Bu yaz Yunanistan, Türkiye’ye seyahat etmekten çekinen İsraellilerin yanı sıra ülkedeki aşırı pahalılık nedeniyle Türklerin de akınına uğradı. Ben İYT yazarlarından Malka Azaryad’ın iki yıl önceki bir yazısından yola çıkarak Atina’dan feribotla 70 dakikada ulaşılan Hydra Adası’nda uzunca bir tatil geçirdim.
Hydra Adası, Ege Denizi’nde Saronik Körfezi ile Argonik Körfezi arasında bulunuyor. Gezilerde çektiğim fotoğrafları sosyal medya üzerinden pek paylaşmayı sevmem. Ne var ki adaya ulaştığımda büyülendiğim o manzarayı paylaşmadan edemedim, hem de fona 1960’lı yıllarda bu adada uzun bir süre yaşamış olan Leonard Cohen’in sevgilisi Marianne için bestelediği şarkısını koyarak.
Postuma biri yorumda bulundu; “Bizim Büyükada’yı andırıyor” diye. O anda atlı arabalar yerine getirilen motorlu araç ve azmanbüslerin dehşet verici görüntüleri gözümün önüne geldi. Oysa Hydra’nın en önemli özelliği adanın motorlu araç trafiğine tamamen kapalı ve tarihi dokusunun korunması amacıyla yapılaşmanın yasaklanmış olması.
Hydra’da ulaşım eşekler ve deniz taksilerle saglanıyor. Eşekler ada tarihi boyunca hep kullanılmış, zira adanın taşlı yollarını en iyi onlar biliyor. Adada başıboş köpek yok. Ancak kediler her yerde, herkesten sevgi ve şevkat görüyorlar. Lokantalarda yanı başınızda sere serpe yatan kedilere yemek artığı verdiğinizde pek ilgilenmiyorlar çünkü toklar ve özel kedi yemeği ile beslenmekteler.
Gözüme arabacılardan veya Lunapark’tan eşeklere bindiğimiz, Rumca şarkılar eşliğinde paytonlarla turun yapıldığı çocukluğumun Büyükada’sı geldi. Ne yazık Istanbul’da parklar, yeşiller tüketildi, Büyükada da adalıktan çıktı...
Nüfusu sadece iki bin kişiden ibaret olan Hydra’ya dünyanın dört bir yanından ve ağırlıklı olarak gençler akın ediyor. Özellikle Batı ülkelerinden gelenler arasında İtalyan ve Fransızlar çoğunluktaydılar. Arap ülkelerinden gelen hiç yok.
Hydra Adası adını Yunanca su kelimesinden alıyor. Adanın plajlarında deniz suyu içilecek kadar berrak. Plakea, Kamini Beach, Vlychos Beach, Mandraki Beach ve Bisti Beach adanın belli başlı plajları… Çoğuna saat başı kalkan taksi motorlarla, yakın mesafede olanlara da yürüyerek gidilebiliniyor. Her gün farklı bir koyda günümüzü geçirdik.
Tarih boyunca birçok kez fethedilen Hydra Adası zengin bir tarihe sahip. Farklı kültürlerin ve adaya gelip yerleşen insanların izleri hala sokaklarda görülebiliyor. Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında Hydra ve Ege Denizi’ndeki adalar Osmanlı’nın hâkimiyetinden geri alındı.
18. yy.’dan kalma eski bir konak olan Lazaros Koundouriotis Evi, süslü ahşap tavanları ve bodrum katındaki büyük fırınlarıyla adanın geçmişini yansıtmakta ve müze olarak görev gören mekânda
dokumalar, kıyafetler, mücevherler, kemer ve çömlek gibi eserler görülebilmekte. Lazaros Koundouriotis Evi’ne yakın bir konumda yer alan adanın en eski tarihi yapılarından biri olan Güzel Sanatlar Okulu’nda ise birçok değerli resim ve etnografik eser sergilenmekte. Tarihi Arşiv Müzesi de adanın tarihi belleğine tanık olmak için mutlaka uğranması gereken bir durak.
Biz sıcak yaz günlerinde çoğu zamanımızı plajlarda şemsiyelerin altında uzanıp masmavi berrak sulara dalarak, limanda deniz kenarındaki kafelerin birinde oturup buzlu kahve içip gelen ve giden birkaç katlı yatlarla cruise gemilerini seyrederek veya o daracık, rengarenk sokaklarında gezinerek geçirmeyi yeğledik. Hatta adanın oldukça tepesinde yer alan tırmanmakta oldukça zorlandığım basamaklı yollardan Leonard Cohen’in evine ulaşmak beni ayrıca mutlu etti.
Santorini, Mikonos, Kos, Girit, Rodos, Korfu adalarında bulunduysanız Hydra’da farklı bir tat bulacağınıza, ah keşke yirmili yaşlarımda bu adaya gelseymişim diyeceğinizi duyar gibiyim.
Yakup BAROKAS
Cok gusel bir yazi. Boylece yunan adalarinin TURKIYE adalarini artik hic aratmadigini ogrenmis oldum. Tesekkurler