top of page

İsrail Karşıtı Arkadaşlarımla İlişkilerim


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)














Yedi Ekimden bu yana dünyamız önce karardı, sonra hafiften aydınlandı…gene kararabilir fakat bu kez hazırlıklıyız. Benim gibi diasporada yaşayanlar için savaş üç düzeyde cereyan ediyor:

 

1)   IDF ile Hamas ve Hizbollah (veya genelde İran vekilleri) arasında fiilen yürütülen mücadeleyi medyadan, özellikle İsrail’li kaynaklardan ve The Spectator (1828’de kurulan itibarlı İngiliz dergisi) gibi Ortadoğu’yu iyi anlayan Batı medyasından izliyorum.

 

2)   Orada bulunan aile fertleri ve dostlarımla yapılan telefon görüşmeleri, mesajlar yoluyla ne kadar risk altında olduklarını, üzerlerindeki ruhsal ve ekonomik baskıyı anlamaya çalışıyorum.

 

 

3)   Gerek Londra’da gerekse şu anda bulunduğum Türkiye’de yıllarca fikirlerimizi ve bir oranda yaşamı paylaştığımız arkadaşlarımla ilişkiler katında. Konu açıldığında izahat isteyene, genelde savaşın geçtiği bölgeleri etraflıca gezip tarihini yüzlerce kitap ve belge üzerinden incelediğim için, etraflıca anlatabilirim. Fakat Netanyahu’yu suçlamak için beni şamar oğlanı gibi görmek isteyenlere ise yanıtı usulünce de vermeye bakarım.    

 

 

Son paragrafı açalım: Türk ve Batı’lı arkadaşlarımın çoğu olayı Hamas-İsrail mücadelesi gibi görmeye devam ediyorlar ve olayın aslında İran’ın Yahudi Devletini ortadan kaldırma amacının değişik sahnelerinden kaynaklandığını kabul etmekte zorlanıyorlar. İran’ın Nisan ayında İsrail’i doğrudan hedef alması, meselenin dar kapsamda gözlemledikleri Filistin-İsrail kavgasından öte olduğunu anlamaya başlamaları yönünde iyiye işaret.

 

 

Genelde eğitimli arkadaşlarım sorumlu aydınlara mahsus insancıl niyetlerle İsrail’in Hamas’a karşı güç dengesizliğinden hareketle Filistin tarafını tutmakla birlikte Hamas’a doğrudan destek vermekten kaçınıyorlar (pek İhvan’cı arkadaşım olmadığını burada belirteyim). Gazze’de ölüm sayısı arttıkça, militan ve sivil oranlarıyla kafalarını meşgul etmek veya benzer kent savaşlarıyla kıyaslama (İŞİD’e karşı ABD’nin Musul harekatı), yerine doğrudan İsrail Hükümetini hedef alma kolayına kaçmaları bir noktadan sonra ilişkilerimizi germektense konuyu kesmeye varıyor.

 

 

Savaş ilerledikçe, Hamas’ın yenilgisi netleştikçe ve sahneye Lübnan’da Hizbollah ve Yemen’de Husiler gibi yeni, pek zavallı olmayan ve Filistin davasıyla nispeten uzaktan ilgili aktörler çıktıkça acıma hisleri tavan yapan arkadaşlarımı bir düşünce alıyor: “Bu işler çok karıştı, konuyu açmaya gerek görmüyorum, nasılsa benim hayatımı doğrudan ilgilendirmiyor”.

 

Gazze’de sivilllerin hayatlarını kaybetmeleri çok acı. İsrail’li rehineler ve siviller için de öyle. Fakat savaşı kim başlattı? Unutulmaya yüz tutan ilk olayı hatırlamak istemeyen çok…  

 

 

Arkadaşlarımın, özellikle Türkiye’de, bir kısmını kaybettim fakat Ekim’den sonra girdiğim karanlıktan çıkmaya başladım, özellikle bu yılın ilk aylarından itibaren. 1967’de ilk kez hissettiğim “İsrail yok olabilir mi?” sorgusu yeniden devreye girmek istedi fakat engel oldum bu mantıksızlığa, def ettim kem düşüncelerimi…

 

 

İsrail’e karşı olan arkadaşlarımla (hala arkadaş mıyız acaba?) yeniden buluşacak mıyım ileride? Geçtiğimiz yılın bıraktığı tahribatı silecek kadar zamanımız olacak mı? 

 

Kaybedilen canların, daha kaybolacak gençlerin yanında bu konunun esamesi okunmaz.


RALF ARDİTTİ                     









Etiketler:

Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page