top of page

İkinci bölüm: İsrail’de iç politikadaki entrikalar



3 Ocak 2025’te Ben Caspit’in Maariv Gazetesinde “O yalnız” adlı yazısının ilk bölümünün konusu Netanyahu idi. İkinci bölümünde Caspit İsrael politikasındaki güncel olaylara değiniyor. Konular aşırı milliyetçi sağ, Ultra Ortodoksları askerlikten muaf tutma kanunu’nun kabulü için yapılan –kanuni fakat kendisine göre etik olmayan- çalışmalar, Yüksek Adalet Divanı hakkında ortaya atılan iddiaları ve nedenleri ve Devlet soruşturma komisyonunun kurulması.



 

İt ürür kervan yürür

 

Netanyahu'nun iktidarda kalmaya devam etmek ve adaletten korkusundan yaptığı tüm hile ve komplolar arasında en çılgın olanı, Itamar Ben-Gvir ‘in meşru bir şahsiyete dönüştürmesi ve İsrail’de hükümetinin en önemli bakanlarından biri olarak atamasıdır.

Dolayısıyla, bu hafta aynı Ben-Gvir’in, Başbakanlık ettiği koalisyonu küçük düşürücü bir hezimete uğratamaması için hastaneden apar topar Knesset'e gitmeye mecbur kalınca ona acımak zordu. Fakat Netanyahu bu tür aşağılamadan pek etkilenmez. Başbakan kalabilmek için her türlü aşağılanmayı, işkence dahil aklınıza gelen her şeyi göze alır. Bunu beceriyor da. İt ürür kervan yürür.

Nasıl intikam alacağını da çok iyi bilir. Bu hafta, Ben-Gvir, namı diğer Kanal 14 olan sirkte yayınlanan “Vatanseverler” programında çok fena aşağılandı. Yinon Magal’in yöneticiliğinde seyircilerin Ben-Gvir'i şiddetle protesto etmeleri Netanyahu’nun vekilleri aracılığıyla aldığı intikamıydı (Ertesi gün Ben Gvir özür diledi). İran’ın Husi’leri varsa, Bibi'nin de “Vatansever’leri” var (Bibi'yi İran'la karşılaştırmıyorum. Sadece her ikisinin vekiller aracılığıyla eylemleri olduğunu söylüyorum). Abdelmalek al-Magali (Husi’lerin başı) ve Itamar Ben-Gvir arasındaki bu gösteri de gelecekle ilgili ilginç fikirler düşündürüyor.

Kanımca bu hafta stüdyoda yaşanan bu düello, Netanyahu sonrası dönemde milliyetçi-popülist-ultra-Ortodoks sağ bloğun liderliği için önde gelen iki aday arasındaki ilk televizyon tartışmasıydı (Magal Ben Gvir). İlerideki tartışma, yapıldığında şehirdeki en iyi show olacak. Hangi şehir mi? Muhtemelen Tel Aviv’de olmaz.

Tel Aviv’de olmaz. Çünkü bu ikisine kalsa, dünyanın en harika şehirlerinden biri ve ilk İbrani şehri sıfatına sahip şehir kitle terapisine tabi tutulurdu. Çünkü Tel Aviv bir sorgulama ve putperestlik şehridir. Fakat bu düşünceleri birinin zaman zaman Tel Aviv’de sahilde yürüyüşe çıkmasına, diğerinin de o şehrin göbeğinde yaşamasına engel değil.

İdeolojik olarak her ikisi İsrail'in mükemmelliğinin, düşmanlarımıza karşı sahip olduğumuz teknolojik, kültürel, bilimsel, akademik, yaratıcı ve insani üstünlüğün çekirdeği olan Tel Aviv'e taban tabana zıttır. Sağın gelecekteki yüzü onlar olursa, Netanyahu'yu özleteceklerdir.

Rehin Subay

Bu arada koalisyonun askerlikten muafiyet yasası metnini getirme çabaları, bir yandan ultra-Ortodoksları yatıştırmalı diğer yandan da Dış İlişkiler ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein liderliğindeki koalisyondaki muhalif sesleri sakinleştirmeli.

