Pandemi sonrası iş ve kişisel yaşam arasındaki çizgiler daha önce hiç olmadığı kadar bulanıklaşmadı mı sizce de?
Derin yalnızlıklardan, yavaş yavaş ofislere geri dönüşler başladıysa da, hibrid çalışma ortamı herkesin tercihi halen. Digital Nomads* denilen, nereden çalıştığının bir önemi olmadığı çalışma ortamları yaratsa da iş dünyası, çalışma saatleri yaşamlarımızın nerdeyse tamamını kapsamaya, bizleri her an ulaşılabilir olmaya iteklerken; yaratıcı fikirleri, yaratıcı olmayan mekanlarda yaşama geçirme dönemindeyiz. Aklımızda ev işleri, yaşama karşı sorumluluklar olsa da, zoom toplantıları, görüntülü telefon görüşmeleri ve her an çalışma modunda, telefona, e-postalara, whatsapp mesajlarına cevap verme zorunluluğuyla evden calışmanın yıkıcı ambiyanslarına eklenmeye gönüllü olduk. Güzel geliyor kulağa di mi evden calışmak ama gerçekten sorun kendinize, sosyalleşmeden ve sürekli calışmayı, trafikle işe gitmeye ne zaman tercih eder olduk.
*Dijital nomads, veya dijital göçebeler, kısa tanımıyla teknoloji ve interneti kullanarak farklı konumlara seyahat eden uzaktan çalışanlardır.
Work-Off ART Sergi’si Ekim ayında ziyarete açıldı ama iş yoğunluğumla yaşam arasındaki sıkışmışlıktan bilet alıp gidememiştim. Bilet alırken, bu ziyaretin tam da sene sonuna denk gelmesi, yeni sene de yapılacaklar listeme, iş-yaşam dengemi sorgulatır diye düşündüm. Tabii ki blog yazısı olur ve de sizleri de sorgulatır diye de düşünmedim değil.
Serginin yeri Tel-Aviv şehrinin doğu tarafında süt ürünleri üreten TARA markasının fabrikasının eski binası. Fabrikanın 27 ofis odasını ve 18 duvarını, 43 sanatçı yaşamla iş arasındaki dengeye dikkat çekmek adına yaratıcı eserleriyle donatmışlar. Ofis mobilyaları ve duvarları çeşitli sanatçılar için bir tuval haline gelmiş ve sanatçılar mekanı yerden tavana çılgın sanat eserlerine dönüştürmüşler. Uzaktan çalışma norm haline geldikçe, geleneksel ofis alanı derin bir değişime uğrayarak iş-yaşam dengesinin yeniden incelenmesi konusunu gündeme getirmek adına açılan sergide, Biz Kimiz? Çalışma ortamı için nelerden vaz geçiyoruz? Yaratıcı fikirlerin soğuk ve tek sandalyeli odalardan çıkması mümkün mü? Yaşamda fareler gibi üzerimizde deney yapan şirketlerin oyuncağı mıyız? Hayal dünyamız ve gelecek beklentilerimiz neler? Bu kadar gürültü ve dış etkenlere maruz kalan zihnimiz ne kadar huzursuz? gibi nice soruları sorduruyor.
Her biri şaheser niteliğindeki fikirlerin hepsini burada paylasmayacağım ki gidip şahsen deneyimleyince heyecanınız eksilmesin ama zihnimde yer eden bir kaç tanesini düşüncelerimi de ekleyerek paylaşıyorum.
Sizin hiç şirketlerdeki ayın elemanı panosunda fotoğrafınız yer aldı mı? Seçilenler oraya eklendiğinde popülar olurlar, peki yetersiz satış veya yetersiz performanstan dolayı panodan fotografları çıkarılırsa bunun sebebinin önemsizliği konusuyla ilgili düşünceniz nedir? Zamanınızı bu panoda yer almak için harcadığınız kadar, kendi kişisel gelişiminize harcasanız nasıl bir insana dönüşürsünüz?
Çalışmak bir arı gibi sürekli ve amaca odaklı olmalıdır. Arılar bir taraftan kendi çıkarlarını düşünürken, diğer taraftan doğanın renklenmesine ve polenlerin taşınmasına yardımcı olur. Oysa insanlık sadece kendini düşünen bencil yapısıyla, hem doğaya, hemde kendi soyuna zarar vermekte. Keza kurumsal şirketlerin elemanları, hiç durmadan çalışıp, en yüksek performansı sağladıktan sonra, yani kraliçe arıya gerekli hizmeti ettikten sonra, canlarını feda edebilir hale gelirler. Hedef kendini tüketmeden üretmek olsa, daha huzurlu iş-yaşam dengesi kurulamaz mı?
