Robert Schild
Bugün üzerinde durmak istediğim kitap, kapağında her ne kadar “Roman” yazıyorsa da, anladığım kadarıyla romanlaştırılmış bir otobiyografidir.
Aslında bu yazın türünü bilmiyor değiliz – benim ilk aklıma gelen, Jack Kerouac’ın „On the Road“ (Türkçesi „Yolda“) ve „The Dharma Bums“ („Zen Kaçıkları“) romanlarıdır, bunun yanı sıra Elie Wiesel’in „Night“ („Gece“) anlatısı veya –daha gerilere gidecek olursak– Charles Dickens’in „David Copperfield“ klasiği gibileridir…
İshak Reyna’nın bu yılın başlarında yayımlanmış olan „Azınlık“ romanı ise, tüm bunlardan biraz daha fazla özyaşamöyküsü biçemine çalıyor – dahası, başkişi olan Edi ile yazar İshak, sanki birer koşut özyapıyı canlandırmakta! İstanbul’un benzer semtlerinde doğup büyümüşler, yanılmıyorsam aynı liseye, ancak farklı yüksek öğrenim kurumlarına gitmişler; buna karşılık benzer aile bileşimleri var – yalnız baba ve amcalarının meslekleri (tuhafiye/parfümeri) „yer değiştirmiş“; öte yandan biri tombul, diğeri atletik yapılı, her ikisi de yayıncılık sektöründen çalışıyor (ne var ki biri çevirmen, diğeri editör olarak) ve de birer vakıf üniversitesinde meslekleri ile ilgili dersler veriyorlar… Her ikisinin ilk yazın ürünleri 1980’ler İstanbulu‘nun tek Yahudi gazetesi olan Şalom ile onun kısa ömürlü YAŞAM ekinde yayımlanmış ve oradaki çalışmalarını sanki birer „ekol“ olarak görmektedirler.
Bu bağlamda „Azınlık“, tipik bir coming of age (“reşit olma”) romanı olarak başlıyor: İki koşut Yahudi çocuğun/gencin eğitim, bar mitzva, yazlık (Edi:Burgazadası/İshak:?), cemaat kulüpleri, üniversite ve askerlik yıllarından ilk yayınevi deneyimlerine dek…
Açık konuşmak gerekirse, bu romanın genel amacı „bir tür hayat ve belki biraz da meslek muhasebesi“ (s.12) olmakla birlikte, beni okur olarak en çok cezbeden, Edi’nin (ve de İshak’ın) gençlik yıllarıydı! Diğer bölümler, sayfalar ilerledikçe artarak özgülleştiğinden, yayıncılık dünyasına daha çok yönelikmiş gibi geldi bana!
6 Eylül 1986’da Neve Şalom Sinagogu’na düzenlenip çok sayıda ölü ve yaralı ile sonuçlanan Filistin kaynaklı terör saldırısının ardından Şalom‘da oluşmuş „kayadez/avlaremoz“ ikilemi üzerine yayın ekibinin dağılması ve Edi’nin „madem bundan sonra onlar yoktu, ben de olmayacaktım!“ (s.55) sitemi ile bu çalışma grubundan ayrılması, keza babasının prostat kanserine yenik düşmesiyle „Hayata mecburi atılış“ bölüm başlığı ile anlattığı gibi, annesine maddi katkıda bulunmak için sürekli yayınevi yılları başlıyor genç çevirmenin.