Bu çaba Savunma Bakanı Israel Katz’ın yönetiminde. Katz demişken bir parantez açalım. Netanyahu ile olan ilişkisinde uzun yıllar, çalkantılar, inişler ve çıkışlar (oldukça fazla) var. Katz çaylak değil. Netanyahu'nun güce değer verdiğini ve güç kullanmayı bildiğini biliyor. Likud mekanizmasını kontrol ederek genellikle Netanyahu'dan istediğini nasıl alacağını da bilir.   

Ancak son zamanlarda bu değişti. Katz, Benny Gantz ile dönüşümlü hükümette maliye bakanı olarak atandığında, siyasi tarihimizdeki en Makyavelist hamlelerden birinin uygulayıcısı olmayı kabul etti: Gantz ile Netanyahu arasındaki rotasyon gerçekleşmesin diye devlet bütçesini onaya sunmamak.

Vatanını seven bir politikacı böyle bir hamle yapmaya istekli olmaz. İsrail koronavirüs döneminin ortasındaydı, İsrail ekonomisine bütçe ve reformlar gerekliydi. Buna rağmen Katz ve Netanyahu Benny Gantz'dan kurtulmak için ekonomiyi rehin aldı. O günlerde saftık ve bundan daha kötüsünün olamayacağını düşünüyorduk. Tabii ki yanılmışız.

Bu kirli görevi yerine getirdikten sonra Katz, uygun bir ödül alacağından emindi. Bunun yerine, dışişleri bakanlığını alan Eli Cohen ile bir rotasyonda enerji portföyü verildi. Ancak Katz sabırlı bir Yahudi ve sonunda karşılığını aldı. Kısa bir süre önce Eli Cohen ile yer değiştirdi ve Dışişleri Bakanlığı’na atandı. Ancak bu sadece gelecek programın bir fragmanıydı.

Bu arada Yoav Gallant'ın kovulması gerektiği ortaya çıktı. Savaştaki performansı nedeniyle değil (8 Ekim'den itibaren çok değerli bir savunma bakanıydı). Nedeni ise Gallant'ın, Katz'ın Maliye Bakanlığı'nda kabul ettiği şeyi açıkça reddetmesi: Gallant, ultra-Ortodoksların askerden muaflıklarına devam etmelerini reddetti. Bunun bedelini bakanlık koltuğu ve belki de kariyeriyle ödeyeceğini biliyordu ve yine de ısrarla reddetti.

Bu yüzden kovuldu. Katz, Savunma Bakanlığı'na net bir anlaşmayla girdi: Arie Deri'nin temsilcisi Ariel Attias'ın yeni zorunlu askerlik yasasının hazırlayıcısı olmasını kabul edecekti. Ve şu anda olan da bu. Katz'ın Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi'ye yaptığı şey, tipik bir Bibi hareketi. Buna tehditlerle şantaj da diyebilirsiniz (tabii ki suç unsuru olmadan). Ya da Herzi Halevi Ultra Ortodoksları askerlikten muaf tutmaya razı olacak, ya da kaderi Galant'ınkiyle aynı olacak.

Genelkurmay Başkanı'na maksimum baskı nasıl uygulanır? Orduda bulunan herkes bilir. Atamalar aracılığıyla. Nedeni, Genelkurmay Başkanı'nın subayları atamasının çok önemli olması değil. Ordu İsrail'deki en büyük organizasyonudur. Oradaki atamalar da onun yaşam döngüsüdür. Onlar enerjidir, hayati fonksiyonel döngüdür, onu vücudun her yerine akıtan damar sistemdir.

Genelkurmay Başkanı, Katz'ın Savunma Bakanlığı'ndaki ilk günlerinde küçük bir atama planını yapmayı ve ardından frene bastırıldı. Şimdi ondan bedel tahsil ediliyor. Halevi bu bedeli ödemeye razı değil. Albay rütbesi ve altında onlarca ve yüzlerce subay mağdur. Örneğin Givati Tugay Komutanı'nı ele alalım.

Bütün savaş boyunca savaştı. Yerine başkasının getirilmesi gerekiyordu. Yıpranmış, yorgun, fakat devam etmesi gerekecek. Onun yerini alacak, ve onun da yerini alacak kişi de aynı yerde takılmış durumdalar. Herkesin ailesi var. Çocukları var. Kayıt olmanız gereken eğitim sistemleri var. Planlanması gereken yaşam ve konutlar var. Gerekirse başka bir şehre taşınacaklar. Ordudaki atamalar yüzlerce binlerce ailenin yaşamının devamını belirleyen düzenli bir döngüdür. Bunu durdurduğunuzda orduyu felç etmiş olursunuz.

