(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
13 Aralık 2024 tarihinde Golan Tepelerinin Suriye kesiminde yaşayan Hader ve çevre köylerinin Dürzi asıllı halkı OrtaDoğu tarihinde ilk kez kendi istekleri ile topluca karara vardılar: Yahudi olmamalarına rağmen İsrail’e katılmaya!
Arapça konuşan ve o güne kadar Suriye vatandaşı olan Hader ve çevre köylerin muhtarları Beşir Esat iktidarını “kötülük timsali” olarak tanımlayıp İsrail kontrolü altında bulunan Golan için “ehven-i şer” (Esat’a göre daha az kötü) ifadesini tercih ettiler. İsrail’de yaşayan akrabalarına imrendiklerini, Yahudi Devletinin yasalarına güvendiklerini beyan ettiklerinde kalabalık dinleyicilerden hiçbirinin itiraz etmediği, hepsinin bir ağızdan “mutabıkız” diye haykırdıkları video youtube’da izlenebilir.
Golan yüksekliklerini iyi tanırım, geçmişde birkaç kez, son olarak 2019’da gezdim oraları. Topoğrafyası şöyledir: Aşağıda Ürdün Nehrinin aktığı Hula Vadisi 1950’lere kadar bataklıktı. İsrail’in 1948’de kuruluşundan sonra oradaki Kibbutz ve Moşavlar (kolektif köy) bataklığı kurutup verimli tarım arazilerine yer açtılar. 1967 Savaşına kadar Golan’a hakim olan Suriye, topçu birlikleri sayesinde sık sık vadide çalışan tarım işçilerine ve traktörlere ateş açardı. Topların yerleştirildiği tahkim noktalardan bakıldığında Hula Ovası tabak gibi altınızdadır. Aşağıdaki köylerin hepsinde beton sığınaklar bulunur, gerilimin tırmandığı günlerde çocuklar derslerini bunkerlerde yaparlardı.
1973 Yom Kipur Savaşında Suriye ordusu Golan’ı yeniden ele geçirmeye yeltendi ve bir ara başarır gibiydi. Süveyş cephesinde Mısır ordusuna karşı savaş İsrail için öncelikti, Golan’a ancak savaşın sonuna doğru yeni birlikler gönderildi ve kaybedilmesine engel olundu.
Bu kanlı mücadeleler İsrail’in bundan böyle kesinlikle Golan tepelerini bırakmaya niyeti olmadığının kanıtıdır. 1981 yılında Kudüs parlamentosu Knesset, İsrail yasalarının Golan’da da geçerli olacağına hükmetti. Son olarak Golan’daki nüfusun iki misline çıkarılması için yatırım programlarına karar verildi.
25 Mart 2019 tarihinde de Trump yönetimi Golan bölgesinde İsrail’in egemenliğini tanıdı. Bu karar uluslararası topluluklar tarafından pek onaylanmadı. Neden?
Dünya Ortadoğu’da hala 1916’da Sykes-Picot ikilisinin çizdiği sınırları değiştirilemez addediyor. En ufak hudut oynamalarının sonu gelmez kavgalara, hatta savaşlara yol açmasından korkuluyor. Fakat tarih boyunca sınırlar genellikle savaşlarda değişti ve sonrasında yapılan sözleşmelerle onaylandı. İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya, Polonya ve birçok Avrupa ülkesinin sınırlarının askeri sonuçlara göre yeniden çizilmesine gerek duyuldu.
Ortadoğu’da ise bazı sınırlar gerçeklerle örtüşmüyor. Birinci Savaştan sonra Osmanlı topraklarında oluşturulan yeni ülkelerin etnik yapıları yekpare değil. İŞİD ayaklanması başarı kazansaydı bugünkü Irak ve Suriye’nin (en azından) sınırları yeniden düzenlenecek ve Sünni Müslüman ağırlıklı yeni bir oluşum, İslam Halifeliği, doğacaktı.
Savaşları başlatan tarafın yenilmesi durumunda toprak kaybına uğraması tarihsel bir gerçek. Eğer 1967 Savaşında Suriye, Mısır ile birlik olup İsrail’e saldırmasaydı, Golan tepelerinde değişiklik olmayacaktı. Kaldı ki o günden bu yana Esat ailesi tarafından diktatörlük ile yönetilen ve kendi vatandaşlarından 600.000’ininin ölümüne yol açan Suriye rejiminin Golan yükseklerine yeniden sahip olması durumunda İsrail’in kuzeyinde yaşayan vatandaşlarına nasıl davranacağı da meçhul değil.
Yeni bir döneme giriyoruz: Uzun yıllardan beri donmuş gibi görünen bazı sınırların değişmesi gündemde. 2025 ve sonrasında Ukrayna-Rusya sınırı bu değişime aday. Trump’ın Panama ve Grönland’a yaptığı baskıların nasıl sonuçlanacağı belirsiz. Çin-Tayvan arasındaki boğazın çatışmalara sahne olması ihtimali var.
Türkiye dahi sınırlarını genişletmeyi düşünmüyor değil. 1974 Kıbrıs Savaşından sonra oluşan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ayrı bir devlet gibi ama T.C. Dışında kimse tanımıyor. De facto olarak Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin komşusu. Ayni tarzda Suriye’de Türkiye’ye bağlı yarı otonom bölgelerde Türk parası geçiyor. Bu aralar Suriye Kürtleri’nin kontrol ettikleri bölgenin de kaderi oynanıyor.
Yazının başına dönelim ve neden Suriye’li Arap Dürzilerin bir kesiminin İsrail’e bağlanma isteklerini anlayalım. İslam’ın hem içinde hem dışında addedilen Dürziler Lübnan, Suriye ve İsrail arasında dağılmışlardır. İsrail’deki 150.000 Dürzi geleneksel olarak Arapça konuşmalarına rağmen tamamen vatandaşlığını aldıkları ülkeye bağlandılar. Birçoğu İsrail Ordusuna gönüllü yazılıyor ve yüksek rütbelere terfi ediyorlar. Dinlerine, gelenek ve göreneklerine halel gelmiyor.
Suriye’deki akrabaları bunları görüyor, sağlık güvencelerini izliyor ve toplum içerisinde ilerlemelerini takdir ediyorlar. Fakat birkaç köyün bir araya gelip arazilerini bir başka ülkeye katmak istemeleri sonuç verir mi? Uluslararası sözleşme olarak pek güç fakat gündelik yaşam olarak kesinlikle olası.
İlginç olan, Ortadoğu’nun kadim halklarından bir başkasının da ayni yönde irade göstermeleri, coğrafi açıdan hemen imkansız olmasına rağmen, şaşırtıcı olmayabilir önümüzdeki yıllarda.
Bu koşullarda BBC ve diğer küresel medyanın hala Golan Tepelerinin “işgal altında” tanımlaması sahadaki koşulları ne kadar gerçeklikle yansıtıyor? Yoksa dünya medyası bir gün Golan ve halkının kaotik Suriye’ye iadesinin hayalini mi kuruyor?
Ralf ARDİTTİ
IYT dip not :
İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.
Comments