Kısa bir zaman için yeniden İstanbul’dayım. Kafamda bu meşhur hipster mahallesini gezmek vardı. Yanıma beni beklemekten yorulup, benden önce mahalleyi gezen dostumu rehper edip, bir metro uzağında başladık gezimize.
Öyle bir gün geçirdik ki tarifini yazmaya çalıştım. Ama 3 kelimeyle açıkla derseniz:
“Kaybolmanın dayanılmaz keyfi” olarak açıklanabilir. Her sokağına girip çıkarken gözlerimiz kadar ruhumuzda mutluydu. Koca bir tarihin hikayesi bu hipster semt.
Hipster’ın benim gibi ne olduğunu bilmeyen biz yaşlar için, kelime anlamı 'yenilikçi' demek olsa da, 'hipster' aslında 'eskiye dönüş, eskiye özenmek' anlamını taşıyor. Eğer bit pazarlarını seviyor ya da eskicileri gezmekten zevk alıyorsanız, siz de bir hipster olabilirsiniz! Aslında hiç de yeni olmayan bu akımın başlangıcı 1940’lı yıllara dayanıyor. Hatta 'çiçek çocuk' ve 'hippi' akımının temelini oluştuyor desek yanlış olmaz. Günümüzde ise yayılması 2010'lu yılların başında oldu. Bu müzikte gezinize eşlik etsin.
Kadıköy İstanbul’un içinde kendi başına bir cumhuriyet. Yeldeğirmeni de Kadıköy’ün içindeki ayrı bir cumhuriyet. Alternatifin de alternatifi. Ülkenin en hipster semti olmaya aday. En sanat kokan, en alt-kültür, en duyarlı mahallesi. İşgal evi*, dev muralları (**), tematik kitapçıları, sanatçıların atölyeleri ve yerel tasarımcıların dükkanları ile sanki Kadıköy’ün içine Berlin kaçmış.
Bu mahalle öylesine şaşırtıcı ki gördüklerinizle hisleriniz karışıyor. İstanbul’un şehircilik ve azınlık tarihi açısından büyük önem taşıyan bu mahallesinde yok yok.
Mahallenin ismi 17. yüzyılda I. Abdülhamid’in un öğütmek için burada yaptırdığı 4 adet değirmenden geliyor. Tabi o zaman mahalle çayır çimen, etrafta rüzgar kesen bina da yok, boğaz esintisi ile değirmenler mis gibi dönüyormuş. Bugün hala mahallede çokça fırınlarının olmasının sebebi de bu değirmenler.
Bugün bu değirmenler yok ama değirmen taşlarını Yeldeğirmeni’nin en önemli meydanında anıtlaştırmışlar. Anlamlı ama pek de güzel olmayan bu enstalasyona da geçerken şöyle bir bakarsınız.
Yeldeğirmeni tam bir azınlık mahallesi dedik ama neden acaba?
1872’de Kuzguncuk (***) Dağ Hamamı’nda çıkan yangın sebebiyle burada yaşayan Yahudiler, daha çok Ermeni ve Rumların yaşadığı Yeldeğirmeni’ne taşınırlar. Türkler daha ziyade fırıncı, kahvehaneci, şekerci, helvacı olurken meyhaneciler, aktar, kırtasiyeci ve marangozlar Rumlardan çıkardı. Yahudiler ise seyyar balıkçı, tenekeci, camcı olurdu. Çaycı ve tütüncüler İranlılardan, bozacı ve ciğerciler Arnavutlardan, sütçü ve muhallebiciler ise Bulgarlardan çıkardı.
Yahudiler semte gelince kendilerine sinagog yapmaya karar vermişler. Uzunhafız Sokakla İzettin Sokak arasını kaplayan bir arsa satın alırlar. Sinagogun yapımı için Barones Clara de Hirsh de önemli miktarda bağışta bulunmuş, Aronaçi Efendi’nin Moda’daki evinde bulunan devasa bir avizeyi kendi elleriyle sinagoga hediye etmiş. Bu avizenin bir eşinin Dolmabahçe Sarayı’nda olduğu söylenir. Sinagog Uzun Hafız Sokak ile İzzettin sokakları arasında kalan dar bir koridorla birbirine bağlanır. Bu koridordan yürürken eski Yahudi yaşamı gözlerimin önünde adeta dans eder gibiydi.