Geçmişte, aynı şey Savunma Bakanı Ehud Barak, inatçı Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi'nin hayatını perişan etmeye karar verdiğinde yaşandı. Zamanında ordudaki atamaları durdurmanın etkisini ilk kez öğrenmiştim. Böyle bir olayın ciddi sonuçları var. Şimdi aynı olayın tekrarını yaşıyoruz. Katz'ı rahatsız eden ordunun yapması gereken soruşturmalar değil. Onu rahatsız eden şey, Genelkurmay Başkanı'nın Katz ve Ariel Attias'ın hazırladıkları yasaya uymaması. Ve eğer ona uymazsa, onu zorla kabul ettirirler.

Sorun şu ki, Halevi baskıyla razı edilecek bir tip değil. Zaten 7 Ekim'de cehennemi yaşadı. Bu felaket sonsuza dek onun adına yazılacak. O bunu biliyor. Savaşı tüm cephelerde kazanmak, durumu her yönden alt üst etmek için tekrar küllerinden doğdu. Netanyahu'nun artık sadece başarıları üstlendiğini ve kendisini 7 Ekim’in utancıyla baş başa bıraktığını biliyor. Tabi bu onu sevindirmiyor. Ancak geçen hafta savunma bakanına, 2026'dan itibaren ordunun askerlik çağına gelen tüm ultra-Ortodoks’ları seferber edebileceğini bildirdi. Bu kadar basit. Bu yıl 4.800, gelecek yıl 5.700 asker almak mümkün ve üçüncü yılda (2026'nın sonunda başlayacak) ordu herkesi askere alabilecek.

Bu duyuru, Katz'ın, Attias'ın ve askerden kaçışı sürdürmeye çalışan diğerlerinin planlarını fena bozdu. Bu yüzden şimdi Genelkurmay Başkanı'na mafya baskısı uyguluyorlar ve bedelini ordu ödüyor.

Bundan sonra ne olacak? Galant'a ne olduysa. Halevi'nin yeri doldurulacak. Bana kalsa Genelkurmay Başkanı'nın görev süresinin sonuna kadar devam etmesi gerekirdi. 7 Ekim'den sorumlu olmadığı için değil. O sorumlu. Devam etmek zorunda olmasının nedeni, üst düzey yetkililerin, onun üstündekilerin, burada olan her şeyin genel sorumluluğunu taşıyanların, sorumluluklarından kaçıyor olmaları, bunu kabul etmemeleri, bir soruşturma komisyonu kurmaya istekli olmamalarıdır.  Hiçbir şeye, ama cidden hiçbir şeye hazırlıklı değiliz. Kurallar değiştirdiyse, herkes için değişmeliler.

Öyle ya da böyle, bu genelkurmay başkanı görevinde uzun süre kalmayacak. Soruşturmalar tamamlanıyor. İstifa ettiğinde, başka bir genelkurmay başkanının atanması gerekecek. Atamayı hükümete getirecek olan resmi görevli Katz ve bu isme karar verecek olan Netanyahu. Adayların hepsi bu göreve layık. Hepsi. İlk ve en çok şansı olan aday çok saygın ve değerli bir subay olan Eyal Zamir. Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve Savunma Bakanlığı Genel Müdürü olarak değerli deneyimler kazandı. Galant ile yakınlığı umarız kendisine engel teşkil etmez.

İkinci önemli aday görevdeki Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tümgeneral Amir Baram var. Genelkurmay Başkanlığı'na atandığında çok sevinir, atanmazsa selam verip evine gidecek azimli ve profesyonel bir subay. Bunlara, Kuzey ordu Komutanı Tümgeneral Uri Gordin'i ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Amikam Norkin’i ekleyebilirsiniz. Norkin son zamanlarda Netanyahu'ya danışmanlık yapıyor ve bu göreve kabul edilebilir biri olarak görülüyor.

Peki nasıl karar verilecek? Çok basit: Katz'ın hazırladığı askerden muaflık kanununu kabul edeceğini peşince taahhüt eden, dizginleri eline alacak olan kişidir. Bize sadece bu atanan dört mükemmel subayın hepsinin mesleki, ahlaki ve vatansever dik durmaları ve pes etmemeleri için dua etmek.

