Bu Şabat, “Şabat Şira – Şarkı Şabatı” olarak adlandırılır. Bunu nedeni, Moşe ve Bene-Yisrael’in söyledikleri, peraşamızın merkezini oluşturan “Şirat A-Yam – Deniz Şarkısı” adlı o güzel ve anlamlı şarkıdır. Yahudi halkının çeşitli cemaatleri, bu şarkı için farklı melodiler geliştirmişlerdir. Bu şarkı Yahudi tarihinin ve geleneksel Yahudi yaşamının o kadar önemli bir bölümüdür ki, yılın her gününde sabah duasında söylenir. Bu şarkı Kızıldeniz’den günümüze kadar yaptığımız uzun yolculukta bize hep eşlik etmiştir.
Bir şarkı düz bir metne göre farklı niteliklere sahiptir. Sözleri, şiirselliği ve müzik teması vardır. Bunun yanında bütün şarkıların karakterini belirleyen belirgin bir içsel melodisi bulunur. İnsanın zihninde sözler biraz silinse veya arka fon müziği gücünü yitirse de, şarkının melodisi içimizde çınlamaya devam eder, bizi etkiler, hatıralarımızı canlandırır. İşte bu Şabat’a, “Şabat Şira” denilmesinin nedeni budur, çünkü şarkı, bir bütün olarak Tora’yı ve içindeki güzellikleri simgeler. Bu sayede Yahudi ruhu bu güzellikleri arka planda hissetmeye devam etmektedir ve günümüzdeki Yahudi dünyasının büyük bölümü sözleri unutmuş olsa da, Yahudi halkına yönelik aidiyet duygusu, Moşe ve Bene-Yisrael’in şarkısının Yahudi ruhunda çınlayan tınısının bir sonucudur.
Haham ve tarihçi Rabi Berel Wein, Toronto’da yaşayan Yahudi bir felsefe profesörü olan Emil Fackenheim’le ilgili bir anısını anlatır:
“Fackenheim dindar biri olmamasına karşın, Tora’ya ve Yahudi geleneklerine büyük hayranlık duyardı. Onunla bir kere karşılaşmış ve ilginç konulardan bahsetmiştik. Bana, kitaplarının birinde de yer verdiği bir olayı anlattı. Almanya’da devlet okuluna gittiği sırada, öğretmeni bütün sınıfın Hıristiyanlığa ait bazı ilahileri söylemesini istemişti. Babası, dindar biri olmamasına karşın, bunun sınıftaki Yahudi öğrenciler için, özellikle de küçük Emil için haksızlık olduğunu düşündü.
“Bunun üzerine öğretmene gidip, Yahudi öğrencilerin bu ilahileri söylememesini rica etti. Uzun bir tartışmadan sonra baba ile öğretmen uzlaştı. Yahudi öğrenciler, sadece mırıldanacak ve sözleri söylemeyecekti. Şimdi Nazi zulmünden kurtulmuş biri olan Fackenheim, o zaman için bana şöyle dedi: ‘O melodiyi bile mırıldanmamalıydık!’”
Tora bizim şarkımızın sözleridir. Nesilden nesile, deneyimle, yaşayarak, hissedilerek aktarılan Yahudi yaşamı ise bu şarkının melodisidir. Bugün, Yahudi dünyasındaki esas mesele, araya çok fazla yabancı melodinin karışmış olmasıdır. O kadar ki birçok Yahudi kendi şarkısının melodisinden bihaberdir. Yani şarkıyı – Tora’yı – bir şekilde duymuştur, orada anlatılanlardan belki haberdardır; hatta belki de onu okumuştur. Ama sözler bedendir; melodi ise ruhtur. Yahudiliği sadece hikâye ve kurallardan oluşan bir metne indirgemek, bir şarkının sözlerini duygu dolu melodisinden yoksun bir şekilde monoton bir sesle okumak gibidir.
Hâlâ, o büyük şarkımızın sözlerini bilen, ama melodisini bilmeyen veya hatırlamayan Yahudiler mevcuttur. Maalesef Tora kaynaklı dünya görüşünün ve değer sisteminin gerçek güzelliğini birçok Yahudi bilmemektedir – çünkü onu yaşamamaktadır. Zira tıpkı geleneksel bir şarkının melodisi gibi, Yahudi yaşamı da nesilden nesile, babadan oğula, anneden kıza aktarılan canlı bir gelenektir. Ve bu gelenek fiilen yaşanmadığı zaman, güzelliğini anlamak mümkün değildir.
Buna karşılık melodiyi bilen, yani bu yaşamın içinde doğan, ama “zaten bildiği” sözleri dönüp bir kez daha okumaya gerek duymayarak Tora hakkındaki bilgisini zamanın ve yaşamın erozyonuna terk eden Yahudiler de vardır. Yani Yahudi yaşamını “öyle alışkın olduğu için” sürdüren, ama engin Yahudi külliyatını incelemeye, analiz etmeye, oradaki zenginliğin derinliğini öğrenmeye vakit ayırmayan “dindar” Yahudiler de az değildir. Sürekli bir melodi mırıldanmaktadırlar, ama derin duygu ve düşünceyle yazılmış şarkı sözlerinin karakteristik özelliği olan imaları, çoklu anlamları, zenginliği kaçırmaktadırlar.
Ama sözleri bilen birinin melodiyi tekrar hatırlaması, melodiyi mırıldanan birinin bir gün “şu sözlere bir daha bakayım” demesi her zaman mümkündür. Asıl sorun ne sözleri ne de melodiyi bilen çok fazla Yahudi olmasıdır ve onları nasıl geri kazanacağımız meçhuldür.
Burada, şarkı, sözleri, müzik ve melodisi hakkında her şeyi hatırlayacak kadar şanslı olan bizlerin her şeyden önce kendimizi bu konuda sürekli geliştirme ve takviye etme, bildiklerimizi çocuklarımıza ve torunlarımıza sadece kuru bilgi olarak değil, enerjik bir Yahudi yaşamının melodisiyle aktarma ve tabii ki bunları çevremize de öğretme sorumluluğu vardır. İşte o zaman, “Moşe ve Bene-Yisrael’in” şarkısının her yerde yeniden yüksek sesle, net bir şekilde söylendiğini duyabiliriz.
Comments