Geçtiğimiz hafta sonu Tel Aviv Üniversitesi’nde ilginç bir panel izledim; konu İsrael’in güvenliğiydi. Her tarafımız düşmanlarla kuşatılmış bu coğrafyada ne denli tehdit altında yaşıyorduk?
Kanal 12 program sunucusu Adva Dadon moderatörlüğünde gerçekleşen panele katılan konuşmacılar yine Kanal 12’den Arap ülkeleri konusunda uzman gazeteci/muhabir Ohad Hemo ve Kanal 13 savaş yorumcusu Or Heller idi. Ohad Hemo’yu defalarca Filistin kamplarında Hamas ve İslami Cihad militanları arasında haber hazırlarken görmüş ve nasıl bu denli korkusuzca davrandığına şaşırmışımdır. Her iki gazetecinin de savaşın en ateşli günlerinde Ukranya’da, ateş hattından bizlere haber ulaştırdıklarını anımsıyalım…
Gerçekten İsrael için en büyük tehlike İran’ın nükleer güce sahip olması mıdır? Or Heller’e göre, şu anda İran’ın elinde dört değil altı atom bombası bulunmakta ve her an ABD ile İran’ın bir anlaşmaya imza atmaları söz konusudur. Savaş yorumcusu Heller’e göre, İran hiçbir zaman İsrael’e karşı nükleer bir saldırıda bulunmayacaktır. İran bu silahı hem İsrael’e hem de Batı’ya karşı bir korku ve tehdit unsuru olarak kullanmaktadır.
Humeyni rejimi İran halısının dokunduğu gibi sabırla hedefe kenetlenmekte ve bölgede Sunni çoğunluğa karşı Şii üstünlüğü sağlamaya çalışmaktadır. Suriye’yi terk eden 6 milyon Sünni’nin yerini Şiiler doldururken, Irak’ta sadece Farsa konuşulan bölgeler oluşmakta.
Rusya gibi eski süper bir güce pilotsuz savaş uçağı satan Ayetullahlar rejiminin amacı İsrael’i her yönden kuşatmaktır. Kuzeyde Hizbullah askeri güç olarak pek çok Avrupa ülkesinden daha ileri durumda bulunuyor.
İran devrimini Ortadoğu’da yaymayı ve İsrael’i haritadan silmeyi amaçlayan Hizbullah’ın esas gücü 170 bin roket atarı, siber gücü, uzun menzili füzelerinin yanı sıra 4 bin adet intihar dronundan oluşuyor. Düşünün ki Hizbullah terör örgütü altı bin kişilik tanklı birliğe sahip… Açığa çıkarılan gizli mağaraları imha edilmeseydi bu birlik İsrael’in kuzeyini işgal etmeye hazırlanıyordu.
Nasrallah, İsrael içindeki bölünmeyi ve ABD ile olan ihtilafını düşmanın güçsüzlüğü olarak nitelendirmektedir. Yine de Nasrallah’ın sadece ipleri germeye çalıştığını, yakın gelecekte bir savaş istemediğini biliyoruz. İsraelli generaller “attığınız her adımı izliyor, sarf ettiğiniz her sözü duyuyoruz” diyerek Nasrallah’a uyarı mesajları göndermektedir.
Diğer yandan İsrael’deki Hukuk Reformuna karşı ayaklanmayı demokratik mücadelenin gücüne bağlayanlar ve buna öykünen Filistinliler de var. Ohad Hemo’ya göre, 2. İntifada’yı yaşamış olan Filistinli bir kuşak barıştan yana tavır alırken, 12-13 yaşında çocuklar “Gov HaAraiot” (Aslan İni) adlı Şii destekli yeni terör örgütünde yer almaktalar.
İsrael’in en uzun sınıra sahip olduğu ve teröristlere en çok silah sızdırılan ülke Ürdün’dür. Kral Abdullah’ın ölümünden sonra ülkenin kontrol altına alınamaması durumunda en çok tehlike arz edebilecek bölge de burasıdır.
Her iki yorumcuya göre Suudi Arabistan’ın İran ile barış anlaşması yapmasının tek nedeni ABD’nin bölgeyi terk etmiş olmasıdır. Her halükarda bölgede Şii egemenliğine karşı dengeyi sağlayacak olan Abraham Anlaşmasının güçlendirilmesi ve bu anlaşmaya Suudilerin katılmalarıdır.
Comments