Ordu’nun ilk ultra-Ortodoks tugayı olan Haşmonaim Tugayı'nın kuruluşunu yakından tanıyan genç bir ordu yetkilisi, bu hafta bana "Ordunun buna ne kadar çok para yatırdığına inanamazsınız" dedi. Yeter ki gelsinler. Steril bir ortam da dahil olmak üzere ihtiyaç duydukları her şeyi alacaklar. Artık bahane yok Bahaneler bitti. Ordu 10.000 ultra-Ortodoks Yahudi'yi saflarına katması gerektiği gerçeğini kabullendi, ciddi yatırımlar ve gereken her şeyi yapıyor. Ne acıdır ki siyasetçiler bunu da mahvedecekler."

Başka bir Yüksek Adalet Divanı yok

Kan'ın (İsrael devlet radyo TV si) parlamento muhabiri Ze'ev Kam, bu hafta radyoda şu cümleyi söyledi: "Yüksek Mahkeme yargıçlarının sorumlu olmadığını düşünüyorsanız, Gazze’li isyancıların ve Hamas isyancılarının sınıra geldiklerinde onlara ateş açılamayacağı saçmalığına kimin karar verdiğini zannediyorsunuz?"

Kam'a saygı duyarım. Sağcı, dindar bir kişi, profesyonel, çalışkan, güzel konuşan bir gazeteci. Onun da 7 Ekim rezaletiyle Yargıtay yargıçlarını suçlayan rivayete kapılmış olması mideme (bir başka) darbe oldu. Bu rivayet, şimdi bir devlet soruşturma komisyonu kurulmasına karşı çıkan herkesin en yeni bahanesi. Ve bundan daha saçma ve daha yanlış bir şey yok.

Hatırlayacağınız gibi, katliamdan sonra Likud da dahil olmak üzere hemen herkes bir devlet soruşturma komisyonu kurulmasına destek verdi. Bu sadece birkaç ay sürdü ve Likud üyeleri baskı altında fikir değiştirdiler. İki yıl önce Netanyahu dahil hepiniz bir devlet soruşturma komisyonu kurulmasını talep ettiniz ve nasıl oluyor da birdenbire buna karşı çıktınız sorusuna “yargıçların da soruşturulması gerekiyor” yanıtını veriyorlar. 7 Ekim’de olanlardan onlar sorumlu! Ateş açma kurallarının değişmesinden onlar sorumlu! Müdahale ettiler! Karar verdiler! Orduya dikte ettiler!

Onlara böyle bir şeyin olmadığını yaratılmadığını açıklamanız da bir fayda etmez.  Geçenlerde biri "yargıçlar öyle bir atmosfer yarattı" dedi. Ze'ev Kam'ın da bunu söylediğini duyduğumda onunla iletişime geçtim. Belki de benim bilmediğim gerçekleri biliyordur.

Bilmiyormuş. Gazze sınırında ateş açma kuralları hakkında Yüksek Adalet Divanı'na bir dilekçe verildiğini biliyor. Yüksek Mahkeme'nin bunu kesin bir dille reddettiğini, müdahale etmeyeceğini ilan ettiğini ve ordunun sınırda güç kullanma ve ateş açma politikasını uygulamasına izin verdiğini de biliyor. Kam'a zamanın Genelkurmay Başkanı'nın Gadi Eisenkot olduğunu, keskin nişancıları tel örgülere bakan yerlere yerleştirdiğini ve aylarca süren "dönüş yürüyüşleri" kapsamında hiçbir Filistinlinin bu sınırı geçmediğini hatırlattım. Bu süre zarfında, IDF Aynı çitte 300 Filistinliyi öldürdü ve 30.000'den fazla kişiyi yaraladı.

Kam, Yüksek Mahkeme'nin dilekçeyi görüşmeyi kabul etmesi ve doğrudan reddetmemesinin bir fark yarattığını savunuyor. Kam'ın aksine, tüm bu süre boyunca hem ordu hem de hukuk sistemi ile yakın temastaydım. Kendisi bu konuda bilgisiz.