Sarayın göz doktoru Yahudi Kohen Paşa sayesinde padişahtan gerekli izin alınır ve inşaat başlar. 1899 yılında açılır ve açılışa dönemin ABD büyükelçisi de katılmış. Sinagogun adı Hemdat İsrael Sinagogu’dur. Anlamı “İsraeloğulları’nın Şefkati”dir. Ancak Hemdat kelimesinin İbranice’deki heceleri Hamid kelimesini oluşturduğundan Yahudi cemaati, sanki Padişah Abdülhamid’e bir şekilde teşekkür etmektediyler belki de.
Yeldeğirmeni’ndeki azınlık çocukların eğitimi önemliydi.1895 yılında Yeldeğirmeni’nde açılan okula Kadıköy’ün azizesi Saint Euphemie adı verıilmiş, günümüzde Atatürk Lisesi olarak eğitime devam ediyor. 1903 yılında açılan Alman okulu, Alman mühendislerin kendi çocukları için yaptırdıkları bir okul. 1918’de Osmanlı-İngiliz Okulu, 1935’te Türk Koleji olan okul, 1950’den beri Osmangazi İlkokulu olarak eğitim öğretime devam ediyor. 1906 yılında Fransız Saint Louis İlkokulu açılmış. Yahudiler, çocuklarının Hıristiyan okullarında misyonerlik faaliyetlerine tabi olmalarına karşı 1875 yılında kendi okullarını açmışlar.
1927 yılında Halitağa Caddesinde Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu açılmış ve semtteki ilk Türk Okulu olarak yapılan ilk okul olmuş. Bütün okulların binalarının mimarisi oldukça etkileyici.
Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklarının yerleştiği bu semt, İstanbul’da ilk çok katlı apartmanların yapılmaya başlandığı semtlerden biri olmasıyla ünlendi. Bölgedeki apartmanların büyük bir kısmı Yahudiler tarafından yaptırılmış. Yangına açık ve izolasyonu zayıf eski İstanbul ahşap köşklerinden sonra, taş ve tuğlayla inşa edilen yüksek katlı apartmanların cazibesi, Yeldeğirmeni’ni kısa sürede yaşanılmak istenen bir semte dönüştürmüş.
Yahudilerin buraya yerleşmesi ve semtin azınlıklarının yurt dışı bağlantıları vesilesi ile Haydarpaşa Garı ve dönemin limanın burada olması sebebiyle Yeldeğirmeni bölgeye hem para akışı sağlamış, hem de çoğunlukla ticaretle uğraşan azınlıkların bu bölgeye yerleşmesinde faktör olmuş. RESIM 10
Apartmanların önünden geçerken durup, içerideki yaşama dair düşündüğünüz, tahminlerde bulunucağınız, mahallenin eski sakinlerine dair hayaller kuracağınız güzellikte ve yaşanmışlıkta buradaki apartmanların her biri. Mesela bir tuhaf adıyla ve güzelliği ile dikkatimizi çeken Sünget Apartmanı’nı gözden kaçırmasanız iyi edersiniz, bina şahane!
Valpreda apartmanı (****) 1909 yılında, Yahudi Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan yedi katlı, 14 daireli bina, İstanbul tarihinde konut olarak yapılan ve mahallede dönemin en yüksek apartmandır. Haydarpaşa Tren Garı binasının inşaatında çalışan Alman mühendisler tarafından İtalyan taş işçilerinin kalması için yapılmış. Dönemin hakim tarzı olan art nouveau etkisi ile inşa edilmiştir. Bugün hala dimdik ayakta olan bina İtalyan ustalar konakladığı için İtalyan Apartmanı olarak tanınıyor. Bugün kapısında hala bu isim bulunuyor.
