top of page

İsrail’in Yeni Dostu: Milliyetçi Muhafazakar Akım





Bundan 5 yıl kadar önce, 2018 sonlarında, “Küresel Liberalizm ve Milliyetçilik” başlıklı bir yazı kaleme almış ve 50 yıldan bu yana kendi çapımda savunduğum küresel ve liberal değerlerin erozyona uğradığını gözlemleyerek, Trump ve Brexit’in ardından Avrupa’da sağcı partilerin nasıl başarı kazanmakta olduklarını anlatmıştım.


Fakat akım yavaşladı: Trump 2020 başkanlık seçimlerini kaybetti, İngiliz halkı Brexit’ten soğudu ve Avrupa’nın iki büyük ülkesi, Almanya ve Fransa, merkez-sol iktidarlara teslim oldu.

Fakat milliyetçi-muhafazakar hareket sönmedi ve küllerinden yeniden ateşlenmeye kararlı. Yazıma ilham Yoram Hazony’nin “Milliyetçiliğin Erdemi” (The Virtue of Nationalism) adlı kitabıydı. Kudüs’de yaşayan Amerikalı-İsrailli feylesof-siyaset bilimci Hazony’nin tezi şöyle: Yayılmacı ve emperyal emeller beslemeyen, kendi halkının çalışkanlığına inanan, ayni ailevi ve kültürel değerleri paylaşan, uluslararası kurumlardan ziyade kendilerine güvenen uluslar başarı kazanırlar ve tarih yazarlar.


Arada Hazony işleri kitaplardan konferanslara büyütmüş, Amerika’dan İtalya’ya birçok ülkede “NatCon” (National Conservatism – Milliyetçi Muhafazakarlık) toplulukları oluşturmuş. Şimdilerde bu ideolojiye gönül verenler çoğaldı: İtalya’da Georgia Meloni, Macaristan’da Victor Orban, İngiltere’de Rishi Sunak (Boris Johnson’un ardından), Hollanda’da son seçimleri kazanan Geert Wilders ve nihayet İsrail’de Binyamin Netanyahu.


Aralarında ortak noktalar da var: 70 yıldan bu yana artan küreselleşmeye, ülkelerin karakter ve kültürlerini zayıflatan uluslarüstü kurumlara (federal Avrupa Birliği örneği) ve göçmen alınmasına karşılar. Ekonomide devletin ağırlığının artmasına ve bireyi yönlendirmesine ise karşı değiller.

Yoram Hazony NatCon akımının öncülerinden ve ideologlarından biri olarak şu savları ileri sürüyor: Çekirdek aile toplumun ve ulusun nüvesidir, korunmalı ve geliştirilmelidir, milletler tarihlerine sahip çıkmalı ve gurur duymalıdır, başka kültür ve dinlerden aramıza karışmak isteyenleri kabul etmiyoruz.


Merkez ve liberal akımların yenilgisi olarak şunları görüyorlar: Tüm dünyada artan göçler ve özellikle Müslüman ülkelerden Batı’ya yönelme ile ulusların karakterlerinin değişmesi, askerlik mecburiyetinin kalkmasıya vatanları koruyacak orduların zayıflaması, doğurganlık oranlarının düşmesi (en yüksek olan Fransa’da dahi yalnız 1,84/100), geleneksel değerlerden aşınmalar, doğa ve çevre koruma tedbirlerinin ekonomiye getirdiği maliyetler…   


Aslında Tayyip Erdoğan’ın da 20 yıldır izlediği siyaset bu akıma uyuyor. Uluslararası kurumlara şüpheyle yaklaşan, Osmanlı tarihini her fırsatta şahlandıran, Batı’dan esinlenen fikirlere (medya özgürlüğü, LGBT serbestiyeti, çevre duyarlılığı…) set çeken, ulusun “beka”sını ön plana alan politika Türk halkının çoğunluğunun olurunu kazanmış görünüyor. Göçmen tercihinde dahi ayni dinden olanlara imkan veren siyasi anlayış. Şu farkla ki İsrail politikasında milliyetçilikden daha baskın din etkisi görülüyor. 


Oysaki Avrupa ve Amerika’nın milliyetçi muhafazakar eğilimleri için İsrail bir medeniyet savaşçısı olarak ideal örnek: Kendi askerine ve teknolojisine güvenmede, terör ve barbarlıkla mücadelede, çocuk yapma ve nüfusunu artırmada, dilini ve kültürünü koruma alanlarında…     


İsrail’in dünyada azalan dostlarına karşın NatCon fikriyatı ile yönetilen ülkeler son Hamas savaşında dahi TelAviv’den desteklerini esirgemediler. İngiltere ve İtalya başbakanları ziyarete geldiler. Varşova ve Budapeşte’de Hamas taraftarlığı Paris ve Madrid’e kıyasla hemen hemen yok!

Batı’nın liberal veya solcu partileri arasında İsrail’e koşulsuz destek verenler de var: ABD’de Biden, Fransa’da Macron, Almanya’da Scholz, hatta İngiltere’nin gelecekteki başbakan adayı Starmer. Şu farklaki hemen tümü kendi kamuoylarında yükselen İsrail düşmanlığı ile başetmek zorundalar. Tüm bu ülkelerde nüfusun artan bir yüzdesi Müslüman kökenli ve siyasi ağrılıklarını kaydettiriyorlar.

NatCon akımının lideri olması gereken Donald Trump ise iyi örnek olmaktan çıktı. Seçim sonuçlarını onaylamaması ve nümayişçiler yoluyla iktidarı kaptırmama sevdası bir yana yüzlerce dava ile meşguliyeti ve giderek artan tazminat kararları başını ağrıtıyor, ABD Başkanlığına yaklaşımını yavaşlatıyor fakat henüz durdutmuyor.


İsrail ise kuruluşundan bu yana, sosyalist partileri, demokratik süreçleri, kibbutzları ve özgür medyası ile solcu ve liberal rejimlerin gözdesi iken bu dönemde kendi kamuoyunun sağa kayışına paralel olarak uluslararası milliyetçi-muhafazakar akımla birlikte yürümeye hazır.

    







Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page