Mevlevî literatüründe “hâmuşân” çok iyi bilinen bir tâbirdir. “Susanlar” anlamına gelir ve genelde kabristanlar için kullanılır. Türkiye’deki Yahudi azınlığın bir yönüyle bu susanlar gibi olduğunu düşünüyorum. Toplum içindeler ama yoklar gibi. Varlar ama görünmüyorlar. Bunun en can alıcı belki de en önemli kısmı ise siyaseten görünür olmayışları. Önümüzde önemli bir seçim var, peki hangi partide kaç Yahudi milletvekili adayı var? Benim bildiğim kadarıyla yok. Geçmişte ise az sayıda dahi olsa vardı. Neden böyle?
Bunun iki yönü olduğu âşikâr. Öncelikle bir grupta “Aman etliye sütlüye karışmayalım” anlayışı var ki birçok açıdan haklı oldukları kesin. Bir Türk ve Müslüman olarak bunu eleştirmek çok hakkaniyetli bir tavır gibi gelmiyor bana. Fakat bu zımnî baskı ve “başımıza iş açmayalım” kaygısı bir yerden sonra kişinin kendisini bir odaya kilitleyip etrafına da duvar örmesine benziyor. “Dışarıda kocaman bir ejderha var” dedikçe, kafasını uzatıp dışarıda sadece bir kertenkele olduğunu göremiyor. Amerikalı kişisel gelişimcilerin çok kullandığı bir kalıp vardır; eğer korkuyorsan, korkarak yap. Hayatta bazen bazı şeyleri korkarak da olsa yapmak ve sorumluluk almak gerekir diye düşünüyorum.
Öte yandan, bir insan sadece Yahudi olduğu için milletvekili olmalı mı? Bence hayır. Çünkü bu anlamlı bir pozitif ayrımcılık örneği olmadığı gibi, Yahudiler gibi dünya çapında başarılı isimler çıkarmış bir milletin çocuklarına da haksızlık olur. Bildiğiniz gibi, halen, siyasete kazâen bulaşmış veya şu veya bu kişinin yardımıyla milletvekili olan birçok isim var, geçmişte de oldu. Bu insanlar çok mu liyakat sahibi? Oysa Yahudi cemaatinden Türk siyasetine çok daha fazla katkı sunacak ismin çıkacağından eminim.
Ancak burada bir karar vermek gerekiyor. Ben bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak istiyor muyum? Yoksa hep bir köşede bir azınlık olarak mı kalmak istiyorum? Benim yerime alınan kararların sonuçlarını mı yaşamayı tercih ediyorum? Maalesef hayatta çoğu şey için direnmek gerekiyor. En yakın örneği Kemal Kılıçdaroğlu. Bir Kürt ve Alevi olarak cumhurbaşkanlığına aday olduğunda, Türkiye’nin malum kaygıları nüksetti; “Kürt ve Alevi’ye oy vermezler” gibi önyargılar ortaya atıldı. Oysa bugün birçok insan Kılıçdaroğlu’nun en makul aday olduğunu kabul ediyor. Fakat burada Kılıçdaroğlu’nun yaptığı önemli bir şey var; o da adım atması. Ortaya çıktı, kendini gizlemedi. Siz her şeye rağmen bir adım atıp öne çıkmazsanız sizi kim tanıyacak? Kimse cemaatinize gelip “Şöyle şöyle eğitimli insanlarınız var, lütfen gelin de siyasete girin” demeyecek.
Bir diğer faktör de, şüphesiz, gençlerin büyük çoğunluğunun artık ülkeyi terk etmek istemesi. Yahudilerin de bir müddettir ciddi bir dış göç verdiklerini biliyorum. Haklılar da. Yalnızca ekonomik darboğaz değil, kimliklerinin sürekli bir tehdit unsuru haline getirilmesi de bu kararda etkili. Ama bu nereye kadar sürecek? Okulda zorbalık gören çocukların çoğu susarlarsa, zorbanın kendi kendine bu yaptığından vazgeçeceğini düşünürler, oysa tam tersine zorbaya verilecek adam akıllı bir karşılıkla onu alt etmek mümkündür.
Ben kendi adıma bu ülkenin bir parçası olarak Yahudi cemaatinden bazı isimlerin siyasetin her alanında yer almalarını isterdim. Dediğim gibi Yahudi oldukları için değil, bu milletin bir parçası oldukları ve birçok kesimden daha donanımlı oldukları için. Bu ülkeye katacakları çok şey olduğunu biliyorum. Böyle bir insan sermayesinin siyasette yer almaması ve ülke geleceğinden elini eteğini çekmesi, uzun vadede Yahudilerin bu ülkede yer almalarının da önünü kesecektir. Susmak hiçbir problemi çözmek için uygun bir yöntem değil. “Ben de varım” demek gerekiyor. Bu tek adam rejimi son bulduğunda, yeni dönemin siyaset yelpazesinin daha geniş bir satha yayılacağına inanıyorum. Bu görece daha özgür ortamda Yahudi gençlerinin de bir işin ucundan tutması fevkalâde olacaktır.
-----------------
(*) L. Deniz Ertuğ, İstanbul’da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Deniz Teknolojisi Mühendisliği Bölümü mezunudur. Mühendislik eğitiminin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. Daha sonra Atina Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde doktorasını tamamladı. Doktora sırasında Paris’te araştırmalarda bulundu. İsrail, Ortadoğu tarihi ve antisemitizmle ilgili olarak Tel Aviv Üniversitesi ve Kudüs İbrani Üniversitesi’nden dersler aldı. Yahudilik ve Hristiyanlık Tarihi üzerine İsrail ve ABD’deki çeşitli kuruluşlardan eğitim aldı. Yahudi mistisizmi ve Ortaçağ metafizik düşüncesi üzerine Barcelona Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Halen Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı yüksek lisans öğrencisidir. Şalom, Agos, Birikim gibi gazete ve dergilerde yazıları yayınlandı. Ayrıca Times of Israel’de blog yazıları yazmaktadır. Mutluluk felsefesiyle ilgili “Mutluluk İşi” isimli bir kitabı bulunmaktadır.
تعليقات