Sınır bölgesini ziyaret ettim, tel örgüler bölgesini ziyaret ettim, genel kurmay, tümen komutanlarıyla, tugay komutanlarıyla konuştum. Kimse onlara bir kısıtlama getirmemiş. Aksine. Yüksek Mahkeme dilekçeyi reddettiğinde, kendilerini zafer kazanmış hissettiler. Artık yasal onayları da var. Tıpkı Yüksek Adalet Divanı'nın o sırada (Hamas ileri gelenlerinin) hedef gözetilerek öldürmelere izin vermesi gibi.

İsrail’in Yüksek Adalet Divanı dünyada (hala) mükemmel bir isme sahiptir. Bize yasal Demir Kubbe sağlar. Şimdiye kadar subaylarımızı ve savaşçılarımızı uluslararası mahkemelerden koruyan kişidir. Bugünkü Yüksek divan zayıfladı. Rejim darbesinde neredeyse yaşanan linç olayıyla iyi bir üne leke sürüldü. Ama hala burada, canlı ve iyi durumda. Bu da iyi bir şey.

Kısaca, Yüksek Adalet Divanı yargıçlarının Gazze çevresinde yaşananlarla hiçbir ilgisi yok. Orada olanlardan doğrudan sorumlu olanlar ordu ve hükümettir. Başta hükümet. Ordu çünkü Gazze sınırı bir komutandan diğerine seneler içinde zayıfladı. Hükümetler, çünkü bu onların politikasıydı. Bunlar esas olarak Netanyahu hükümetleri, Netanyahu'nun "önleme" politikası, bunca yıldır Hamas'la karşı karşıya gelmekten kaçınması ve sükûnet için tüm gücüyle çabalaması.  Sessizlik için, düzenlilik için.

Aynı şey kuzeyde de oldu. Ze'ev Kam'a, İsrail'in kendi topraklarındaki üç Hizbullah çadırına, Megiddo'daki saldırıya veya Yarkon Parkı'nda Bogie Ya'alon'a (eski Genel kurmay başkanı ve savunma bakanı) yönelik suikast girişimine yanıt vermemesinin de "Yüksek Adalet Divanı ruhu"ndan kaynaklanıp kaynaklanmadığını sordum. Adil bir şekilde, hiçbir bağlantı olmadığını itiraf etti.

İsrail'de 7 Ekim ve benzeri ulusal felaketleri ve travmaları araştırmak için tek bir mekanizma var. Adı Devlet Soruşturma Komisyonu. Başka bir mekanizma yok. Tıpkı başka bir Yüksek Adalet Divanı olmadığı gibi, başka bir Devlet Savcılığı olmadığı gibi, başka bir ordu ve istihbarat servisi, alternatif kurumlar da olmadığı gibi. Evet, bazı kurumlarımızın onarılması gerekiyor. Yargı sistemi reformunun ilk ve en tutarlı savunucularından biriyim. Reform, yıkım değil. Düzeltme, Esaret değil. Yargının bağımsızlığının sıkı bir şekilde korunması, politikacılara tabi olmamak.

Öyle ya da böyle, 7 Ekim soruşturmasıyla ilgili bir devlet soruşturma komisyonu kurulmalı. Kurulmazsa diye sokaklar sarsılmalı, sağır edecek kadar bağırılmalı. Halkın ezici bir çoğunluğu bu komisyonun kurulmasını destekliyor. Yine de kurulamıyor. Eski bir devlet savcı yardımcısı olan Yehuda Sheffer geçen hafta bir fikir önerdi: İlk aşamada, İsrail'in işlediği savaş suçları iddialarını soruşturmak için sınırlı bir yetkiyle bir devlet soruşturma komisyonu kurulacak (bu, Lahey'de bize yardımcı olacak).

Komisyonda yer alanlar bilindikten sonra, hükümet görev süresini genişletebilir. Hükümet Ehud Barak komiteye başkanlık, etmediğini ve sadece tarafsız profesyonellerden oluştuğunu görünce (inanıyorum ki tüm taraflarca kabul edilen Yargıç Elyakim Rubinstein başkanlık edecek), komitenin görev süresi 7 Ekim'den önceki olaylara ve katliamın nedenlerine ilişkin bir soruşturmayı içerecek şekilde genişletilebilecektir

Derleyen: İsak Duenyas


 

IYT dip not :

İfade edilen görüşler İYT web portalının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Yazarların düşünceleri sadece kendilerini bağlar.





Comments


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page