Yahudi apartmanlarından olan ve Menase Apartmanı olarak da bilenen Ankara Apartmanı’nın, hemen karşısında ilk Türk apartmanı olarak geçen Celal Apartmanı’nı göreceksiniz. Tahmin edeceğiniz üzere adını apartmanı yaptıran kişiden almış. Celal Muhtar Bey doktormuş ve 1. Dünya Savaşı döneminde, Hilal-i Ahmer ‘in (Kızılay) yöneticiliğini yapıyormuş. Dönemin korkulan hastalığı frengi üzerine yaptığı çalışmalar saygınlığını pekiştirmiş.
Karakolhane Caddesi’ndeki Demirciyan Apartmanı Ermeni ustaların işçiliğiyle ünlenmiş. Bugünkü ismi Tevfik Tura Apartmanı.
Konya apartmanı Kadıköy’ün ilk halkevi olarak yapılmış. Burada düğün, nişan olduğunu anlatan eski Yeldeğirmenliler vardır.
Neredeyse her caddesinde, her sokağında geçmişten bir iz bulabileceğiniz Yeldeğirmeni, Ester Apartmanı, Firuzan Apartmanı, Ekrem Bey Apartmanı gibi birçok tarihi yapıyı barındırmaya devam ediyor. Bir de çok farklı bir apartman göreceksiniz. Uzun Hafiz Sokak’ta, ailesine ait 135 nolu binada yaşayan Ecevit Çalışkan’ın evi. Onun adı Oyuncaklı Ev (*****), surpizli bu evi ziyaret etmeyi sakın unutmayın.
Kadıköy’e 1928 yılında elektrik gelmiş. 1934 yılında Üsküdar-Kadıköy tramvay yolu Yeldeğirmeni’nin ortasındaki Karakolhane Caddesinden geçirilmişti. Yeldeğirmeni üzerinden geçilen bir yerleşim olarak daha da hareketlenmişti.
Yürürken zaten Karakolhane Caddesinin oldukça merkezi olduğunu farkedeceksiniz. Duvarlarında ki devasa murallara bakarken bir hayli heyecanlanacaksınız. Yeldeğirmenin popularitesi Kadıköy Belediyesi’nin desteği ile buraya dev muralların yapılması ile başladı diyebiliriz. Sağdakinide görelim, köşedeki nefis, arkaya bakan apartmanın üzerindeki bir şahane diyerek mekandaki oryantasyonunuzu kaybedeceğinize garanti ediyorum. Beğendiğinizi tekrar bulmak içinse kaybolmanız şart.
Derken bildiğiniz üzere 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşları zamanı ülke karışır. Ermeni göçü, mülklerinin Türklere dağıtılması, sonraki yıllarda Yahudiler ve Rumlar’ın da bölgeyi büyük ölçüde terk etmesi ile semtin demografik yapısı değişmeye başlar. Boşalan yerlere 1950’lerde köyden şehre göç eden Anadolu halkı yerleşir.
Böylece Yeldeğirmeni’nin “azınlık mahallesi” kimliği “İstanbul’un merkezi, dar gelirli bir semti”ne dönüşür. 1959 yılında Yeldeğirmeni’nin nüfusu 2000 civarıydı. Bugün Yeldeğirmeni’nin nüfusu 20.000 e yaklaşmış.
Zaman içinde İstanbul korkunç bir hızla büyüyüp, giderek pahalılaşınca makul kiralarıyla Yeldeğirmeni sanatçılar, hipsterlar, yaratıcı işlerle uğraşanlar gibi şehirli ve yüksek gelirli olmayan bir kısım insan için bir sığınağa dönüştü. Keza öğrenciler ve Erasmus yapan yabancılar da aynı sebepten Yeldeğirmeni’ni mesken tutmuş.
Çok geçmeden, mahallede yeni sakinlere hitap eden alternatif mekanlar açılmaya ve Yeldeğirmeni demografisi ve zevkleri iyice hipster bir mahalleye dönüşmüş. Yeldeğirmeni’ne yaratıcı ve yenilikçi nüfusun gelmesi buraya taze kan pompaladığı bir gerçek ama değişimin her yerde olduğu burada da iki yüzü var: 40 yıllık dükkanların ardı ardına kafelere dönüştüğüne tanıklık eden eski Yeldeğirmenliler haliyle tepkililer. Kimisi Yeldeğirmeni’nin yeni çehresinden çok memnun, kimisi semtin soylulaşmasından şikayetçi.
