Ormanda yere bir iğne düşse kartal onu görür, geyik onu duyar, ayı ise kokusunu alır. (Kızılderili atasözü)
Kızılderili atasözlerini çok severim hepsi ayrı ayrı bilgelik taşır.
Zaten atasözleri dediğimiz de bu degil mi?
Kızılderililer toprağa ve tabiata olan bağlılıkları ile yaşamlarını şekillendirirler. Topraklarını satın almak isteyen beyazlara karşı verdikleri mücadele tarih sayfalarına geçer.
Yukarıdaki atasözü bilimsel olarak açıklandığı zaman” algıda seçicilik” olarak tanımlanabilir. Bir anlamda kişinin yoğunluğu hangi noktada ise yaşam döngüsü o yönde yol alır. Dikkat edin bir konu üzerinde düşündüğünüz zaman karşınıza hep aynı konunun parçaları çıkar. Sağınıza bakın aynı konu solunuza bakın aynı konunun farklı versiyonları ile buluşursunuz. Parçaları, birleştirmek de size düşer.
Bilinen bir hikayedir hatırlatayım dedim. Bir kızılderili ile bir beyaz adam kalabalık bir caddede yürürken kızılderili bir ağustos böceği sesi duyar. Gerçekten de sehirde az bulunan bir yeşillikten bir ağustos böceğinin tatlı tatlı şakıdığını görürler. Beyaz adam bu duruma şaşırır. Birkaç metre yol aldıktan sonra kızılderili elindeki bozuk parayı gizlice havaya fırlatır. Trafiğin o hızlı akışının verdiği gürültüye rağmen beyaz adam birden paranın şıkırtısını duyar ve o yöne koşar.
Kızılderili işte o anda “bak gördün mü herkes kendi ilgi alanının sesini duyar” der.
Günümüzde sıkça kullanılan kelimeler arasında algoritmayı görüyoruz. Sözlük kısa tanımı “Açıkça belirtilmiş bir başlangıcı ve sonu olan işlemler kümesidir. Amaca ulaşmak için işlenecek çözüm yolları ve sıralamaları belirlenir ve algoritma bu sırayı takip ederek en mantıklı çözüme ulaşır.” dır. Ancak teknoloji bu tanıyı korkutucu boyutlara taşımakta. Arama motoruna yazdığınız en ufak kelimenin ardından size çokça bilgi, reklam gelmekte. Bunca bilgi ile baş başa kalıyor ayıklamakta zorluk çekiyor ve hatta zaman zaman o bilgiye ulaşmak istediğinize pişman oluyorsunuz. Bu konuda bizim de suçumuz yok değil.
Ne gereği var gittiğimiz her cafeden, içtiğimiz her sıcak çikolatayı inatla anons etmeye, ne gereği var torunumuzun attığı her çığlığı belgelemeye. Yaptığımız her paylaşımın ardından deli gibi de takip ediyoruz, like alıp almadığımızı, kimlerin ne yorum yaptığını, kızıyoruz yakınlarımıza bir emojiyi bize çok gördükleri için. Sanki yok sayılmak gibi geliyor bize yeterli ilgiyi görmeyen fotograflarımız. Bir varolma çabası bizimkisi. Kendini ispatlama, onaylanma merakı ve içgüdüsü
İşte teknoloji böyle bir şey parmağınızın ucu ile yaptığınız her hareket kayıt altına alındığı gibi sonradan kullanılmak üzere özenle saklanmakta. Bundan kaçış yok. Nerede olduğunuz, ne yediğiniz, hangi vitrine dikkatlice baktığınız bile önemli. Tehlikeli mi evet, önlenebilir mi hayır, bu kadar şeffaflık nereye kadar etik, bilemiyorum...
Eskilerin gizlilik dedikleri bugün demode.
Eskilerin fikirlerini açık açık beyan etmeme durumu out
Eskilerin bilmiyorsan veya konu hakkında az bilgin var ise önce öğren sonra konuş doktrini külliyen yok oldu. Bilgi kirliliği gürültü gibi kafamızda dönüyor. Yanlışı doğru, doğruyu yanlış kaydetmek eğilimindeyiz ama bundan kurtulmak da istemiyoruz. Çünkü teknoloji bize fasiküller dolusu ansiklopediyi hap haline getiriyor.
Başta anlattığım kızılderili hikayesine döndüğümüz zaman beyaz adamın kafasındaki tilkiler vardiya usulu çalışıyor, kızılderili doğa ile bütünleşti. Hangisi daha mutlu karar sizin....
Comments