(Yazarı sesli dinlemek için tıklayınız)
ABD Başkanı Biden’in bugünlerde İsrail’i ziyareti ve iki ülke arasında “sarsılmaz dostluk ve savunma birlikteliği” açıklamaları Yahudi Devleti’nin kuruluşu esnasında da geçerli miydi?
Maalesef! Tarihsel bilgi olarak aklımızda kalan: Başkan Truman’ın, İsrail’in bağımsızlığı 14 Mayıs 1948’de David Ben Gurion tarafından ilan edildiğinde, hemen tanıdığıdır. Fakat bu karar ancak “defacto” (fiiliyatta) olarak alınmıştır. Dejure, uluslararası ilişkiler olarak hukuksal zemine oturtulmasını o zamanki ABD Dışişleri Bakanlığı (State Department) engellemiştir.
Harp sonrası Avrupa kalkınmasının mimarı George Marshall’ın Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve CIA “Amerika’nın güvenliği açısından Filistin’de Bir Yahudi Devletinin kurulması çıkarlarımıza aykırıdır” diyerek hem Birleşmiş Milletler kararlarının (29 Kasım 1947 – “Filistin’de 2 devlet, Arap ve Yahudi”) hayata geçirilmesini durdurmaya çalışmışlar, hem de İsrail’in en ihtiyacı olduğu dönemde (1948 – 49) silah ambargosu uygulamışlardır.
Başkan Truman ile ABD ulusal güvenlik bürokrasisi (State Department, Pentagon, CIA) arasındaki Filistin konusunda görüş ayrılığı Soğuk Savaş’ın başlama yıllarına uzanır. İkinci Dünya Savaşında müttefik olan ABD, İngiliz İmparatorluğu ve Sovyetler, Hitler rejimine karşı verdikleri mücadeleden hemen sonra Stalin’in Kızıl Ordusunun Doğu Avrupa’da işgal ettiği ülkelerden çıkmaması ve hepsini kömünist uydular haline getirme planı Batı’yı kaygılandırıyordu. Dünya Batı ve Doğu olarak ikiye bölünüyor ve Ortadoğu da üstünlük sağlama bölgelerinden biri olarak beliriyordu.
Birleşmiş Milletler’in Filistin’de 2 ayrı devlet oluşturmasının en hevesli savunucuları Doğu Blokundan Sovyetler Birliği ve Polonya idi. Her iki ülke de Nazilerin işgal kuvvetlerinin en vahşi katliamlarının ve Soykırım’ın doğrudan tanığı olduklarından Yahudi Ulusuna sempati ile bakıyor ve bağımsızlık kazanma arzularını destekliyorlardı. Ayrıca kendilerine yakın kişilerin (Yahudi liderlerin çoğu Polonya veya Rus doğumluydu) komünizme de gönül vereceklerini ümit ediyorlardı.
ABD güvenlik hiyerarşisi ise Yahudilerin devlet kurma arzularını engelleme niyetindeydiler. Sovyet Blokunun Yahudileri desteklemesine şüphe ile yaklaşmanın dışında İngiltere’nin Filistin’den ayrılmasına rıza göstermiyorlar ve petrol sahibi Arapların komünist dünyaya yaklaşmasından çekiniyorlardı.
Beyaz Saray dışındaki Washington bürokrasinin bu tutumu Amerikan kamuoyu ve Kongre üyelerinin Yahudi yanlısı tutumları ile çelişmişti. Ne ilginçtir: 1967 Savaşından sonra İsrail’e düşman kesilen Batı’nın liberal ve sol aydınları, hem ABD’de hem de Fransa’da, 1945’den itibaren Yahudilerin devlet sahibi olmalarını antifaşist mücadelenin devamı olarak değerlendiriyor ve Soykırım’dan ders alınması gereğini savunuyorlardı.
Truman’ın Siyonistlere verdiği moral destek İngiliz ve Amerikan dışişlerinin Avrupa’da kamplardan kurtulan yüzbinlerce Yahudi’nin Filistin’e göçlerine set çekmesini engelleyemedi. İsrail kurulduktan sonra en geniş silah ve mühimmat desteğini kendini yakın hissettiği Batı’dan değil, Moskova’nın onayı ile Çekoslovakya’dan sağladı.
Batı demokrasileri arasında yalnız Fransa Yahudilere destek veriyordu. Doğu’dan ve Almanya üzerinden gelen “soykırımdan kurtulanlar” barındırıldı ve Marsilya gibi güney limanlarından, sözde “Kolombiya’ya vize” örtüsü ile gemilerle Filistin yönüne sevk edildiler (Aliyah Bet). Burada da sosyalist bakanların yönetiminde İçişleri ve Ulaşım olumlu davranırken, Quai D’Orsay (Dışişleri) Kuzey Afrika kolonilerinden çekindiği için göçü durdurmaya çalışıyordu.
Bu sürede İsrail’in en büyük hasmı İngiltere oldu. Balfour Bildirgesine (1917) ve savaş kahramanı Churchill’in Siyonistlere samimi desteğine rağmen 1945 seçimlerini kazanan İşçi Partisi Başbakanı Attlee ve antisemit olarak bilinen dışişleri bakanı Ernest Bevin Yahudi Devletine göç etmek isteyen yüzbinlerin gemilerini durdurdu ve en yakın müttefikleri Ürdün’e silah ve mühimmat desteğini esirgemedi.
Olumsuzluklara rağmen kısa bir süre için İsrail’in şansı yaver gitmiş, Soykırım’ın dünyada bıraktığı suçluluk hissi ile hem Sovyetler hem de Başkan Truman ve Fransız sosyalistlerin desteklerini kazanmış ve saldırgan Arap ordularını (Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak) altetmişti.
Devam eden 10 yıllık dönemde (1948 – 58) dünyanın İsrail’e bakışı 180 derece değişti. Eski destekçi Sovyetler “Siyonist Emperyalistler” suçlamasına geçti, Çekoslovakya’da destek sağlayan siyasetçiler Batı ajanı suçlamasıyla öldürüldü, Fransa İsrail’in en büyük müttefiki sayıldı ve nükleer santral kurmasına yardımcı oldu, nihayet İngiltere 1956 Süveyş harekatında Yahudi Devletinin yanında yer aldı.
Yahudiler tarihte en karanlık dönemlerinden birinden, milyonlarca kurban pahasına, başarıyla geçerek aydınlığa çıktılar.
-------------------------
Not: Yukarıdaki bilgilerin önemli kısmı yeni yayınlanan Jeffrey Herf “Israel’s Moment” kitabından alınmıştır.
Comments