İş ve yaşam sınırlarının iç içe geçmesiyle, genelde kadınların üstlendiği görevler bir anda görünmez oluyor sanki. Çoğu şirket tarafından göz ardı edilen, farkedilmeyen ve çok fazla enerji gerektiren, bir çok hanenin arkasındaki ödüllendirilmeyen kadınlar, ne yazık ki iş-yaşam dengesinin dişlisinde öğütülen insanlığın en çok zarar gören parçalarıdır.
Yapayalnız, soğuk bir odada tek başınasınız. Elektrik faturanız tavan yapmış, ısıtıcıyı açamıyorsunuz. Patronunuz sizden bu haftaki reklam kampanyasına yaratıcı bir metin bekliyor. Siz böyle bir ortamda üretken olabilir misiniz? Zihninizde yarattığınız yaratıklarla tek tek sohbet edip, bu ayki maaşınızın bu cümlelere bağlı olduğunu düşünseniz, o odada ne kadar süreyle kalabilirsiniz?
Gri mekanlar, renksiz, derinliksiz işler. Ne kadar başarılı olsanızda hepimizin içinde saklı olan Peter Pan oyun ihtiyacı içinde. Zaman zaman onu serbest bırakmak istesekte ünvanlarımıza yaraşmaz diye üstünü örter olduk. Kazandığımız ünvanlarımızı kaybetmemek adına içimizdeki çocuktan yoksun olmak sizi nasıl hissettiriyor?
Ya her gün en güzel ülkelere tur satan turizm çalışanları; hayatlarında sattıkları yerlere gidecek meblayı asla toplayamayan o gruptakilerin iş-yaşam dengesi nasıldır? Sürekli olarak rengarenk ortamları satarak şirketlerini kara geçirenler, kendilerinin nefes alacak zamanları olmadığını fark ettiklerinde iş işten geçmiş olacak mı? Renkli dünyanın griliklerinde kaybolmaktan nasıl vaz geçebilirler?
Evde herkes başka bir teknolojik alet sayesinde zoom’da, sosyal medyada. Kendimize ait iş-yaşam dengesini bulduğumuzu düşündüğümüz bu anlarda, zihnimizin bir saniye bile boşlukta kalamadığı dopdolu geçen zamanda acaba bedenimiz ne hissediyor, onu hiç dinledik mi?
Ya 20 dakikalık aceleyle tıkıştırılmış, özensiz ve içeriksiz fast food öğlen yemeklerinden sonra yetişilmesi gereken toplantılar konusunda fikriniz nedir? Sizi telefonla arayıp, özür bile dilemeden konuşan müşteriniz, müdürünüz hakkındaki düşüncenizi kime anlatabilirsiniz? Bu iş-yaşam dengesi arasında alınan kiloları vermek için sadece spor yeterli mi?
Ve kablolara bağlı yaşamda sizce kabloları insanlar mı yönetiyor yoksa insanlık kabloların esiri mi oldu. İş-yaşam dengesinde kablosuz bir yaşam mümkün mü? Kendimizin kim olduğunu anlamak için kablosuz bir yöntem olan kitap okumak hala geçerli bir yol mu?
Sergi bundan çok daha fazlasını sorgulatıyor. Onuda sizlerin ziyaretine bırakıyorum.
Çıkışta sizi kocaman bir avluda, boyanmış bir çok araba ve graffiti ile donanmış duvarlar karşılıyor. Bunlar 7 Ekim’de Hamas terröristlerince Sderot’ta hayalleriyle birlikte trajik bir şekilde katledilen Liam’ın muhteşem yaratıcı fikirlerinden oluşan SPLASH Projesi’nin parçaları. Boş basketbol sahalarını yaşam alanına dönüştüren, şehirleri güzelleştiren, çocukları ekranlardan kurtarıp sahalara çeken projenin fikir babasının yaşamı elinden alınmış olsa da, annesi Simona Shrem tarafından devam ettiriliyor. Liam ışığını ve vizyonunu dünyaya dağıtmaya devam ediyor.
Finalde Liam bize diyor ki:
Epostalar bekleyebilir ama gün batışı asla.
Iş-yaşam dengenizin 2025’te dengede olabilmesi dileğiyle…
Sergi Şubat ayına kadar her gün 10:00-20:00, Cuma günleri 09:30-15:00 , Cumartesi 09:00-16:00 saatleri arasinda açık. Adres Tel Aviv 119 Yigal Alon
Bilet satin almak için link: https://www.eventer.co.il/calendar/workoffart
Stella Namet ABULAFYA
Comments