Mahalleler böyle, zamana yeniliyorlar ama sokaklarında dolanırken sizleri hala o günlere taşıyabilen bu ender semti gezmek için kendinize zaman ayırmanızı siddetle tavsiye ederim. Azınlıkların ne kadar özel olduklarını hatırlamanız dileğiyle…
----------------------------------------------
*) Don Kişot İşgal Evi, Türkiye’nin ilk işgal evinin olduğu yerdi. İhtilaf olduğu için yıllarca atıl kalıp, çürüyen bir binayı mahalleye kazandırmayı hedefleyen mahalleli gençlerin kurduğu Yeldeğirmeni Dayanışması yani Don Kişotlar, binayı işgal ettiler. Bira yapım atölyesinden tutun da bisiklet korteji düzenlemeye, Kuzey Ormanları Savunması’na desteğe varan, anarşist ve aktivist bir sosyal merkez olmuştu.
**) MURAL
Mural yerel otoritelerden izin alınarak, yasal yollarla ve sanatçıya verilen para karşılığında yapılan duvar sanatının adı. Murallar, herhangi bir kişi, kurum tarafından sanatçıya sipariş verilerek para karşılığıyla yapılmakta. 3 gün ile 1 hafta kadar sürebiliyor tamamlanması. Hepimizin bildiği Graffiti sanatından farklı çünkü Graffiti yerel otoritelerin izni olmadan, deyim yerindeyse usulsüzce yapılan gerilla işlerden oluşuyor. İşin güzelliği de buradan geliyor. Grafitti’ler, alt kültürler açısından otoriteye karşı bir başkaldırı ve anarşik bir duruş niteliği taşıyor. Dolayısı ile grafitti sanatında, hız ve atikliğin önemli bir yeri var. Yetkililere yaklanmadan yapılması gereken gerilla eserin (ki bu daha çok sanatçını imzası oluyor) olabildiğince seri ve çabuk bir şekilde tamamlanması gerekiyor. Sanatçılar bu işten herhangi bir para kazanmıyor ama şehre imzalarını bırakmış oluyorlar. Kadıköy sokaklarında 40’a yakın gri duvar, harika Mural çalışmalarıyla renklendi. Tüm Türkiye’den ve dünyadan tanınmış sanatçıları, Kadıköy Belediyesi desteği ile İstanbul, Yeldeğirmen’i sokaklarına davet ediyor ve her sene onlara tahsis edilen duvarlara eserlerini bırakıyorlar. Yıllar içinde şehirde dört gözle beklediğimiz bir festivale dönüşmüş.
***) Kuzguncuk, Yahudi toplumunu İstanbul’da en yoğun olarak yaşadığı mekanlardan biridir.
****) Valpreda apartmanı- Azra Kohen’in Gör Beni romanında genişçe yer verilmiş bu apartmanı, kitabı okuyanlar harika teras manzarasını hatırlayacaklardır.
*****) Oyuncaklı Ev, Yeldeğirmeni’nin ruhunu yansıtan bir başka oluşum olan Oyuncaklı Ev, Uzun Hafiz Sokak’ta, ailesine ait 135 nolu binada yaşayan Ecevit Çalışkan’ın çocukluğunda hiç bir oyuncağı olmamış. Hep içinde ukte kalmış. O yüzden evinin dışını çocukluğında sahip olamadığı oyuncaklarla kaplamış. Instagram sayesinde yakın zamanda viral olan ve başlıbaşına bir fenomene dönüşen evin oyuncakları sürekli değişiyor ve yenileniyor. Çünkü insanlar, evi süslemek için Ecevit Bey’e yeni oyuncaklar gönderiyorlar, ya da beğendikleri bir oyuncak olduğunda Ecevit Bey almalarına izin veriyor. Yani her önünden geçişinizde farklı oyuncaklar görebilirsiniz. Gerçekten egzantrik bir ev.
ilgilenler için bu linkte mekanları gösteren güzel bir harita var,https://www.bizevdeyokuz.com/yeldegirmeni-kadikoy/amp/