç torunlarda, bir misli de bizde.
Ertesi güne bir tekne ayarlamıştım. Pazar sabahı tam evden çıkacağız baktık site temizliği yapan traktör yolu tıkamış. Yolları çok dardır sitenin. Traktörcüler de yardım etti, birkaç manevra sonrası yol açıldı. İki araba yola çıkacağız Akyarlara; tekne ordan alınacak. Tam yukarı çıkıp sitenin anayoluna da varmışken baktım oğlumun arabası arkamızda yok. İki dakika bekledim, gelmeyince döndüm, onun arabasında olan eşime ne olduğunu sordum. Meğerse oğlum telefonunu evde şarjda unuttuğunu farkedip bir koşu eve inmiş, alıp dönmek için. Bunun üzerine ben yola devam ettim. Birkaç dakika sonra onlar da yetişti zaten.
Bu arada traktörcüler oğluma birşey mi unuttuğunu ve nerde yaşadığını sormuşlar, birkaç saniyelik tatlı(!) bir sohbet olmuş aralarında.
Nefis bir tekne gezisi ve torunlarla “nitelikli zaman” sonrası eve döndük.
Eski kafa biri olduğum için -ah bu kafa ah- yurt dışında büyük olmayan harcamalar için kredi kartı kullanmaktansa nakit kullanmayı tercih ederim. Bu bakımdan evde gerek eşimde gerekse bende döviz ve TL cinsinden para bulundururuz. Seda sitesi o kadar güvenli bir yer ki 20 senedir hiçbir olay duyulmamıştır orda. Ben gimmeldeki evimden karşı markete gitsem kapıya dört kilit atarım, ordaysa kapıyı çeker giderim. Öyle bir rehavetteyiz anlayacağın. Hata tabii ama insan her yaşta öğreniyor işte.
Neyse kısa keseyim. Tekneden yorgun gelmişiz, önümüzdeki günlerin planlamasını yapıyoruz çocuklarla; bu akşam uzağa gitmeyelim sitenin ucuz, basit ama nefis yemek veren ufak bir lokantası var orda yiyelim dedik.
Cüzdanımdaki para bitmiş. Komodinimdeki iki zarftan TL olanından biraz para çekeyim dedim. (İkinci zarftaysa dövizler var). Zarflar atletlerimin altında, kimliklerle beraber. Açtım çekmeceyi, zarflar yok. Komodinde herşey yerli yerinde, (tabii evde de hiçbir karışıklık yok), ama zarflar yok! Acaba diyorum yer mi değiştirip unuttum, eşimle paylaşıyorum düşüncelerimi. O ise otomatikman, bir refleksle kendi komodin çekmecesine bakıyor.
Cümlesi yalın, dört kelime: “Moiz eve hırsız girmiş.”
Oğlum ve çocuklar konuşmaları duyup geliyor, tamamen şaşırmış vaziyetteyiz, alt kattayız. Eşim kayboldu ortalıktan. Yukarı çıkıyorum, onu aramaya. Ben şoktaysam o tamamen trans halinde; panikatak bu olsa gerek!.. Komşumuz Bahattin beye olayları anlatmaya başlamış. Bu arada sitenin bir görevlisi de söylenenlere kulak misafiri oluyor. Bir bakıyorum; jandarmaya telefon edilmiş bile.
Sözlerinin burasında derin bir nefes alıyor dostum ve devam ediyor:
Bilirsin Bondi diyor, benim resmi adım Mişon; Mişon Kohen ama beni herkes Murat Karan diye bilir. Hep bu ismi kullanırım burdayken. Malum Murat kulağa daha hoş gelir Bağlada. Ve bu biçimsiz Mişon ismi yüzünden burda tatildeyken istediğim en son şey herhangi bir polisiye olaya karışmaktır. İnanmıyacaksın tatilimin onuncu gününde Marinanın park yerinde otoma giderken sürücünün biri geri vitese takıp hareket etti, arkasında adam var mı yok mu diye bakmaya lüzum hissetmeden; bana çarpmaması için kanguru gibi zıpladım, baldırımda birşeyin koptuğunu hissettim, 12 gün topalladım, dikkatli(!) sürücü çekip gitti, bir özür bile dilemeden, bense ağzımı bile açmadım. Dedim ya sevmem bu Mişon ismini Bodrumda.
Dolayısıyla paranın çalınması kadar hatta belki ondan da fazla jandarmanın işin içine sokulması o anda tatilimi tümüyle mahvetmişti artık. Jandarma çok kısa bir süre içersinde dört kişilik bir ekip halinde geldi. Ve doğal olarak soruşturma başladı.
İlk iş kimliğimi verdim.
Sonrasında diyaloglar şöyle gelişti.
J: Mişon Kohen, nerelisiniz?
Ben: İstanbullu.
Duraklama olunca, ekledim: Türküm ama Musevi dinine mensubum
J: Kimlik Tel Aviv konsolosluğundan alınmış?
Ben: Doğrudur, Tel Avivde oturuyorum.
Tabii bilirsin diye devam etti Moiz; Maalesef geniş toplumda yapılan anketlerde en nefret edilen iki ülke hep ABD ile bizim burasıdır. E tabii bu halkın her kesimine ve arada görevlilere de yansıyor tabiatıyla. Belki de bana öyle geliyor ama Mişon ismi artı yaşadığım ülkeye nefret beni strese sokmaya yetti soruşturma başlar başlamaz.
Saat 18:30 da başlayan soruşturma gecenin 00:30’una kadar altı saat devam etti. Dört değişik ekip geldi, uzman profesyoneller, (olay yeri inceleme ekibi, parmak izi ekibi), işlerini mükemmel bir şekilde yaparlarken, bazı jandarma erlerinin olayla hiç ilgisi olmayan bu ülkeyle ilgili soruları beni rahatsız etmedi değil. Bu arada bir ara eve geri geldi diye oğlumu da soruşturma ihtiyacı hissettiler. Oğlum zaten bu işleri hiç sevmez, Türkçesi de bozuktur, anlayacağın tatilimizin bütün tadı tuzu kaçtı ve kısa kesip döndük. Bu yüzden burda gördün beni.
“Abartmışsın Moiz” dedim, “maddi kaybın canını acıttığını, özeline tecavüz edildiğini anlıyorum ama rutin bir soruşturmayı bu kadar büyütmeni de anlamıyorum doğrusu” dedim.
“Biliyor musun ki” dedi, “ekip balkon duvarında ayak izleri tesbit etti ve de buna rağmen kulağıma gelen söylentilere göre traktörcüler oğlumun evde 15 dakika oyalandığını iddia etmişler”.
Sustum ve havayı yumuşatmak için, “Eh” dedim, “seneye artık tek yön uçak bileti alırsın. Döneceğin zaman nasıl olsa belli olmuyor senin, her sene değiştirmek için harcadığın parana yazık!”
Tuhaf ve boş baktı yüzüme.
Algılıyamadım.
Comentarios