top of page

İngiltere ve Fransa Seçimleri Yahudilere Yarar mı, Zarar mı?


(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)












Son bir haftada politik ortamlarını yakından izlediğim iki ülkede önümüzdeki beş yıla damgasını vuracak parlamento seçimleri yapıldı, birinde istikrar umudu belirdi, diğerinde ise kaos.

 

 

İngiltere’de, daha doğrusu Birleşik Kırallık’da, sonuçlar çok net: 14 yıldır iktidarda bulunan Muhafazakarlar hezimete uğradılar, İşçi Partisi 412 milletvekili ile 650 sandalyeli Parlamentonun % 63’ünü ele geçirdi ve hükümeti tek başına kurma yetkisini aldı. Liderleri Sir Keir Starmer’in partiyi beş yıl önce aşırı solculara teslimiyetinden merkeze yönlendirmesi, ciddiyeti ve vatanseverliği milyonlarca seçmenin güvenini kazandırdı.

 

 

İngiltere’de yaşayan Yahudiler açısından bu seçimler iki ana başlıkta düğümleniyordu: Antisemit hareketlere karşı alınacak tedbirler ve İsrail ile ilgili izlenecek politika. Ülkede yaşayan 6 milyon Müslüman Gazze savaşında ölenlerin acılarını yüreklerinde hissederek her Cumartesi Londra’da büyük yürüyüşler düzenlediler ve bir ara Yahudilerin yoğun yaşadıkları Kuzey semtlerinde rahatsızlık yarattılar. Hatta kaybolan köpek veya kedi resimlerinin yer aldığı noktalara kimsecikler dokunmazken Hamas’ın esir aldığı rehinelerin fotoğrafları bile İsrail nefretinden kurtulamadı ve yırtılıp atıldı.

 

 

Bu seçimler Yahudi karşıtlığı açısından partilerin siyasetlerini netleştirdi. Her iki büyük parti ırkçılığa ve antisemitizme karşı olduklarını, Hamas bayraklarına izin vermeyeceklerini açıkladılar. Fakat Muhafazakar Parti bu konuda daha ileri giderek Filistin davasını desteklemenin sınırı olarak “Yahudi asıllı vatandaşların huzurlarını kaçırmamaları” çağrısında bulundu. Hatta Kasım 2023’e kadar Muhafazakar içişleri bakanı olan Suella Braverman “Londra polisinin göstericilere fazla müsamahakar davrandığını ve daha sert tedbirler alınması” gerektiğini vurgularken “nehirden denize özgür Filistin” sloganının dost ve müttefik İsrail’e zarar verdiğini, yasaklanmasını istedi.

 

İngiltere’de yaşayan Yahudiler oylarını genellikle ikiye böldüler: Yukarıdaki yaklaşımdan dolayı Muhafazakar Parti’yi tuttular fakat Avrupa’dan ayrılma (Brexit) politikasını da benimsemediklerinden değişim yönünde karar aldılar.

 

 

“Değişimi” temsil eden İşçi Partisi’nin lideri Keir Starmer’in eşi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir İngiliz Yahudisi, iki çocuklarınının eğitimi de bu yönde. Evlerinde Şabat yemekleri kendini ateist addeden baba tarafından da destekleniyor. Bu açılardan Starmer’in Yahudilerin tarihsel ıstıraplarını anlayışla karşılaması ve İsrail’in güvenliğini tehlikeye düşürecek adımlardan kaçınması olumlu karşılanıyor.

 

Diğer taraftan ise Müslüman toplumun büyük çapta İşçilere sempati beslemesi ve onlara oy vermeleri Starmer’i baskı altında tutmaya devam ediyor. “Gazze Davası” ını en önemli koz olarak gören birkaç milletvekili adayı Müslüman ağırlıklı bölgelerde İşçi Partisi’ni yenmeyi becerdiler. Fakat Sir Keir’in zaferi o kadar ezici ki bu engeller İsrail politikalarını değiştirmez.

 

 

Nasıl şekillenecek İşçi Partisi hükümetinin İsrail siyaseti? Filistin Devleti’nin tanınması ikili müzakerelere bağlı. Amerika müttefiki sıfatıyla silah sevkiyatının durdurulması da Washington’un alacağı kararlardan etkilenecek. Fakat IDF’in hatalarını belirtmeye, insan haklarının ihlali halinde seslerini yükseltmeye ve “iki devletli çözüm” vitrininin arkasına saklanmayı ilke olarak kabul edecekler.

 

 

Starmer’in eşi Victoria ile birlikte 2025’de Yeruşalayim’i ziyaret etmesi sürpriz olması, özellikle hükümet değişirse… 

 

Net bir sonuç doğurmayan Fransa seçimlerinde ise Fransız Yahudileri ikilemde kaldılar. Paris’in zengin semtlerinde oturanlar Macron cephesine olumlu bakarken yükselen antisemitizmden çekinenler Marine Le Pen’in Rassemblement National (RN) partisinin keskin Müslüman karşıtlığını benimsediler. Yahudi asıllı düşünce adamları Bernard-Henri Levy “aşırı sağ eskisi gibi değil” derken Alain Finkielkraut “RN’e oy vermeyi düşünebilirim” diyerek kapıyı araladılar. Hareketin kurucusu Jean Marie Le Pen’in antisemit söylemlerinden ne kadar uzaklaştığı ise kızı Marine’in konuşmalarından ve İsrail’li Diaspora Bakanı Amichai Chikli’nin RN’i desteklemesinden anlaşılıyor.

 

 

Yahudileri esas korkutan Fransız siyasetinin cazgır solcusu Melenchon’un La France Insoumise (Bükülmeyen Fransa) Partisinin seçimlerdeki başarısı ve Filistin taraftarlığını ön plana çıkarması. Sonuçlar alındıktan hemen sonra Suriye’de doğan 32 yaşındaki Filistin’li Rima Hassan’la birlikte podyuma çıkması ve İsrail’i sertçe itham etmesi alarm zillerini çaldırdı.

 

 

Her ne kadar Melenchon’un ortağı olduğu Le Nouveau Front Populaire ittifakı (1936’da Leon Blum’un başında olduğu Halk Cephesi örneğinden hareketle) seçimlerin 2nci turundan başta çıktı ise de İsrail politikaları alanında tek seslilik yok. Parçalanmış parlamentodan hükümet kurulması herhalde Paris Olimpiyatlarının sona ermesi ve Fransızların tatilden dönecekleri Eylül-Ekim aylarını bulur.

 

 

Gerek İsrail ile güdülecek siyaset açısından gerekse artan Müslüman nüfusun Yahudi karşıtlığına ses çıkarmaması açısından Fransız diasporası “iki arada bir derede” kaldı. Aliya mı yapsınlar, Fransa’da mı yaşamaya devam etsinler?

 

Fransız Yahudilerinden İsrail’e göç yükselir fakat İngilizlerden gidenler fazla olmaz. Fakat her iki ülkede de Müslüman nüfusun vatandaşı oldukları sisteme karşı değil, içinde hareket etmeleri ve temel değerlerini benimsemeleri siyasi güçlerini zamanla artıracaktır.                           









Etiketler:

댓글


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page