KAZUO ISHIGURO: GÜNDEN KALANLAR
Sara YANAROCAK
2017 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Kazuo Ishiguro’nun 1989 yılında yayınlanan kitabı “Günden Kalanlar” ile yorumuma başlarken, epeyi zaman düşünmek zorunda kaldım, çünkü kitabın konusunu ve anlattıklarını, herkes kendine göre farklı yorumlayıp, farklı anlatabilir. Kimine göre hayatını görevine adamış, görevinden başka her şeye gözünü ve kalbini kapatmış bir baş uşağın hikayesidir, -Günden Kalanlar-. Kimine göre bu kitap II.Dünya Savaşı öncesinde, savaşa yön veren Avrupa aristokrasisini ve diplomasisini anlatır, kimine göre ise yaşanmamış kırık dökük bir aşk hikayesini…
Bence; yaşananların değil yaşanamayanların, söylenenlerin değil, söylenemeyenlerin ve bir zaman sonra içe oturan pişmanlık duygusunun anlatıldığı bir kitap olma özelliğini taşıyor ”Günden Kalanlar”.
Romanda görünür olan; II.Dünya Savaşı öncesi İngiltere’sinde, Darlington Malikanesinde baş uşak olarak çalışan James Stevens’in anlattıklarıdır. Bir yandan tarihe tanıklık ederken, bir yandan da Stevens’in mesleğine tam bağlılığını, babasından öğrendiği bu işin gerekliliklerinin her şartta, ne olursa olsun yerine getirmesini, kendini yok ederek, işini kusursuzca var etmesini, hayranlıkla okuyorsunuz.
Stevens’in hizmet ettiği Lord Darligton’ın görkemli malikanesinde dünya tarihinin seyrine yön veren toplantılar düzenlenirken, Stevens ve evdeki diğer çalışanlar, bu toplantıların kusursuz geçmesini sağlamakla görevlidirler. Avrupa ve Amerika’dan önemli temsilciler;1.Dünya Savaşı’nda yenilen Almanya hakkındaki görüşlerini iletirken, bu görüşmelerdeki diyaloglar üzerinden sınıf farklılıkları, demokrasi, saygınlık, değişen politik dengeler, Nazilere bakış açısı da oldukça ustalıkla anlatılıyor. Bu noktada Ishiguro’nun incecik bir su gibi anlatımı sayesinde, İngiliz aristokrasisinin zarafeti ve kibarlığı ile de ilgili büyüleyici bir hayranlığa kapılmamak elde değil.
Görünen bu hikayenin satır aralarında, göze fazlaca sokulmadan, dantel gibi işlenmiş ve asla açığa vurulmamış bir aşk var. Stevens, kendisini hizmet ettiği lorda, malikanenin düzeninin kusursuz işlemesine, yani işine öyle adamıştır ki, işi dışında hiçbir hayatı düşünemez durumdadır. Hayata bakış açısı, düşünce sistemi, vakar ve kusursuzluk tanımı, insan ilişkileri ve hayatla ilgili tüm her şeyi, sadece görev ve sorumluluklar çerçevesinde şekillenmektedir ve baş uşaklık işini kusursuzca yerine getirmektedir. İşini son derece disiplinli, bazen duygusuzca bir profesyonellikle yerine getirirken; Stevenson atladığı, harcadığı, kırıp döktüğü, bazen bilerek göz ardı ettiği ve aslında ona yaşadığını hissettirecek pek çok şeyi nasıl geri planda bıraktığını okumak, insanı hayrete sürüklüyor.
Stevenson, baş uşak yardımcısı Bayan Kenton’un kendisine olan ilgisini görmesi söz konusu bile olmuyor.
Babasının ölümünde bile, malikanedeki çok önemli toplantının aksamaması adına, hiçbir şey olmamış gibi işine devam eden Stevens, aslında kendisinin de Bayan Kenton’a ilgi duyduğunu hatta onu sevdiğini hiç anlayamıyor.
Kitap boyu hissedilen ancak itiraf edilmemiş, üzerinde tek kelime konuşulmamış, özensizce harcanıp gitmiş ve Bayan Kenton’ın başkasıyla evlenmesiyle sonlanmış bu sevgi, yıllar sonra Stevens’in, Bayan Kenton’a ulaşmak için çıktığı yolda yazdığı güncede, tamamen ortaya çıkmıştır. Stevens güncesinde tabii ki o sevgiyi itiraf etmez, aslında yola Kenton’u tekrar malikanedeki görevine davet etme bahanesiyle çıkmıştır. Esasında onu yollara düşüren, Bayan Kenton’dan gelen bir mektuptur. Bu mektupta Bayan Kenton’un mutsuz olduğu varsayımına kapılan Stevens, yine belli edemediği bir pişmanlık ve umutla yola çıkar. Ama umulanın aksine, yine duygu ve sevgisini belli etmez, elinden kayıp gidenleri yine de yakalamayı başaramaz, ne karşısına çıkan fırsatı, ne de sevgiyi değerlendirir.Yüzünde huzurdan öte, hüzne benzer bir ifade olan Bayan Kenton, eşinin yanında kalmaya karar verir.
Stevens düş kırıklığına daha önceden hazırlıklı olduğu için ”yaşamımız pek de dilediğimiz gibi çıkmadıysa, durmadan geriye bakıp kendimizi suçlayarak ne kazanabiliriz ki” deyip, eve dönüş yoluna geçer.
Bu kitabın filmi 1993 yapımı, Anthony Hopkins ve Emma Thomson’un başrollerini oynadığı aynı isimli filme konu oldu. Filmin oyuncuları Oscar ödülünü aldılar. Kitapla ve filmle ilgili verdiğim bilgilerin yanı sıra, zarafeti, II. Dünya Savaşı’na yön veren olayları, dönemin politikasını, hep var olan ama yok sayılan aşkı, kendi bakış açınızla görmek için “Günden Kalanlar”ı okumanızı ve Oscar ödüllü filmini seyretmenizi de tavsiye ediyorum.
**********
Günden Kalanlar
Yazan: Kazuo Ishiguro
Çeviren: Şebnem Susam-Saraeva
Özgün Adı: Remains of the day
15.baskı/Aralık 2020
208 sf.
Comentários