Bundan sonraki bölümlerde, özellikle meraklısı için Türkiye’deki yayıncılık dünyası/piyasası konusunda oldukça ilginç ayrıntılara yer veriyor İshak Reyna. Örneğin „o yıllarda orijinal dillerde yayımlanalı on yılı geçen kitaplar Türkçeye yurt dışına telif ödenmeden çevrilip basılabilmesi“ (s.62) ayrıcalığını ben şahsen bilmiyordum… Ne var ki ilerleyen sayfalarda öğreneceğimiz gibi, 1996 yılında Avrupa Birliği ile yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması sonucu Türkiye‘nin artık „Gelişmiş Ülke“ statüsüne girmesiyle, orada olduğu gibi telif muafiyeti, yazarların ölümünün üzerinden ancak yetmiş yıl sonrasına kayacaktı…
Türkiye’deki yayıncılığın („Fantastik ve Genç Yetişkin Edebiyatı“/s.164 veya „Gençlik Kitapları“/s.184 gibi) bazı evrelerinin yanı sıra, daha nice mesleki bilgileri içeren bu kitap, aynı zamanda ülkenin 1960’lardan başlayarak günümüze kadar uzanan siyasi, toplumsal ve ekonomik kilometre taşlarını da irdeleyip yorumluyor, 2003 Şişli ve Neve Şalom Sinagoglarıyla İngiliz Konsolosluğu ve HSBC’nin önündeki terör saldırılarıyla Hrant Dink suikastını da içererek… Bundan öte, Rıfat Bali’nin 1999 yılında yayımlanan „Bir Türkleştirme Serüveni“ kitabıyla, Türkiye Yahudilerinin konum, yaşam ve sorunlarına da kısaca yer vermektedir. Örneğin 176. sayfada, başta İsrael olmak üzere „diğer ülkelere göçler de düşünüldüğünde, yeni doğanlara rağmen (…) acaba 21. yüzyılın sonunda Türkiye’de hiç Yahudi kalacak mı diye sorulabilir(…).“ türündeki kışkırtıcı soruyu da ortaya atıyor Edi (ve de İshak!).
Edi ve İshak demişken, bu özyaşamöyküsel romanın en çok ilgimi çeken yanlarına da biraz değinmek istiyorum. Şöyle ki, a) kitapta yer alan Edi’nin çevirdiği İngilizce romanların hemen hiç biri, gerçekten Türkçe’ye (henüz) kazandırılmamış! Keza, b) sözü edilen kişilerin yine hemen hiç birinin ismi zikredilmiyor… Bundan öte, c) T. İş Bankası Yayınları’nın „Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi“nin „Şalom/YAŞAM çıkışlı, Yapı Kredi Yayınları’nda çalışıp kendi kısa ömürlü yayınevini kurmuş Yahudi editörce yönetildiği…“ belirtiliyor bu kitabın 201. sayfasında – ve hemen ardından, onun (M.E.Bakanı Hasan Ali Yücel’in 1940’lı yıllarda kurmuş olduğu „Çeviri Bürosu“nda çalışan) „Milli Eğitim Klasikleri dönemindeki Erol Güney’den yıllar sonra belki ikinci bir istisna olacağı“ndan söz ediyor Edi – ki bu, o yılların çevirmeni, Odessa’lı Yahudi Erol Güney’den sonraki „istisna“ olan İshak Reyna’yı gösteriyor!!
Biraz karışık mı olmuş? Aslında bizzat „Azınlık“ romanı ile yazarının aşağıdaki kısa özgeçmişini okuyup karşılaştırırsanız, her şeyi anlayacaksınız!
İshak Reyna (*1963/İstanbul), 2003-2009 arasında İst. Bilgi Üniv. Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde deneme, öykü ve editörlük, 2009-2018 arasında İst. Okan Üniv. Çevrebilim Yüksek Lisans programında çeşitli editörlük dersleri verdi. 1991’de Yapı Kredi Yayınları’nda başladığı kitap editörlüğüne, 2005-2007 arası İş Kültür Yayınları’nda kurucu editörlüğünü yaptığı Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi sonrası, 2015’ten bu yana yine YKY’nda editörlüğe devam ediyor.
***
● İshak Reyna: Azınlık – Bir Hal Tercümesi; Doğan Yayınları, 2023; 311 sayfa
***
Bir sonraki yazı: 6 Eylül 2023
Comentarios