“Nasıl öldüklerini anlatmayın. Kısa yaşamlarında neler yaptıklarını, tutkularını, hayallerini anlatın.”
Nova Müzik Festivali sırasında hayatlarını kaybeden gençlerin ailelerinin bu güçlü talebi trajik bir şekilde ölen gençlerin ruhlarını onurlandırıyor iken, yaşamlarını ölümsüzleştiriyor.
Yaşanan felaketin birinci yıldönümünde, o güne kadar ziyaret etmeye cesaret edemediğim anma alanına gittim. Oraya varmadan önce, ailelerin yüreğe dokunan isteğini uygulamaya karar vermiştim.
Anma alanında hüzün hiç kuşkusuz vardı. Ayni zamanda gökyüzünde bembeyaz bulutlar bir araya gelmişti. Her yer ışıl ışıldı sanki. Güneşin kırılgan ışık huzmelerinin dokunuşundan olsa gerek. Sanki doğa bile bu genç ruhların anısını onurlandırıyordu. Nova festivalinin teması olan “sevgi ve barış” aynı zamanda gençlerin yaşama bakış açısıydı. Alana dikilen zeytin ağaçları, barışın ve direncin sembolü olarak çevreye anlam katıyordu.
Bunun yanı sıra, sanatçılar tarafından seramikten yapılmış yüzlerce kalaniyot- anemon çiçeği- umudu temsil ediyordu. Bu detaylar, kaybedilen insanların anısını yaşatırken, aynı zamanda geleceğe dair bir umut mesajı veriyordu. Alanda sergilenen gençlerin fotoğraflarının altında, kısaca tutkularını ve hayallerini anlatan metinler yer alıyordu. “Nasıl öldüklerini anlatmayın. Kısa yaşamlarında neler yaptıklarını, tutkularını, hayallerini anlatın” Hikayeler değerli, nasıl anlattığınız önemli. Yahudiler icin anlatılar her zaman önemliydi. Bunu İsrail Ulusal Kütüphanesi’nde daha iyi anladım.
Kütüphanede ulaşılabilen binlerce kitabın yanısıra, özenle yer altında saklanan milyonlarca kitap bulunmakta. bana gore en etkileyici olan, evlerinden kaçmak zorunda kalan, öldürülen, göç etmek zorunda kalan ya da artık yaşamayan insanların geride bıraktığı kısa metinler, notlar ve mektuplar oldu. Bu yazılar büyük bir titizlikle toplanmış, korunmuş ve bugün sergilenmekte.
Bu deneyim, kelimelerin ve hikayelerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Yahudiler için umut, anlatılan hikayelerde saklıdır. Özellikle hamursuz bayramında, Seder masalarında, Yahudiler hikayelerini “biz” diliyle, sanki hep birlikte yaşamış gibi anlatırlar. Bu anlatım tarzı, bireysel deneyimleri ortak bir hafızaya dönüştürür. Hikayeler genellikle kötülüklerin iyiliğe dönüşmesi üzerinden ilerler. Bu anlatım nesiller boyunca bir gelenek haline gelmiştir.
Israelli yazar Amos Oz’a gore, hikayeler Yahudi halkını bir arada tutan en güçlü bağdır. tarih boyunca karşılaşılan zorluklara rağmen hikayeler yoluyla kimliklerini ve umutlarını canlı tutmayi başarmışlardır.
Kütüphanede, Nova Müzik Festivali sırasında kaçırılan gençler için özel bir bölüm oluşturuldu. Her bir gencin kişiliğini ve ilgi alanlarını yansıtan, aileleri tarafından seçilmiş kitaplar sandalyelerin üzerine yerleştirilerek rehinelerin gelmesi bekleniyor. Bir anne, oğlunun eve döneceği zaman kendi kitaplarını seçeceğini umut ediyordu…
Sosyal medyada da kaybedilen gençlerin yaşam hikayeleri, bir yılı aşkın süredir paylaşılmaya devam ediyor. Kaçırılan gençler kişisel olarak tanınmasa da hikayeleri tüm ülkede bilinir hale geldi. Örneğin, Ariel Kunio’nun bir “posterdeki yüz “başlığıyla yer alan hikayesinde, astrolojiyle ilgilendiği, İspanyolcayı akıcı bir şekilde konuştuğu, hayvanları -özellikle köpekleri- çok sevdiği ve en iyi yaptığı yemeğin makarna olduğu anlatılıyor.
İsrail toplumu, savaşlar ve terör nedeniyle sürekli bir varoluş mücadelesi veriyor; bu yüzden yaşamın değerini bilen, realist ve otantik bir yapıya sahip. Tüm karanlığa ve zorluklara rağmen hikayeler, şarkı sözleri ve anlatılar hep umut dolu. Kadehler her zaman “hayata” diyerek kalkar, ulusal marşının adı “umut” tur. İsraelliler son yaşanan acı olayların ardından umudu ve direnişi ifade etmek icin “yine dans edeceğiz” sloganını benimsediler.
Yahudilerin hikaye anlatma geleneği dayanıklılığı güçlendiren bir araç olarak tüm insanlara ilham verebilir. Çünkü anlamlı hikayeler geleceğe umutla bakmanın da bir yoludur.
Suzi SABANER
Not: Fotoğraflar Suzi Sabaner tarafından Nova Anma alanında sonuncusu ise kütüphanede çekildi.
Comments